+ All Categories
Home > Documents > PROTESTAN AHLAKI VE KAPİTALİZMİN RUHU · 2017-12-17 · PROTESTAN AHLAKI VE KAPİTALİZMİN RUHU...

PROTESTAN AHLAKI VE KAPİTALİZMİN RUHU · 2017-12-17 · PROTESTAN AHLAKI VE KAPİTALİZMİN RUHU...

Date post: 04-Feb-2020
Category:
Upload: others
View: 22 times
Download: 0 times
Share this document with a friend
86
PROTESTAN AHLAKI VE KAPİTALİZMİN RUHU Max Weber çeviri: Zeynep Gürata AYRAÇ YAYINEVİ Selanik Cad. 78/1 06650/Kızılay-Ankara Tel-Fax: (0.312) 418 22 63 www.iskenderiyekutuphanesi.com Ankara-1999 Max Weber'in Die protestantische Ethik und der Geist des Kapitalizmus adlı çalışması 19041905 yıllarında yazılmış, 1905 yılında, Archiv für Sozialwissenschaft und Sozialpolitik dergisi- nin XX. ve XXI. ciltlerinde iki bölüm olarak; 1920'de de, yazarın "Toplu Eserleri"nin ilk cildini oluşturan Gesammelte Aufeaetze zur Religionssoziologie'nin (Din Sosyolojisi Üzerine Çalışmalar) içinde yeniden yayınlanmıştır. Bu çeviri, Johannes Winckelmann'ın hazırladığı Max Weber/Eine Aufcatzsammlung/Die protestantische Ethik I (1972) yayınından yapılmıştır. Metin, çalışmanın tam çevirisidir; ancak burada Weber'in yalnızca metni açıklayıcı nodarı çevrilmiş, bir- çoğu bugün güçlükle ulaşılır kaynakları belirten notlarının he- men hiçbiri çevrilmemiştir. Yazarın metne koyduğu 400 dola- yındaki not ana metinden daha büyük bir kapsam oluşturmak- tadır. Max Weber Max Weber 21 Nisan 1864'te Prusya'nın Erfurt kentinde doğdu. Anne ve babası dini inançları yüzünden takibata uğramış ve göçe zorlanmış Protestanlardı. Uzun bir ticaret geçmişi olan ailesinden farklı olarak, baba Weber hukukçu ve siyasetçiydi; annesi ise dindar bir kişiydi. Kalabalık bir ailenin en büyük oğlu olan Max Weber, sağlık- sız geçirdiği çocukluğunun izlerini yaşamı boyunca taşıdı. Klasik sayılabilecek olağan eğitimini Berlin'de gördükten sonra, 1882'de Heidelberg Üniversitesi'nde hukuk okumaya başladı. 1884'te kısa bir süre askere alındı. Daha sonra eğitimini Berlin'de sürdürdü, ardından Göttingen Üniversitesi'ne geçti. Eğitimini tamamladıktan sonra Berlin'de üç yıl hukukçu olarak çalıştı. Bu sırada hazırladığı "Ortaçağ'da Ticaret Şirketleri" konu- lu teziyle 1889'da doktora derecesini; 1891'de "Roma Tarım Ta-
Transcript

PROTESTAN AHLAKI VE KAPİTALİZMİN RUHUMax Weber

çeviri: Zeynep Gürata

AYRAÇ YAYINEVİSelanik Cad. 78/1 06650/Kızılay-AnkaraTel-Fax: (0.312) 418 22 63www.iskenderiyekutuphanesi.com

Ankara-1999Max Weber'in Die protestantische Ethik und der Geist desKapitalizmus adlı çalışması 19041905 yıllarında yazılmış, 1905yılında, Archiv für Sozialwissenschaft und Sozialpolitik dergisi-nin XX. ve XXI. ciltlerinde iki bölüm olarak; 1920'de de, yazarın"Toplu Eserleri"nin ilk cildini oluşturan Gesammelte Aufeaetzezur Religionssoziologie'nin (Din Sosyolojisi Üzerine Çalışmalar)içinde yeniden yayınlanmıştır.Bu çeviri, Johannes Winckelmann'ın hazırladığı MaxWeber/Eine Aufcatzsammlung/Die protestantische Ethik I (1972)yayınından yapılmıştır. Metin, çalışmanın tam çevirisidir; ancakburada Weber'in yalnızca metni açıklayıcı nodarı çevrilmiş, bir-çoğu bugün güçlükle ulaşılır kaynakları belirten notlarının he-men hiçbiri çevrilmemiştir. Yazarın metne koyduğu 400 dola-yındaki not ana metinden daha büyük bir kapsam oluşturmak-tadır.

Max WeberMax Weber 21 Nisan 1864'te Prusya'nın Erfurt kentindedoğdu. Anne ve babası dini inançları yüzünden takibata uğramışve göçe zorlanmış Protestanlardı. Uzun bir ticaret geçmişi olanailesinden farklı olarak, baba Weber hukukçu ve siyasetçiydi;annesi ise dindar bir kişiydi.Kalabalık bir ailenin en büyük oğlu olan Max Weber, sağlık-sız geçirdiği çocukluğunun izlerini yaşamı boyunca taşıdı.Klasik sayılabilecek olağan eğitimini Berlin'de gördüktensonra, 1882'de Heidelberg Üniversitesi'nde hukuk okumayabaşladı. 1884'te kısa bir süre askere alındı. Daha sonra eğitiminiBerlin'de sürdürdü, ardından Göttingen Üniversitesi'ne geçti.Eğitimini tamamladıktan sonra Berlin'de üç yıl hukukçu olarakçalıştı. Bu sırada hazırladığı "Ortaçağ'da Ticaret Şirketleri" konu-lu teziyle 1889'da doktora derecesini; 1891'de "Roma Tarım Ta-

rihinin Kamu ve Özel Hukuk İçin Önemi" konulu teziyle üniver-site hocalığı yetkisini kazandı. 1892'de Berlin'de hukuk öğret-meye başladı, aynı yıl evlendi. 1894'de Freiburg Üniversitesi'Ekonomi Politik' kürsüsüne; 1897'te de Heidelberg Üniversite-si'nde tanınmış iktisatçı Knies'den boşalan kürsüye getirildi. An-cak, bu sırada bir "sinir buhranı" geçirdi ve Üniversite'den izinalarak, Avrupa'nın çeşitli ülkeleri ile ABD'yi de içine alan bir ge-ziye çıktı. 1903'te yeniden çalışmaya başladı. ÇağdaşlarıSombart ve Jaffe ile Archiv für Soziatavissenschaft undSozialpolitik dergisini çıkarmaya başladı ve çalışmalarını bu der-gide yayınladı.I. Dünya Savaşı sırasında hastane yönetiminde çalıştı,1918'de, kendisi için Viyana Üniversitesi'nde özel olarak kuru-lan Sosyoloji Kürsüsü'ne atandı, 1919'da ise hocası ünlü iktisat-çı Brentano'nun Münih Üniversitesi'ndeki kürsüsüne geçti.1920'de öldü.Döneminin siyasi gelişimlerine yazılarıyla katkıda bulunanWeber, hiçbir siyasal partiye üye olmadı; yaşamı boyunca'eleştirel' tavrını korudu.İÇİNDEKİLERWeber'in 1920 Baskısına Notu..................................................11Önsöz........................................................................................13

I. BölümSorun1. Mezhepler ve Toplumsal Tabakalaşma................................292. Kapitalizmin "Ruhu".............................................................403. Luther'in Meslek Kavramı.....................................................67

II. BölümAsketik Protestanlığın Meslek Ahlâkı1. Dünyevi Asketizmin Dini Temelleri......................................812. Asketizm ve Kapitalist Ruh.................................................133

Weber'in 1920 Baskısına NotuBu çalışma ilk olarak 1905'te yayımlanmıştır. O zamandan buyana çalışmam üzerine yayımlanmış çok sayıda yazı arasında, engeniş kapsamlı üç eleştiri şunlardır: Felix Rachfahl'tn "Kalvinizmve Kapitalizm" yazısı (1909), benim buna yanıtım, "Kapitalizmin'Ruhu' İçin Karşı-Eleştirr (1910), yine buna Rachfahl'ın yanıtı,"Yeniden Kalvinizm ve Kapitalizm" (1910) ve en son benim"Karşı-Eleştirel Sonsöz^üm (1910). Rachfahl ile yürüttüğümüz,biraz da kaçınılmazca kısır kalan tartışmadan, bu basımda,"Karşı-Eleş tirf'mde belirttiğim bazı açıklamalar dışında metnehiçbir şey almadım. Bunların gelecekte de ortaya çıkabileceğidüşünülebilecek yanlış anlamalara engel olacağını umuyorum.Diğer ikisi Werner Sombart'ın "Burjuva" (1910) ve Lujo Bren-tano'nun "Çağdaş Kapitalizmin Başlangıçlar?" adlı kitaplarında(1916) yer alan eleştirilerdir. Bunlara, yeri geldikçe özel notlarlaaşağıda değiniyorum.Bu tartışma ve eleştirilerle ilgilenenlerden bir karşılaştırmayaparak şuna inanmalarını istiyorum: Buradaki basımında, ya-zımın önem taşıyan hiçbir cümlesini ne metinden çıkardım, ne

biçimini değiştirdim, ne yumuşattım ne de özünde bu cümle-lerden ayrılan eklemeler yaptım. Bu gibi değişiklikler yapma ge-reğini duymadım-, umarım, görüşlerime kuşkuyla bakanlar da,aşağıda ortaya konulanlardan sonra ikna olurlar.Yukarıda sözü edilen iki bilim adamı, birbirleriyle, benimleolduklarından daha keskin bir tartışma içinde bulunuyorlar.Brentano'nun, Sombart'ın "Yahudiler ve İktisadi Yaşam" (1911)12 Weber'in 1920 Baskısına. Notuadlı kitabına yönelttiği eleştirilerin bir kısmını haklı, bir kısmınıda haksız buluyorum. Kaldı ki, Brentano da, burada başındanberi tamamıyla konu dışı tutulan 'Yahudi Sorunu'yla ilgili can a-hcı noktalan bilmiyor (buna ileride değiniyorum).Teologlar çevresinden, bu çalışma dolayısıyla yapılan çok sa-yıda değerli yayına işaret edilebilir. Çalışmamın bu çevrede gör-düğü tepkiler genellikle çok dostça ve son derece yapıcı oldu.Bu, benim için şu bakımdan değerli: Konunun burada ele alınışbiçimiyle ilgili belirli bir husumetin ortaya çıkmasına şaşmaz-dım. Dinine bağlı bir teolog için değerli olan, doğaldır ki buradahakkıyla ele alınamaz. Dinsel açıdan bakıldığında, bizim buradayaptığımız, dinlerin epey dış ve kaba yanlarını ele almaktır; ama,dinlerin bu yanları da vardır ve kaba olduklanndan dolayı da engüçlü biçimde etkili olmuşlardır. Burada, bizim ele alış biçimi-mizi tamamlayan bir yapıta, tek tek her bir noktada gönderidebulunmak yerine, toptan işaret edelim: Ernest Troeltsch'in bü-yük kitabı "Hıristiyan Kiliselerinin ve Gruplarının Toplum Öğre-tiler? (1912). Kitap, kendine özgü geniş bir bakış açısıyla, BatıHıristiyan ahlakının evrensel tarihini ele alır. Troeltsch dinindaha çok öğreti yanına önem verirken, benim için söz konusuolan, dinin pratikteki etkisidir.

Önsöz*Çağdaş Avrupa kültür dünyasının bir üyesi, evrensel tarihinherhangi bir sorununu, kaçınılmazcasına ve haklı olarak şu soruçerçevesinde ele alacaktır: Batı'ya özgü ve yalnızca orada ortayaçıkmış kültür olgularının yine de evrensel -—en azından öyleolmasını içtenlikle varsaydığımız— anlam ve geçerliliğe sahip birgelişme çizgisi içinde yer almalarına, koşulların ne tür bir birara-dalığı yol açmıştır?Bugün bilim "geçerli" saydığımız bir gelişme düzeyi içindeyalnızca Batı'da vardır. Deneysel bilgiler, dünya ve yaşam sorun-ları üzerine düşünme, en yüksek düzeyde felsefi bilgelik veHellenizm'in etkisiyle Hıristiyanlıkta tam bir gelişme göstermişolmasına karşın (İslâm'da ve bazı Hint kabilelerinde ilk örnekle-ri bulunan) en derin teolojik bilgelik, son derece incelmiş bilmeve gözlem biçimleri, başka yerlerde olduğu gibi özellikle Hindis-tan'da, Çin'de, Babil ve Mısır'da vardı. Fakat Babil'de ve diğeryerlerde gelişen astronomi, ilk kez Eski Yunanlıların sağladığımatematiksel temelden yoksundu —bu, gökbilgisinin özellikleBabil'de ulaştığı gelişme aşamasını daha da şaşırtıcı kılmaktadır.Hint geometrisi ussal "kanıtlama" yönteminden yoksundu; buda yine mekaniği ve fiziği yaratmış olan Eski Yunan ruhunun birbaşka ürünüydü. Gözlem yöntemleri açısından son derece ge-lişmiş olan Hint doğa bilimlerinde ussal deney yöntemi yoktu:Bu metin, Weber'in, "Din Sosyolojisi" konulu bütün çalışmalarını kapsayanbir cilde yazdığı önsözdür; bu yüzden, aşağıda s. 25ten sonra sözü edilenlerburadaki çalışmayla ilgili değildir (çev.).14 ÖnsözEski çağlardaki ilk örnekler dışında deneysel yöntem, özünde

Rönesans'ın bir ürünüdür, modern laboratuar da öyle; bu yüz-den de Hindistan'da gözleme ve el becerisine dayalı olarak çokgelişmiş olan tıp, biyolojik, özellikle de biyokimyasal temeldenyoksundu. Ussal bir kimya, Batı dışında hiçbir kültürde geliş-memişti. Çin'de iyice gelişmiş olan tarih yazımı Thoukydidesçipragmadan yoksundu. Hindistan'da Machiavelli'nin öncülerivardı ama, Asya'daki bütün devlet kuramları Aristotelesçi düzen-li dizgeden ve ussal kavramlardan tamamıyla yoksundu. Hindis-tan'daki (Mimâmsâ Okulu) ilk örneklere karşın ussal bir hukuköğretisi hiçbir yerde gelişmemişti, özellikle Yakın Doğu'daki ge-niş, kapsayıcı yazılı hukuka ve bütün Hint ve diğer hukuk kitap-larına karşın, Roma'nın ve onun öğrencisi olan Batı hukukununkesin hukuksal ayrımları ve sağlam düşünüş biçimleri yalnız Ba-tı'ya özgüdür. Öte yandan, Kilise Hukuk sistemine dayalı bir ya-pı yalnızca Batı'da bilinir.Benzer bir durum sanat için de geçerlidir. Diğer uluslarınmüzik kulağının duyarlılığı, bugün bizde olduğundan belki da-ha çok gelişmişti; en azından daha az gelişmiş değildi. Çok seslimüziğin çeşitli türleri dünyanın her yanına yayılmıştır, birdenfazla çalgının birlikte çalınmasına ve insan sesiyle eşlik edilme-sine başka yerlerde de rastlanır. Ussal bir biçimde düzenlenmişton aralıkları başka yerlerde de hesaplanmıştı ve biliniyordu.Fakat ussal kurallara dayanan sesdüzenli müzik, —hem kontr-puan hem uygu— ses düzeni üçlüsü ile üç üçlü üzerine kuruluton malzemesi, çok geriye gitmeyen, Rönesans'tan beri ses dü-zenliliğini vurgulayan yapay dizi ve sesdeşlik, yaylı çalgılar dört-lüsünün çekirdeğini oluşturduğu orkestramız ve nefesli sazlargrubu, çağdaş müzik parçalarının bestelemesini ve korunmasınıolanaklı kılan notalama sistemimiz, sonatlarımız, senfonilerimiz,operalarımız, —programlı müzik, ton sanatı, ton farklılaşmalarıve yapay dizi, çeşitli müziklerde ifade aracı olarak kullanılmışsaProtestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu 15da— ve bütün bunların ifade aracı olan büyük çalgı aletleri:Org, piyano, keman; bütün bunların hepsi yalnızca Batı'da var-dır.Süsleme aracı olarak sivri kemere başka yerlerde de, EskiÇağ'da ve Asya'da rastlanırdı. Büyük bir olasılıkla sivri kemer-kesişmeli tonoz bileşimi de Doğu'ya yabancı değildi. Fakat Go-tik tonozun basıncı dağıtma aracı ve her türlü mekan için damolarak ve hepsinden önemlisi, Ortaçağ'da büyük anıtsal yapıla-rın yapı ilkesi ve heykelden resme kadar bütün sanatların üslu-bu olarak kullanılmasına başka yerde rastlanmaz. Aynı şekilde,teknik temeli Doğu'dan alınmış olduğu halde, kubbeler ile ilgilisorunlara Rönesans'ta bulunan çözüm ve bizde Rönesans'ın ya-rattığı bütün sanatın "klasik" ussallaştırması —resimde çizgi vemekan perspektiflerinin ussal kullanımı— başka hiçbir yerdeyoktu. Çin'de baskı sanatı vardı. Fakat basılı edebiyat, yalnızcabasılmak için hazırlanmış ve basılarak yaşama olanağı olan ede-biyat ve özellikle "basın" ve "dönemseller" yalnızca Batı'da orta-ya çıkmıştır. Her tür yüksek okul, dışardan bakıldığında bizimüniversitelerimize, hatta akademilerimize benzeyenleri başkayerlerde de vardır (Çin, İslam). Fakat bilimde ussal ve dizgeseluzmanlık alanları, bir alanın uzmanı olarak eğitilme, bugünkükültüre egemen anlayışa yakın anlamında yalnızca Batı'da vardı;daha da önemlisi bu, Batı'nın çağdaş devletinin ve ekonomisi-

nin dayanakları olan uzman görevliler için de geçerlidir. Bunla-rın ancak ilk örneklerini başka yerlerde görmek olanaklıdır ama,Batı'da olduğu gibi toplumsal düzen için bu kadar yapıcı bir an-lam taşımalarına, hiçbir yerde rastlanmaz. Doğal olarak, hem"görevli" hem de iş bölümü içinde uzmanlaşmış memur, değişikkültürlerin çok eski bir öğesidir. Fakat bizim bütün varoluşu-muzun mutlak, kaçınılmaz bağımlılığı, varlığımızın temel siyasal,teknik ve ekonomik koşullarının, özel olarak eğitilmiş bir görev-liler örgütü tarafından yürütülmesi; toplumsal yaşamın en ö-16 Önsöznemli günlük işlevini yerine getiren teknik, ticari, hepsindenönce hukuk eğitimi görmüş devlet görevlileri, hiçbir ülkede veçağda, bugün çağdaş Batı'daki anlamında var olmamıştır. Siyasalve toplumsal kuruluşların devlet eliyle örgütlenmesi yaygındı.Fakat Batı'daki anlamıyla feodal devlet, rex et regnuni , yalnızcaBatı'da biliniyordu. Ayrıca bütünüyle dönemsel olarak seçilen"halk temsilcileri"nden oluşan meclisler, meclis üyeliği ve partiliderlerinin egemenliğinin mecliste sorumlu "bakan"lık biçiminegirmesi —bütün dünyada, doğal olarak, siyasal gücü elde etmekve etkilemek için kurulmuş örgütler anlamında "partiler" olma-sına karşın— yalnız Batı'da ortaya çıkmıştır. Ussal biçimde dilegelmiş "anayasa", ussal biçimde dile gelmiş hukuk ve ussal bi-çimde dile gelmiş kurallara ve "yasalar"a bağlı siyasal bir düzen-leme anlamında "devlet", uzman görevliler tarafından yürütü-len, onun özü için gerekli olan öğelerin bu bileşimiyle, başkayerlerde görülen ilk örnekleri hesaba katmazsak, yalnız Batı'dabilinir.Ve işte, çağdaş yaşamımızın kaderini en derinden belirleyengüç için, kapitalizm için de durum böyledir."Elde etme güdüsü"nün, "kazanç uğraşı"sının, kâr uğraşısı-nın, olanaklı en fazla miktar parayı kazanma uğraşısının kendi i-çinde kapitalizm ile doğrudan doğruya hiçbir ilgisi yoktur. Buuğraşı, şimdi olduğu gibi eskiden de garsonlar, doktorlar, ara-bacılar, sanatçılar, fahişeler, rüşvet alan görevliler, askerler, asil-ler, denizciler, kumarbazlar ve dilenciler arasında yaygındı. Yer-yüzünde, bütün çağlarda ve ülkelerde bunlar ali sorts and con-ditions of men" için vardı ve olacaktır da, yeter ki bunun nesnelolanağı bir biçimde sağlanmış olsun. Bu safça kavram belirleme-lerinden vazgeçilmesi gerektiğini, insanın daha kültür tarihininrex et regnum: (Lat.) hükümdar ve hükümranlık (çev.).ali sorts and conditions of men: (İng.) her tür ve koşuldaki insanlar (çev.)Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu 17emekleme döneminde öğrenmesi gerekir. Strursi2 kazanma aç-lığı, hiçbir biçimde, kapitalizm ile aynı şey değildir; ne de onun"ruh"u ile aynıdır. Kapitalizm, olsa olsa bu usdışı güdünün diz-ginlenmesi, en azından ussal olarak dengelenmesi ile özdeş o-labilir. Kapitalizm kazanç uğraşısı ile özdeştir yine de: Sürekli,ussal, kapitalist işletmenin peşinde; hep yenilenen kazancın pe-şinde: "verimlilik' peşindedir. Böyle olmak zorundadır. Bütünbir ekonomik sistemin kapitalist düzeni içinde verimliliğe ulaş-ma olanağı taşımayan bir işletme batmaya mahkûmdur.Şimdi, biraz daha kesin bir biçimde tanımlayalım: "kapitalist"bir ekonomik eylemi şu şekilde anlayabiliriz; değiş tokuş fırsat-larının kullanımından kazanç bekleme üzerine kurulu, yani(biçimsel) barışçıl kazanç fırsatları üzerine kurulu bir eylem.

(Biçimsel ve gerçek) zora dayanan kazanç kendi özel yasalarınıizler ve eylemin bu biçimini (ne kadar yasaklanabilirse) fırsatla-rın değiş tokuşundan doğan kazanca yönelik eylemler ile aynıkategori altına koymak yanıltıcıdır.1 Kapitalist kazancın ussal birbiçimde elde edilmeye çalışıldığı bir yerde, buna uygun olan ey-lem, sermaye hesaplarına göre düzenlenmiştir. Bu şu demektir:Başka noktalarda olduğu gibi burada da saygı değer ustamız Lujo Bren-tano'dan farklı düşünüyorum. Özellikle terminoloji bakımından, ayrıca olgu-sal olarak da. Ganimet yoluyla sahip olma ile bir fabrikanın işletilmesi yoluylasahip olma gibi iki farklı şeyi aynı kategori altında toplamak amaç açısındanbana uygun gelmiyor; dahası her para kazanma eğilimini, başka tür kazanç bi-çimleri karşısında, kapitalizmin "ruhu" olarak adlandırmak da uygun gelmi-yor. İkincisi ile kavramsal kesinlik, birincisi ile de Batı kapitalizmi ile diğer bi-çimler arasındaki özel farkın açığa çıkma olanağı kaybolur. G. Simmel'inPhilosophie des Geldes'de (1900) (Para Felsefesi) olgusal açıklamalarını zede-leyecek şekilde, "para ekonomisi" ve "kapitalizm" çok benzer durumlar olarakortaya konulur. W. Sombart'ın yazılarında, özellikle o güzel temel eserinin,Der moderne Kap/taJismus'un (Çağdaş Kapitalizm) yeni baskısında —en azın-dan benim sorunumun bakış açısı içinde— Batı'nın özellikleri ortaya konulur:Ussal iş örgütü, dünyanın her yanında etkili olan gelişim öğeleri tarafındançok güçlü bir biçimde desteklenmiştir.18 ÖnsözBu eylem malların ya da bireylerin kazanç aracı olarak sistemlikullanımlarına göre öyle bir biçimde düzenlenmiştir ki, teklerinpara değeri olarak mal varlığı, bir girişimin dengeli hesaplarınınsonunda (ya da sürekli bir girişim alanındaki mal sahiplerinindevresel olarak bilanço biçiminde hesaplanmış tahmini para de

;

geri) "sermayeyi", yani değiş tokuş yoluyla kazanç elde etmek i-çin kullanılan kazanç araçlarının bilanço içinde hesaplanmıştahmini değerini (süreklilik gösteren işletmelerde hep yeniden)aşmak zorundadır. Eylemin, deniz ticaretinde in natura olarakbir tüccara teslim edilen malların bütününü içeren bir biçimdeortaya çıkması (böylece elde edilen kazanç yeniden başka malla-rın in natura olarak ticaretinin sürekliliğini sağlar) ile bölümleri,binaları, makineleri ve para, hammadde yarı-mamul ve mamulürün stoklarına talepler olarak ortaya çıkması arasında bir farkyoktur. Önemli olan, para birimleriyle bir sermaye hesabınınyapılmış olmasıdır; bu ister çağdaş defter tutma yöntemleriyle,ister ilkel, yüzeysel başka yöntemlerle yapılmış olsun. Girişimindaha başında bile; işe başlarken başlangıç bilançosu, her bir ey-lemden önce amaca uygunluğun belirlenmesi ve denetlenmesiiçin: hesap, kâr olarak neyin ortaya çıktığını belirlemek için, ka-panış hesabi: sonuç bilançosu. Bir deniz ticaretinin, örneğinbaşlangıç bilançosu, taraflar arasındaki alışverişte aktarılan mal-ların (henüz para biçiminde olmadıkları ölçüde) olması gerekenpara değerinin belirlenmesidir; sonuç bilançosu, tahmine göresonuçta kazancın ya da kaybın paylaştırılmasıdır; hesap ise, alış-verişin ussal bir biçimde yapılması halinde, tarafların her birinintek tek eylemlerinin temelini oluşturur. Gerçek anlamda tam birhesap ve tahminden söz edilemez, yalın bir tahmine dayanan yada yalnızca geleneksel ve alışılmış bir süreç, koşulların her za-man tam, kesin bir hesaba zorlanmadıkları kapitalist işgücününin natura: (Lat.) "doğal haliyle"; burada, malların mallarla değiş tokuşu kaste-diliyor (çev.).Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu 19her biçiminde, bugün de görülür. Ama bu noktalar kapitalist ka-zancın yalnızca ussallık derecesi ile ilgilidir.

Kavram açısından önemli olan, tahmini para girdisi ile tah-mini para çıktısı arasındaki karşılaştırmaya olgusal olarak bağlıkalmanın ne kadar ilkel bir biçimde olursa olsun, ekonomik ey-lemin belirleyici özelliği olmasıdır. Bu anlamda "kapitalizm" ve"kapitalist" girişimler, sermaye hesabının ussallaşttrılması ile deolsa, dünyanın belirli kültürler geliştirmiş bütün ülkelerinde, e-konomik belgelerin bize verdiği bilgiler ölçüsünde, var olmuş-tur diyebiliriz. Çin'de, Hindistan'da, Babil'de, Mısır'da, eski Ak-deniz uygarlıklarında ve Ortaçağ'da olduğu kadar Yeniçağ'da da.Ticaretlerinin bizimki gibi süreklilik göstermeyip tek tek girişim-ler halinde devam etmiş olmasına ve hatta büyük tüccarların ey-lemlerinin bile yavaş yavaş içsel bir yakınlaşma kazanmasınakarşın, bunlar yalnızca tek tek girişimler olmayıp her zaman ye-ni kapitalist girişimlere bağımlı ekonomik girişimler ve sürekliolan ilişkilerdir. Yine de, kapitalist girişim ve geçici olmayıp sü-rekli bir özellik gösteren işveren, çok eskidir ve çok yaygındır.Fakat Batı bu konuda önemli bir ölçüye sahip olmuştur vebu temele dayalı olarak kapitalizmin geliştirdiği türler, biçimlerve eğilimler, başka hiçbir yerde yoktur. Bütün dünyada toptanve perakende, yerel ve denizaşırı ticaret ile uğraşan tüccarlarvardır, ön-ödemesiz satışın her türü yapılmaktadır; hiç olmazsabizim 16. yüzyıldaki bankalarımızın işlevlerine benzer işlevleriyerine getiren çeşitli bankalar vardı; deniz kredileri, deniz tica-reti ve bunun yol açtığı türden alışveriş ve birlikler sürekli ilişki-ler olarak yaygındı. Kamu kuruluşlarına parasal yardım gerekti-ğinde, Babil, Atina, Hindistan, Çin ve Roma'da olduğu gibi borçpara verenler de her zaman olmuştur: Özellikle savaşlara vekorsanlığa, her tür sözleşmeye ve bina yapım işlemlerine desteksağlamışlardır; denizaşırı siyasette sömürgelerde yüklenici ola-rak kölelerle ya da dolaylı veya dolaysız olarak kalabalık işçi20 Önsözgrubu ile Kraliyet mülkü, işyerleri ve hepsinden önemlisi vergisözleşmeleri, parti başkanlarının kazançları ve iç savaşta condot-tıerder" için ve nihayet, her türlü para oyunlarında spekülatörolarak, para desteği sağlamışlardır. Bu tür işveren tiplerine, ka-pitalist maceraperestlere, dünyanın her yanında rastlanır. Tica-ret ve kredi alışverişleri ve bankacılık işleri dışında, bunların ey-lemleri ana noktalarında ya yalın usdışı spekülatif bir özellik ta-şır ya da doğrudan doğruya savaş, sürekli haraç, yağma gibi yol-larla kazanç elde etmeye yöneliktir.Girişimcilerin, büyük spekülatörlerin, sömürge ve çağdaşmali kapitalizmi, barışta ama özellikle savaşa göre ayarlanmışkapitalizmde, bugünkü Batı'da bu damgayı taşır ve uluslararasıticaretin bir kısmı, her zaman olduğu gibi bugün de onunla iliş-kilidir. Fakat Batı, Yeniçağ'da dünyanın hiçbir yerinde gelişme-miş olan tamamen farklı bir tür kapitalizmi tanıdı: Biçimsel öz-gür emeğin ussal kapitalist işletme olarak örgütlenişi. Başka yer-lerde bunun yalnızca ilk örneklerine rastlanır. Özgür olmayanemeğin örgütlenişi yalnızca üretme çiftliklerinde ve çok sınırlıölçüde Ortaçağ çiftliklerinde ussal bir düzeye ulaşmıştı. Yeni-çağ'da ise bu ussallık düzeyi feodal çiftliklerde ve feodal işlik-lerde ya da sırf emeğe dayalı ev endüstrisinde daha düşüktü.Çünkü özgür emeğe dayalı ev endüstrisi, Batı'nın dışında sade-ce birkaç belirli koşulda ortaya çıkmıştır ve doğal olarak heryerde görülen gündelikçi işçi çalıştırmak çok istisnai olarak, her

zaman çağdaş endüstriyel örgütlerden çok farklı olan devlet te-kellerinde manifaktür endüstrisine yol açmıştır ama hiçbir za-man Batı Ortaçağı'nın damgasını taşıyan zanaat kollarının ortayaçıkmasına neden olmamıştır. Siyasal güç ya da usdışı spekülas-yon tarafından yönlendirilmemiş pazar ilişkileri içinde işleyenussal endüstriyel örgütler, Batı kapitalizminin tek özelliği değil-dir. İki önemli gelişim öğesi olmadan kapitalist işletme olanaklıcondottiere: Ortaçağ ve Rönesans İtalya'sında, bir tür paralı asker (çev.).Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu 21olamazdı: Bugünkü ekonomik yaşamı tamamıyla yöneten ev ileişin birbirinden ayrılması öğesi ve bununla yakından ilişkili olanussal defter tutma.. İşin ya da satış yerinin yerleşim yerindenmekânsal ayırımı başka yerlerde de, Doğu pazarında ya da başkakültür bölgelerinin çiftliklerinde görülür. Ayrıca, Doğu'daki gibi,Doğu Asya'da ve Eskiçağ'da da, kendi iş hesaplarını tutabilenkapitalist birliklerin ortaya çıktığı olmuştur. Fakat kendi başınaayakta durabilen çağdaş kazanç işletmeleri ile karşılaştırıldığındabunlar, ancak ilk girişim örnekleridir. Her şeyden önce temeldebu bağımsızlığın ana araçları olan yani bizim ussal işletme defte-ri tutma yöntemimiz ve bizim iş malvarlığını kişisel malvarlığın-dan hukuksal olarak ayırmamız, ya hiç yoktur ya da yeni yeni ge-lişmektedir.2 Başka yerlerdeki eğilim, kazanca yönelik işletmele-ri prenslik ya da feodal ev ekonomisinin (Oikos'un*) bir parçasıolarak bırakmak şeklindeydi: Bu Rodbertus'un daha önce farkı-na vardığı gibi, bütün yapay benzerliği içinde, temelden farklı,hatta karşıt bir gelişimdi.Batı kapitalizminin bütün bu özellikleri, son analizde, bu-günkü anlamlarını ancak kapitalist iş örgütleri ile olan ilişkile-rinden almışlardır. Genellikle "ticarileşme" olarak adlandırılansüreç, değerli kağıdın ortaya çıkışı, spekülasyonun ussallaştırıl-ması ve borsa da bu ilişkinin içindedir. Kapitalist ussal iş örgüt-leri olmadan, bütün bunlar olanaklı olabildiği ölçüde ticaret-leşmenin gelişimi de özellikle toplumsal yapı ve bununla ilgili o-larak çağdaş Batı'ya özgü sorunlar için aynı derecede önemlidir.: Doğal olarak, karşıtlık mutlak bir biçimde anlaşılmamalıdır. Siyasal olarak yön-lendirilmiş kapitalizmin (özellikle vergi kiralarında) Akdeniz ve Doğu'nun eskiçağında ve hatta Çin ve Hindistan'da, defter rutma yöntemleri, büyük bir olası-lıkla —ancak bölük pörçük bildiğimiz— ''ussal" bir özelliğe sahip ussal, sürek-li işletmeler vardı. Ayrıca çağdaş bankaların oluşumunda, siyasal olarak yön-lendirilmiş "maceracı" kapitalizm ussal işletme kapitalizmi ile de yalandan i-lişkiliydi, bunların arasında sayılabiien Bank of England da, çoğunlukla savaşçıve siyasal güdülerin etkileşiminden doğmuştu,oikos: (Yun.) ev; ekonomi sözcüğünün kökeni olan sözcük (çev.).22 ÖnsözKesin bir hesap: Diğer her şeyin temeli, ancak özgür emek te-melinde olanaklıdır. Ayrıca nasıl (ve bu yüzden) dünyada çağdaşBatı'nın dışında ussal iş örgütü olmadıysa, ussal sosyalizm deolmadı. Doğal olarak, prensliklerin devlet ekonomisi, devletinbir beslenme siyaseti, Merkantilizm ve refah siyasetleri olduğugibi tayın, düzenlenmiş ekonomik yaşam, küçük endüstriyi ko-ruma ve Laissez faire kavramları (Çin'de) da vardı, ayrıca dün-yada, çok çeşitli özelliklere sahip komünist ve sosyalist ekono-mik biçimler görülmüştür: Ailevi, dini ve askeri koşullarla sınırlıkomünizm, devlet sosyalizmi (Mısır'da) monopol kartelleri veçeşitli türlerde tüketici örgütleri biçiminde komünizm örnekle-rine rastlanır. Fakat sivil pazar olanakları, birlikler, loncalar ve

kent ile köy arasındaki her türlü hukuki fark her yerde ortayaçıktığı halde, Batı dışında hiçbir yerde "burjuva" ve "burjuvazi"kavramları gelişmemişti; ayrıca sınıf olarak "proletarya" da yok-tu, olamazdı da; çünkü, her şeyden önce özgür emeğin, bir iş-letme içinde ussal bir örgütü yoktu. Borç veren ile borçlanan,toprak sahibi ile topraksızlar, serf ya da kiracılar ve tüccarlar iletüketiciler ya da toprak sahipleri arasındaki "sınıf çatışmala-rı"nın çeşitli biçimlerine her yerde rastlanıyordu. Fakat işverenile işçi arasında Batı Ortaçağı'na özgü çatışmalar başka yerlerdeancak yeni yeni başlıyordu. Büyük endüstri sahibi ile ücretli öz-gür emekçi arasındaki çağdaş karşıtlık ise hiçbir yerde yoktu; buyüzden çağdaş sosyalizmin sorunları da yoktu.Tamamen ekonomik açıdan bakıldığında, evrensel bir kültürtarihinde ana sorun, kapitalizmin kendini değişen biçimlerdeortaya koymasıdır; yani maceraperest ya da ticari ya da savaş, si-yaset, işletme ve kazanç biçimlerine dayalı kapitalizm olarak or-taya koyması değildir. Fark, daha çok, özgür emeğin ussal birlaissez faire: (Fr.) "bırakınız yapsınlar"; 'liberal' ekonomi görüşünün 'slogan'ı(çev.). 'Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu 23biçimde örgütlenmesini içeren ve burjuvaziye dayalı işletme ka-pitalizminin olmamasındadır. Ya da, kültür tarihi açısından bakı-lırsa, fark, Batı tipi burjuva sınıfının ve özelliklerinin kapitalistemek örgütlerinin ortaya çıkışıyla da ilişkilidir, ama doğal ola-rak, bu ikisi tamamen aynı şeyler değildir. Çünkü bir katman o-luşturma anlamında "burjuva" Batı kapitalizminden önce zatengelişmişti. Ama yine yalnızca Batı'da. Batı'ya özgü çağdaş kapita-lizm ayrıca, açık bir biçimde, teknik olanakların gelişmesiyle debüyük ölçüde belirlenmiştir. Ussallığı, bugün, temelde teknik o-larak karar verme durumunda olan öğelerin hesaplanabilirliğinebağlıdır. Bu aslında şu demektir: Ussallık, Batı biliminin özellik-lerine, özellikle matematik, deneysel ve ussal temeller üzerinekurulan doğa bilimlerine bağlıdır. Bu bilimlerin gelişimi ve on-ların üzerine kurulu pratik ekonomik uygulamalar kapitalist çı-karlar tarafından belirlenirler. Ama doğal olarak, Batı bilimininortaya çıkışının bu tür çıkarlarla belirlendiği söylenemez. Hesap,ondalık sistem hesabı, cebir, ondalık sistemin kâşifi olan Hintli-lerce de biliniyordu ve kapitalizme hizmet etmek üzere Batı'yaadımını atmıştı; oysa aynı sistem Hindistan'da çağdaş hesaplamasistemini ve defter tutma yöntemini yaratmamıştı. Ayrıca mate-matiğin ve mekaniğin doğuşunda kapitalist çıkarların da rolüolmamıştı. Ama buna karşılık insan yığınlarının yaşamı için çokönemli olan bilimsel bilginin teknik kullanımı, ekonomik açıdanteşvik edilmişti. Batı'da çok gerekli olan bu tür teşvikler, Ba-tı'nın sosyal düzeninin özelliklerinden kaynaklanıyordu. Busosyal yapının her parçası aynı derecede önemli olmadığına gö-re, belirleyici olanın hangisi olduğunun sorulması gerekir. Hiçşüphe yok ki, hukukun ve işletmenin ussal yapısı en önemlileri-dir. Çağdaş ussal kapitalizmin hesaplanabilir teknik iş araçlarınagereksinimi olduğu gibi, hesaplanabilir bir hukuka ve biçimselkurallarla işleyen bir işletmeye de gereksinimi vardır. Bunlarolmadan maceraperest ve spekülatif ticari kapitalizm ve siyase-24 Önsöztin yönlendirdiği kapitalizmler olabilir ama, değişmez bir ser-maye ve kesin hesaba dayalı ussal özel teşebbüs işletmeleri ola-

naklı olamaz. Bu tür bir hukuk sistemi ve bu tür bir işletme, e-konomik etkinlikler açısından böyle bir hukuk tekniğine ve bi-çimsel mükemmelliğe yalnız Batı'da yol açmıştır. Batı'nın buhukuk sistemini nereden aldığım sormak gerekir. Başka koşulla-rın yanında ve hiçbir zaman tek başına belirleyici olmadan, kapi-talist çıkarlar, kendi açısından, hiç şüphesiz, idare hukuku ve iş-letme alanında ussal hukuk eğitimi görmüş bir hukukçu sınıfı-nın söz sahibi olmasına yol açmıştır. Ama hiçbir zaman, doğru-dan doğruya bu çıkarlar o hukukun yaratıcısı olmamışlardır. Bugelişmede tamamen başka güçler etken olmuştur. Ve kapitalistçıkarlar Çin'de ya da Hindistan'da neden aynı işi görmemiştir?Oralardaki bilimsel, sanatsal, siyasal ve hatta ekonomik gelişim-ler, Batı'ya özgü olan ussallık yoluna neden girememiştir?Yukarıda sözü edilen bütün durumlarda ortaya çıkan, Batıkültürüne özgü bir "ussallık"ın olduğudur. İlerki tartışmalardaaçıklanacağı gibi, bu sözcükten çok değişik şeyler anlaşılabilir.Örneğin, bir başka yaşam tarzı bağlamında ele alındığında, özel-likle "usdışı" görülebilecek mistik temaşanın ussallaştırılmasın-dan söz edilebilir; aynı şey bilimin, tekniğin, bilimsel araştırma-nın, askeri eğitimin, idare hukuku ve işletme anlayışının ussal-laştınlmasmda da geçerlidir. İnsan, bu alanları çok farklı görüşaçılan ve amaçlar doğrultusunda "ussallaştırabilir" ve bir bakışaçısına göre "ussal" olan, bir başka bakış açısına göre "usdışı" o-labilir. Değişik yaşam alanlarında ve değişik kültür çevrelerinde,çok değişik "ussallaştırma" biçimleri görülmüştür. Kültür tarihiaçısından dikkate değer olan ilk nokta şudur: Ussallaştırmahangi alanlarda ve hangi doğrultuda olmaktadır? Her şeydenönce, çağdaş Batı bağlamı içinde ussallaştırmanın özelliklerininve kaynağının açıklanması gerekir. Her açıklama denemesi, e-konomik öğenin temel önemini kavramış olarak ekonomik ko-Protestan Ah/aJa ve Kapitalizmin Ruhu 25şulları hesaba katmak zorundadır. Fakat zıt nedenselliklerin dedışarıda bırakılmaması gerekir. Çünkü ekonomik ussallık, ussalteknik ve ussal hukuk tarafından belirlendiği gibi, belirli biçim-lerde pratik ve ussal bir yaşam tarzı olan insanların yetenekleri-ne ve konumlarına da tamamen bağımlıdır. Bu yaşam tarzları,manevi zorluklarla engellendiklerinde, ussal ekonomik yaşamtarzı, ağır bir iç baskı ile karşı karşıya kalır. Eskiden yaşam biçi-mini belirleyen öğelerin en önemlileri büyü, dini güçler ve bun-lara duyulan inançla ortaya çıkan ahlaki ödev duygusuydu. Buçalışmada bunlardan söz edilecektir.Çalışmanın başında, önemli bir noktada, sorunun en zor an-laşılabilecek yanını anlaşılır kılmaya çalışan iki eski denemeyeyer verilmiştir: "ekonomik düşünme biçimF'nin ortaya çıkışınınkoşulları ya da belirli bir inanç içeriğine bağlı olarak ekonomikbir biçimin ethos'u* yani, çağdaş ekonominin ethosunun asketikProtestanlığın ussal ahlakı ile bağlantısı ele alınmaktadır. Bura-da, nedensel bağlantının yalnız tek bir yönü ele alınmıştır." Wirtschaftsethik der Weltreligionen" (Dünya Dinlerinin Eko-nomi Ahlakı) adlı ilerki deneme, kısaca, en önemli kültür dinle-rinin ekonomiyle ve çevrelerinin toplumsal tabakalaşması ilebağlantılarını araştırır. Her iki nedensel bağlantının olanaklı ol-duğu ölçüde izlenmesi, Batı'daki gelişmeyi açıklamak için, ben-zer noktaları bulma açısından önemlidir. Çünkü ancak bu bi-çimde Batı dininin ekonomik ahlakının her bir öğesinin neden-

sel nitelendirmeleri, bir ölçüde açıklık kazanabilir. Bu deneme-ler, çok yoğun olmakla birlikte, kültür açıklamaları olma iddia-sını taşımamaktadırlar, aksine, her kültür çevresinde, Batı kültü-rünün gelişimine ters olan ne varsa onu vurgularlar. Böylece de,Batı kültürünün gelişiminde, bu açıdan önemli görülen olgularıtanımlamak üzere yönlendirilmişlerdir. Konulan bu amaç gözethos: (Yun.) "yaşanan yer"'; "ecik" (ahlak) sözcüğünün kökeni oian sözcük(çev.).26 Önsözönünde tutulduğunda, farklı bir yaklaşım olanaklı görünmüyor.Fakat yanlış anlamayı önlemek için, amacın sınırlarını açık birbiçimde göstermek gerekir. Ayrıca, konuyla ilgili olmayanlar, buaçıklamanın abartılmasına karşı uyarılmalıdırlar. Çin, Hint, Samive Mısır araştırmacıları, bu açıklamalarda doğal olarak yeni birolgu bulamayacaklardır. Arzu edilen, bunların, olgusal açıdan ö-ze ilişkin bir yanlış bulmamalarıdır. Uzman olmayan birinin buideale yaklaşmasının ne dereceye kadar olanaklı olduğunu, ya-zar bilemez. Çevirileri kullanan ve ayrıca anıtsal, belgesel ve ya-zılı kaynaklan kullanmak ve değerlendirmek zorunda olan,kendini çoğunlukla oldukça tartışmalı ve değerini kendi başınayargılama gücünden yoksun olduğu uzman bir yazın içinde bu-lacağı kesin olan birinin, gerçekleştirdiği şeyin değeri hakkındamütevazı bir düşünceye sahip olmak için her nedeni vardır. Da-hası, gerçek "kaynakların" (yani kayıt ve belgelerin) eldeki çevi-rilerinin sayısı, bir dereceye kadar, (özellikle Çin için) mevcut veönemli olan çevirilere oranla çok azdır. Bütün bunlarla ortayaçıkan, bu denemelerin, özellikle de Asya ile ilgili bölümleriningeçici özelliğidir.3 Yalnız uzmanlar nihai bir yargıda bulunabilir-ler. Bu belirli amaca göre ve bu belirli görüş açısından hareketleuzmanların kavramsal açıklamalarının örneği şimdiye kadar ol-madığı için bunlar yazılmıştır. Bu denemeler, her bilimsel ça-lışmada olduğu gibi, farklı ve daha güçlü bir ölçü ve anlam tara-fından hemen aşılabilirler. O tür çalışmalarda bir kez daha orta-ya çıktığı gibi, başka uzmanlık alanlarına karşılaştırmalı bir bi-çimde geçiş, tehlikeli olmakla birlikte, kaçınılmazdır. Fakat in-san o zaman başarısının derecesi hakkında şüpheye düşmesininsonuçlanna da katlanmak zorundadır. Moda ya da edebilik me-rakı, uzmanların gerçek uzmanlar olmamaları halini ya da kâhin-lerin yardımcıları olmalarını düşündürebilir. Hemen hemen herBenim İbranice bilgimin kalıntıları da çok yetersizdir.Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu 27bilimin, uzman olmayan meraklılara borçlu olduğu bir şeylervardır, bunlar çoğunlukla çok değerli bakış açılan da olabilir.Fakat bu tür bir tutumun bilimin ilkesi haline gelmesi, biliminsonu demektir. "Seyir" arzulayan, sinemaya gitsin; üstelik, bu"seyir", bugün bu sorun alanı içinde edebi bir biçimde de veril-mektedir."1 Hiçbir şey, bu tutum kadar güçlü, deneysel çalışma-ların amacından bu kadar uzak olamaz. Ve "vaaz" dinlemek iste-yen ayine gitsin, derim. Karşılaştırılarak ele alınan kültürlerindeğer ilişkileri, burada tek bir sözcükle bile tanışma konusu e-dilmeyecektir. İnsanların kaderlerinin bir bölümünü inceleyen-lerin yüreklerinin dağlandığı doğrudur. Fakat bu araştırmacılarlcüçük kişisel görüşlerini kendilerine saklamakla çok iyi ederler,nasıl ki insan bir deniz ya da yüce dağ görüntüsü karşısında aynışeyi yaparsa; meğer ki kendilerinin sanatsal biçimlendirme ya dapeygamberce bir çağrı ile ödüllendirildiklerini bilmiş olsunlar.Öteki durumların çoğunluğunda, "sezgi"den söz etmek, nesne-den uzaklaşmış olmaktan başka bir şey ifade etmez; bunun da,insanlarla ilgili aynı tutumun yargılanması gerektiği gibi yargı-

lanması gerekir.Burada izlenen hedefler açısından etnografya araştırmaları-nın, özellikle Asya'da görülen diniliğin gerçekten derine inen vedoğal olarak kaçınılmaz düzeyine, burada o derecede ulaşama-mış olması, bir temellendirme gerektiriyor. Bütün bunlar insa-nın işgücü sınırlı olduğu için olmuyor. Oysa, özellikle bu yüz-den izin verilmiş gibi görünüyor, çünkü burada ele alınan ülke-lerin "kültür taşıyıcıları" olan sınıfın dini ahlakı ile ilgileniyoruz.Bizi ilgilendiren bunların yaşam biçimlerinin etkileridir. AncakBurada Kari Jaspers'in Psychologie der Weltanschauungen (1919) adlı kita-bında ya da Ludwig Klage'nin Prinzipien der Charakterologie, (Leipzig, 1910)adlı kitabında ve hareket noktaları açısından burada araştırılandan farklı olanbenzer çalışmalarda araştırılana benzer bir şeyin araştırılmadığını söylememegerek yok. Burada tartışmalara yer yok.28 Önsözetnografik ve folklorik olgularla karşılaştırıldıklarında bütün ay-rıntılarıyla anlaşılabilecekleri tamamen doğrudur. Ayrıca, buradaetnografın haklı olarak itiraz edeceği bir boşluğun olduğu dakuvvetli bir biçimde itiraf edilmeli ve vurgulanmalıdır. Bu boş-luğu doldurabilmek için din sosyolojisinde sistematik bir çalış-ma yapmayı ümit ediyorum. Böyle bir atılım bu araştırmanın sı-nırlı amacı içinde çerçevesini aşardı. Bu açıklamalar Batı dinle-rimizin karşılaştırma noktalarını ortaya koymak ile yetinmek zo-rundadır.Son olarak, sorunun antropolojik yanı da düşünülmelidir.Defalarca, birbirinden bağımsız gelişmiş yaşam tarzı alanlarınınyalnızca Batı'da belirli bir tür ussallığa ulaştığını gördüğümüz-de, doğal olarak, farkın temelinde kalıtsal niteliklerin bulundu-ğu varsayımı kendini kabul ettirir. Yazar, kişisel ve öznel olarak,biyolojik kalıtımın önemini itiraf etme eğilimindedir. Antropolo-jik çalışmanın önemli sonuçlarına karşın burada araştırılan, ge-lişme içinde bir kısmının herhangi bir biçimde kesin ya da tah-mini olarak ima edilebileceği bir yol görmüyorum. Önce, kaderve çevre etkileri ile ancak yeterince açıklanabilen olanaklı bütünetkileri ve nedensellikleri ortaya çıkarmak, sosyolojik ve tarihiçalışmaların bir görevi olmalıdır. Karşılaştırmalı ırksal nörolojive psikoloji bugünkü mevcut ümit verici başlangıçlarından dahaileri giderlerse, insanlar belki ancak o zaman sorunlarına yeterliçözümler bulmayı ümit edebilirler.' Bu arada, bana o varsayımyok gibi geliyor ve kalıtımın dışlanması, bilginin bugün belki o-lanakîı sınırlarının ölçüsünün ve sorunun (hâlâ) bilinmeyen ö-ğeiere doğru itilmesi anlamına gelecektir.Bir kaç yıl önce iyi tanınan bir psikiyatr bana aynı görüşten söz etmişti.I. BölümSorun1.MEZHEPLER VE TOPLUMSAL TABAKALAŞMAMezhepler bakımından karışık bir bileşimi olan bir ülkeninmesleki istatistiklerine göz atıldığında, çarpıcı bir sıklıkla,' bir-çok kereler Katolik basınında ve edebiyatında ayrıca Alman-ya'nın Katolik kongrelerinde canlı tartışmalara yol açan şöyle birgörünüş ortaya çıkar: Sermaye sahipleri ve işverenler, hatta işçisınıfının eğitim görmüş yüksek tabakası, özellikle çağdaş işkolla-rında yüksek düzeyde teknik ya da ticari eğitim görmüş perso-nel, Protestan özellikleri taşır. Bu yalnızca, Almanya'nın doğu-sunda Almanlar ve Polonyalılar arasında olduğu gibi mezhepfarklan ile milliyet farklarının ve buna bağlı olarak kültürel ge-lişmelerin çakıştığı durumlar için geçerli olmayıp, gelişme dö-nemindeki kapitalizmin, nüfusun gereksinimlerine göre top-1 İstisnai durumlar —her zaman olmasa bile, çoğunlukla— bir endüstri koluna

ait işgücünün yöneldiği mezhepler, öncelikle o endüstri kolunun içinde yeraldığı bölgenin ya da işgücünün çıktığı bölgenin mezhep yönelimi ile açıkla-nabilir. Bu koşullar, dini bağlılık istatistiklerinin ilk bakışta verdiği izlenimi,çoğunlukla değiştirir, örneğin Ren bölgesinde olduğu gibi. Ayrıca, sayıların birsonuca götürmesi, tek tek mesleklerin çok dikkatli bir biçimde ayırt edilmişolmasına bağlıdır. Aksi halde, büyük işverenler, tek başına çalışan "ustalar","işletme yöneticisi" kategorisi altında toplanırlar. Daha da önemlisi bugünkü"yüksek kapitalizm" özellikle kalifiye olmayan iş gücü düzeyinde, mezhepleringeçmişteki etkilerinden bağımsızlaşmıştır. Bunu daha ileride ele alacağım.30 1. Sorunlumsal ve mesleki tabakalaşmayı düzenlemek için serbest geliş-me döneminde elini uzattığı her yerde söz konusudur-, serbest-lik ne denli güçlüyse, dini istatistiklerdeki bu sayısal görünüş dekendini o denli belli eder. Protestanların, bütün nüfus içindesermayeden büyük ölçüde pay almaları,2 büyük çağdaş endüst-riyel ve ticari iş alanlarındaki işletmelerin üst basamaklarında veyöneticiliğinde bulunmaları, kısmen tarihi temellere bağlanabi-lir. Bu temeller çok gerilere, geçmişe uzanır ve bu bağlam için-de belirli bir mezhebin üyesi olmak, ekonomik görünüşlerinnedeni olarak değil, bunlardan çıkan sonuç olarak görülür. Yu-karıda sözü edilen ekonomik işlevlere katılma, bazen sermayesahibi olmayı, bazen de pahalı bir eğitimden geçmiş olmayı, ba-zen her ikisini de öngörür. Bugün bunlar, miras yoluyla sahip o-lunan zenginliğe ya da hiç olmazsa, maddi zenginliğe bağlıdır.En zenginlerin büyük bir çoğunluğu, imparatorluğun doğalkaynaklar bakımından ya da ilişki ağları bakımından en uygunve ekonomik olarak en gelişmiş alanları, özellikle de zenginkentlerin çoğu, 16. yüzyılda Protestanlığı kabul etmiştir; bunla-rın etkileri bugün, Protestanların ekonomik kavgada varolmala-rını sağlıyor. Fakat bu durum o zamandan beri şu tarihi soruyayol açmaktadır: Ekonomik olarak gelişmiş bölgelerde, aynı za-manda kilise devriminin gerçekleşmiş olması, nasıl açıklanabilir?Bunun cevabı, tahmin edilebileceği gibi, hiç de basit değildir. E-konomik alanda geleneksellikten kurtulma, hem dini geleneğehem de bütün geleneksel otoritelere baş kaldırma eğilimini des-tekleyici bir öğe olarak görülüyor. Fakat bugün, genellikle unu-tulan şu noktaya dikkat etmek gerekir: Reform, kilise otoritesi-2 Öğrencilerimden biri, bu konuda en fazla bütünlük içeren istatistiki malzeme-yi incelemiştir. Örneğin 1895'te Baden'de 1000 Protestan başına 954.900Mark, 1000 Katolik başına 589.800 Mark sermayeye dayalı artış yergisi düşer-ken, Yahudiler, 1000 Yahudi başına 4 milyon Markın üstünde sermayeye daya-lı artış vergisi ile başı çekiyorlardı.Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu 31nin yaşam üzerinden tümüyle kaldırılması olmayıp var olan bi-çimin farklı bir anlamla değiştirilmesidir. Değiştirme, aslındaçok rahat, o zamanlar pratik alanda az hissedilen, birçok du-rumda yalnızca biçimsel olan bir otoritenin, özel ve toplumsalyaşamın bütün alanlarında gözlenebilir ölçüde etkili olan, son-suz derecede güçlü ve bütün yaşam biçimine etkisi olan bir oto-riteye yerini vermesidir. Katolik kilisesinin "inançsızı cezalan-dırma, günahkâra yumuşak davranma" kuralı, eskiden, bugünolduğundan daha etkili bir biçimde geçerliydi, şimdi ise çağdaşekonomik yapıya sahip insanlar tarafından hoş karşılanmaktadırve aynı şekilde, 15. yüzyılın en zengin, ekonomik olarak en ge-lişmiş bölgelerinde yaşayan insanlar da bunu hoşgörüyle karşı-laşmışlardır. Kalvinizmin 16. yüzyılda Cenevre ve İskoçya'da, 16.yüzyılın sonlarında, 17. yüzyılda Hollanda'nın büyük bir kıs-mında,. 17. yüzyılda New England'da ve aynı zamanlarda İngilte-re'deki güçlü otoritesi, bize kilisenin bireyler üzerindeki katla-nılması zor denetimini gösterir. Bu durum, hem Cenevre'de

hem de Hollanda ve İngiltere'de o zamanki ticaret aristokrasisisınıfı arasında da yaygın bir biçimde hissedilmişti. Ekonomik a-çıdan gelişmiş ülkelerde reformcular kilise ve dini otoritenin ya-şam üzerindeki etkisinin çok olmasından değil, tersine çok azolmasından yakınıyorlardı. O zaman nasıl oluyordu da ekono-mik olarak gelişmiş bu ülkeler ve ilerde göreceğimiz gibi, bu ül-kelerde ekonomik açıdan yükselen "burjuva" orta sınıfı, o za-mana kadar bilinmeyen bu Püriten uranlığı benimsemekle kal-mıyor, bunu kahramanca savunuyordu da? Burjuva sınıfı, nedaha önce ne de daha sonra böyle bir kahramanlık göstermiştir.Carlyle'in hiç de sebepsiz söylemediği gibi, bu "rAe last of ourlıeroisms" dir.the last of our heroisms: (İng.) kahramanlıklarımızın sonuncusu (çev.).32 1. SorunFakat ayrıca ve özellikle belirtmek gerekir ki, Protestanlarınsermaye üzerindeki güçlü mülkiyetleri ve çağdaş ekonomik ya-şamdaki yönetici durumları bugün, kısmen, yalın bir biçimdeonların devraldıkları tarihi mirasla açıklanabilir. Fakat ortaya çı-kan başka durumlar da vardır ki bunlar aynı nedensel ilişki ileaçıklanamaz. Bir kaç örnek verelim: Baden'de, Bavyera'da veMacaristan'da, Protestan ailelerin tersine Katolik ailelerin çocuk-larına verdikleri yüksek düzeydeki eğitim arasında gözle görülürbir fark vardır. Katoliklerin, öğrenciler ve "yüksek" okul mezun-ları içindeki oranlarının bütün nüfus içinde hesaba katılacak o-randa olmaması, büyük ölçüde, sözü edilen zenginlik farkları-nın devralınmasıyla açıklanabilir. Fakat Katoliklerin kendileri a-rastnda, özel olarak teknik alanda, iş ve ticari mesleklerde hazır-layıcı yüksek okul mezunlarının ve orta sınıf iş hayatına hazırla-yan okul ve yüksek okul mezunlarının oranı çok çarpıcı bir bi-çimde, buralardan mezun olan Protestanların oranının çok geri-sindedir ama Katolikler insan bilimleri öğreten okulların sağla-dığı eğitimi tercih ederler. Bu, yukarıdaki açıklamalara uymayanbir olgudur; tersi, çok sayıda Katoliğin kapitalist işletmelerde ça-lışmasını açıklayabilir. Ayrıca, daha da çarpıcı olan bir gözlemi,çağdaş büyük endüstri içindeki uzman işçi sınıfı arasında çok azsayıda Katoliğin bulunmasını anlamaya yardım eder. Fabrikanın,uzman emeğin büyük bir kısmını zanaat alanında yeni yetişen-lerden oluşturduğu bilinen bir olgudur. Fabrikaya geldiktensonra eski eğitimlerini terk edip bütünsel bir eğitimden geçiri-len bu gezgin zanaatkarlar, çoğunluk Protestanların arasındançıkmıştır. Gezgin zanaatkarlar içinde Katolikler, kendi zanaatkollarını korumada daha güçlü bir eğilim gösterirler, göreli birsıklıkla da usta olurlar; buna karşılık Protestanlar yüksek uzmanişçi basamaklarını ve yönetici kadrolarını doldurmak için fabri-kalara akın ederler. Bu durumda, şüphesiz şu nedensel ilişki or-taya çıkar: Ülkenin dini havası ve aile çevresinin yönlendirdiğiProtestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu 33eğitim ile kazanılan ruhsal özellikler, kişinin meslek seçimini vedaha sonraki mesleki kaderini etkilemektedir.Katoliklerin çok az bir kısmının Almanya'da çağdaş iş yaşa-mına katılmaları daha da şaşırtıcıdır. Çünkü bu tutumları, bili-nen şu deneyime ters düşer: "Yönetici" bir grup karşısında"yönetilen" durumunda olan ulusal ya da dini azınlıkların yakendi istekleriyle ya da kendi istekleri dışında etkili siyasal mev-kilerden dışlanmaları, ekonomik yaşama atılmalarına neden o-lur. Bunların içinde en yetenekli olanlar devlet hizmetinde birişe yarama olanağı bulamadıkları için, ihtiraslarını burada tatminetme yolunu ararlar. Bu durum, hiç şüphesiz, yönetici durumdaoldukları Galiçya'nın tersine, Rusya ve Doğu Prusya'da ekono-

mik alanda ilerleyen Polonyalılar için de geçerliydi. Daha eski-lerde XTV. Ludwlg'in* idaresindeki Fransa'da Hugenotlar" için,İngiltere'deki non-konformistler ve Quakerler"* için ve iki binyıldan beri de Yahudiler için geçerlidir. Fakat Almanya'daki Ka-tolikler arasında böyle bir eğilim ya hiç yoktur ya da göze çarpıcınitelikte değildir. Geçmişte de bunlar ya basla altında olduklarıya da yalnızca hoşgörüyle karşılandıkları Hollanda'da ve İngilte-re'de de Protestanların tersine hiçbir ekonomik gelişim göster-memişlerdir. Ayrıca, şu olgu da ortadadır: Protestanların (özel-likle belirli eğilimler daha sonra ele alınacak) hem yönetici hemde yönetilen sınıf olarak, hem çoğunluk hem de azınlık olarakekonomik ussallığa özel bir eğilim göstermiş olmaları ve böylebir durumun Katolikler arasında şu ya da bu biçimde aynı ölçü-de gözlemlenmemiş olması olgusu, ortadadır.3 Farklı ilişkilerinXIV. Ludwıg: Fransa kralı XIV. Louis kastediliyor (çev.).Hugenotlar: Fransa'da gelişmiş Protestan mezhep (çev.).'" Quakerler: İngiltere ve sonradan ABD'de gelişmiş Protestan mezhep (çev.).' Petty'nin İrlanda ile ilgili yaptığı örnekleme, orada Protestan tabakanın yalnız-ca işçinin başında bulunmayan mal sahipleri olarak görülmesiyle açıklanabilir.Bunlar, eğer, daha fazlasına sahip olmak isteselerdi "İskoçya-İrlanda"daki du-34 1. Sorunnedeni, yalnızca mezheplerin geçici tarihisi-yasal dış koşulların-da değil, sürekli olan içsel özelliklerinde aranmalıdır."1

Bundan sonra yapılacak olan, bir mezhebin hangi özelliğin-den dolayı sözü edilen açıklamalar doğrultusunda iş görmüş ol-duğunu ve kısmen de hâlâ görmekte olduğunu araştırmaktır.Şimdi, insan, yapay açıklamalar ve geçerli belirli izlenimlere ka-pılarak çelişkileri şu şekilde dile getirebilir. Katoliğin büyük "ötedünyalığı", en yüksek idealini ortaya koyan asketik özelliği, yan-daşlarına bu dünyanın nimetleri karşısında büyük bir umursa-mazlık içinde olmayı öğretmiş olmalı. Bu temellendirme her ikimezhebin eylem alanındaki yargılamalarının bugün kullanılangeçerli biçimine uyar. Protestanlık açısından bu anlayış Katolikyaşam biçiminin özelliğini ya da yapay asketik idealini eleştir-mek için kullanılır. Bu eleştiri, Katoliklik açısından, bütün ya-şam içeriklerinin laikleşmesinin sonuçlarını Protestanlığa bağla-yan "materyalizm" yergisi ile cevaplandırılır. Çağdaş bir yazar dabu iki mezhebin ekonomik yaşam karşısındaki tutumlannı şöyleruraun gösterdiği gibi hata yapmış olurlardı. Kapitalizm ve Protestanlık ara-sındaki tipik ilişki başka yerlerde olduğu gibi İrlanda'da da ortaya çıkmıştı." Bu, doğal olarak, ikinci olguların çok önemli sonuçlan olduğunu inkâr etmeanlamına gelmez. Daha ilerde göstereceğim gibi, Kalvinistlerin siyasal gücesahip oldukları yerlerde de; Cenevre ve New England dışındaki katıKalvinistler de dahil birçok Protestan mezhebinin küçük ve bu yüzden dehomojen olması olgusu, onların bütün özelliklerinin gelişiminde, ekonomikyaşama katılma da dahil, önemli rol oynamıştır. Dünyanın bütün mezheple-rinden göç edenlerin Hintli, Arap, Çinli, Suriyeli, Fenikeli, Yunanlı,Lombardiyalılann gelişmiş ülkelerden ticari eğitimin taşıyıcıları olarak göç et-meleri çok evrensel bir durumdur ve bizim sorunumuzla hiçbir ilgisi yoktur.Brentano sık sık gönderide bulunacağım Die An/knge des ModernenKapicaiismus adlı denemesinde, kendi ailesinin tanıklığına başvurur. Ama tica-ri deneyimin ve ilişkilerin temsilcisi olarak dış kaynaklı bankacılar her zamanher ülkede var olmuşlardır. Bunlar çağdaş kapitalizme özgü değildir; —son-raları— Protestanlar onlara ahlakça pek güvenmemişlerdir. Lokarno'danZürih'e göç eden ve çağdaş kapitalist (endüstriyel) gelişime hemen ayak uy-durabilen Murald, Pestalozzi gibi bazı Protestan ailelerinin durumu farklıdır.Protestan Ahlâkı ve Kapitalizmin Ruhu 35dile getirmeye çalışmıştır: "Katolik... daha sakindir; daha az ka-zanma güdüsü ile donatılmıştır, çok az bir geliri de olsa, olanak-lı en emin yaşam biçimini, sonunda ona onur ve zenginlik geti-

rebilecek tehlikeli, heyecanlı bir yaşam biçimine tercih eder. A-tasözü, şakayla karışık, ya iyi yiyin ya da rahat uyuyun der. Bunagöre, Protestanlar çok iyi yerlerken Katolikler rahat uyumak is-terler. Aslında "iyi yemek yemeyi istemek" Protestanların Al-manya'daki tarikatlarını ve bugün için eksik olmakla birlikte, hiçolmazsa bir bakıma doğru tanımlar. Fakat eskiden sadece koşul-lar değil, her şey çok farklıydı: İngiliz, Hollandalı, AmerikalıPüritenler "dünya zevkleri"nin karşısında olma özellikleriyle ta-nınmışlardı; daha ileride göreceğimiz gibi, bu bizim için çok ö-nemli bir özelliktir. Tersine, örneğin Fransız Protestanlarının öy-le özellikleri vardı ki, bütün Kalvinist kiliseye ve dini savaşlar sı-rasında ve özellikle "haç altında" her yere damgasını vurmuş vebir ölçüde bugüne kadar da onay görmüştür. Yine de, ya da da-ha ilerde soracağımız gibi, belki de tam bu yüzden, bu özellikle-rin Fransa'da endüstriyel ve kapitalist gelişimin en önemli taşı-yıcıları oldukları bilinir ve öyle de kalmışlardır. Bunun adınaciddiyet ve yaşam akışı içinde dini çıkarların üstün gelmesine"öte dünyalılık" denilirse, o zaman Fransız Kalvinistleri en azın-dan örneğin Katoliklikleri dünyada hiçbir millet için olmadığıkadar hayati önem taşıyan Kuzey Alman Katolikleri kadar ötedünyalıdırlar. Ve ikisi de etkili dini eğilimlerde aynı şekilde fark-lılık gösterirler: Alt tabakalarda yaşam zevklerine çok düşkün o-lan, üst tabakalarda din düşmanı Fransız Katolikleri ile bugündünyevi ekonomik yaşamın içinde yükselen ve yüksek tabakalarıdine kayıtsız Alman Protestanları. Bu koşutluk kadar hiçbir şey,Katolikliğin "öte dünyahlığı" gibi (sözüm ona) Protestanlığınmateryalist "dünya zevkleri" gibi (sözüm ona) birçok benzeri be-lirsiz fikirlerle hiçbir yere varılamayacağını bu kadar açık göste-remez; çünkü bu genellemeler içinde geçmişte olduğu gibi bu-36 1. Sorungün de bizim işimize yarayacak bir şey yoktur. Ama eğer bunlar-la iş görmek istenirse, o zaman şimdiye kadar yapılmış gözlem-ler dışında, hatta düşünceleri bile fazla zorlamayan daha birçokgözlem yapma zorunluluğu ortaya çıkar ve bunlar bir yanda ötedünyalılık, asketizm ve kilise dindarlığının, öbür yanda kapitalistekonomik yaşama katılma karşıtlığının, hemen içsel bir akraba-lığa dönüşebileceğini gösterirler.—Çok yapay bir uyarıcı ile başlanırsa— ticari çevrelerden çı-kan ve kiliseye bağlı dini bütünlüğün en tinsel biçimlerini temsiledenlerin sayısının ne kadar çok olduğu, aslında dikkate değer.Özellikle Pietizm' şaşırtıcı bir ölçüde, en ciddi taraftarlarınınbüyük bir kısmını bu kaynağa borçludur. Bu, duygusal ve ticarimeslekle uyuşmayan bir yapıya sahip olanların Mammonizme"bir tepkisi olarak düşünülebilir ve Assisi'li Francesco'yla ilgiliolduğu gibi, birçok Pietistin durumunda da "dönme" olayı, dö-nenlerin kendileri tarafından çoğunlukla böyle tanımlanmıştır.Ve aynı şekilde, Cecil Rhodes'dan beri çok sık rastlanan, papazailelerinden en büyük kapitalist iş sahiplerinin çıkmış olması ol-gusu da gençlerin, asketik eğitimlerine tepki olarak açıklanabi-lir. Ana kapitalist ticaret zihniyeti bütün bir yaşamı etkileyen veyöneten dini bütünlüğün en yoğun biçimi, aynı kişilerde ve in-san gruplarında yetersiz kalır; bu durumlar, belki de tek değildirve tarihi bakımdan en önemli Protestan kilise ve tarikatlarınınbütün gruplarına özgü bir işarettir. Özellikle Kalvinizm, ortayaçıktığı her yerde1 bu bileşimi göstermiştir. Kalvinizm reformun

herhangi bir ülkede (herhangi bir Protestan tarikatı gibi) yayıl-dığı dönemde, belirli tek bir sınıfa çok az bağlı olmuştur; bukendine özgü ve "tipik" bir durumdur, örneğin, Fransız Hug-Pietizm: ''Uyanış" ve "derin inanç" öğütleyen Protestan mezhep (çev.).Mammonizm: Aşırı para hırsı (çev.).5 O zaman doğal olarak, sözü edilen bölgede bütünüyle kapitalist gelişim ola-nağı (nesnel) var idiyse, bu doğrudur.Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu 37enot kiliselerinde papazlar ve iş adamlarının (tüccarlar, zanaat-karlar) özellikle "dönme"ler arasında temsilcileri vardı ve Engi-zisyon sırasında da bunlar temsilciliklerini korudular. İspanyol-lar, Hollanda Kalvinistlerinin "batıl inançları"nın "ticareti arttır-dığını" zaten biliyorlardı ve bunlar Sir W. Petty'nin Hollanda ka-pitalizminin gelişmesinin temelleri üzerine yaptığı inceleme ilede uyuşmaktadır. Gothein haklı olarak Kalvinist yayılımı"kapitalist ekonominin fide serası" olarak tanımlamıştı. İnsanburada, bu yayılımın belirleyici olarak ortaya çıktığı Fransa veHollanda'da ekonomik kültürünün üstünlüğünü, ya da sürgün-lerin büyük etkisini ve geleneksel yaşam ilişkilerinden kopmayıhesaba katabilir.6 Fransa'da, Colbert'in savaşımlarından bilindiğigibi, 17. yüzyılda durum aynıydı. Yalnızca Avusturya —başka ül-kelerden söz etmezsek— Protestan zanaatkarları doğrudan doğ-ruya ithal etmişti. Fakat bütün Protestan üyeliklerinin bu yöndeüçlü bir etkisinin olduğu söylenemez. Kalvinizm Almanya'da daİnsanın yurdunu değiştirmesi olgusunun, işgücünün yoğunlaşmasında engüçlü araç olduğu artık kabul ediliyor. Kendi yurdunda geleneksel tembelliği-ni para kazanma yolunda üstünden bir türlü atamayan Polonyalı genç kız, ya-bancı bir ülkede göçebe işçi olarak çalışırken, gözle görülür bir biçimde bütündoğasını değiştirir ve sonsuz kullanım olanaklarına sahip olur. Gezgin İtalyanişçileri için de aynı durum geçerlidir. Bu durumun tümüyle, daha yüksek bir"kültür çevresi"ne geçmenin eğitsel etkileriyle açıklanamayacağı, bunun dakatkısı hesaba katılarak, örneğin tarım alanında olduğu gibi, uğraşı biçimininkendi yurduyla aynı olduğu durumlarda da aynı şeyin olması olgusuyla göste-rilir. Ayrıca, işçi barakalarında yaşamak vs., kendi yurdunda hiçbir zaman hoşgörülmeyecek bir yaşama düzeyi düşüşüne neden olur. Değişik bir ortamda,kişinin alışageldiği ortamdan farklı bir ortamda çalışıyor olması, geleneği yıkarve "eşitlikçi" rol oynar. Amerika'nın ekonomik gelişiminin bu öğeye ne kadarçok dayandığını söylemeye, herhalde, gerek yoktur. Eskiçağlarda YahudilerinBabil'e sürgün edilenleri de aynı özelliği taşır, örneğin Parsiler için de aynıdurum geçerlidir. Ama Katoliklerden farklı olarak Protestanların dini özellikle-ri bağımsız bir öğe olarak etkili olur, aynı şekilde Hindistan'da Caynalarda ol-duğu gibi.38 1. Sorunbunu açıkça yapmıştır; reformdan etkilenmiş mezhep,7 başkayerlerde olduğu gibi Wuppertal'da da başka mezheplerle karşı-laştırıldığında, kapitalist ruhun gelişimini hızlandırmıştır. Hemyaygın hem de tek durumlar karşılaştırıldığında, özellikleWuppertal'da bu geçerlidir. Örneğin, Kalvinizm, Luthercilik'tendaha ilerletici olmuştur.8 İskoçya'da Buckle ve İngiliz şairlerin-den Keats bu ilişkiyi vurgulamışlardır. Daha da şaşırtıcı olan birşeyi de burada hatırlatmak gerekir: "Öte dünyalılık"ları zengin-likleri kadar önemli olan tarikatların hepsinde, özellikle Quaker-ler ve MennonMerde* dini yaşam biçimi ile ticari zihniyet, yo-ğun gelişimlerini birarada gerçekleştirmişlerdir. Birincisinin İn-giltere ve Kuzey Amerika'da oynadığı rolü oynamak, Hollandave Almanya'da ikincisine düşmüştür. Doğu Rusya'da I. FriedrichWilhelm'in, Mennonitlerin askerlik görevlerini yapmayı mutlaksuretle reddetmelerine rağmen, endüstrinin vazgeçilmez parça-

ları oldukları için onları istediklerini yapmakta serbest bırakma-sı, olguyu serimleyen iyi bilinen örneklerden biri olması bakı-mından, bu kuralın özelliklen de hesaba katıldığında, bilinendurumların en şaşırtıcısıdır. Sonuç olarak, yoğun bir dini bütün-lük ile birlikte gelişmiş ticari zihniyetin bileşiminin ve başarısı-nın PieüsAer için geçerli olduğu9 bilinir: Yalnızca Ren bölgesin-deki gelişmeleri ve Calw'ı hatırlamak gereklidir. Burada, sadeceBirçok biçimlerinde, aşağı yukarı daha ölçülü bir Kalvinizm ya daZwinglianizm olarak bilinir.Neredeyse tümüyle Lutherci olan Hamburg'da, 17. yüzyıla kadar geriye gidil-diğinde varlıklı, reformdan etkilenmiş ünlü tek bir aile vardı.Mennontitlik: "Bağımsız" bir Protestan mezhep (çev.).Doğal olarak bu. başka dini eğilimler gibi, resmi Pietizmin, ataerkil bir bakışaçısıyla, daha sonraları kapitalist gelişimi de, örneğin ev ekonomisinden fabri-ka sistemine geçişte belirli ileri götürücü öğelere karşı çıktığı anlamına gel-mez. Dini bir eğilimin bir ideal olarak neyin peşinde olduğu ile taraftarlarınınyaşamları üzerinde olgusal etkilerinin ne olduğu, daha ilerde göreceğimiz gi-bi, kesin bir biçimde birbirinden avrslmalîchr.Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu 39bir giriş olan bu tartışmada örnekleri çoğaltmak gereksizdir. Yi-ne de az sayıdaki bu örnekler tek bir şeyi gösterir: Uyanışı Pro-testanlığa mal edilegelen "emeğin ruhu", "ilerlemenin ruhu" yada başka nasıl adlandırılırsa adlandırılsın, Protestan eğilimler,bugün "yaşama zevki" ya da herhangi bir "aydınlanma" anla-mında anlaşılan eğilimlerle bir tutulmamalıdır. Luther'in,Calvin'in, Knox'un, Voet'in eski Protestanlığı, bugün "ilerleme"olarak adlandırılan şeyle çok az ilgiliydi.Eski Protestanlık, bugün en aşırı dindarın bile artık daha faz-la onsuz olmayı istemeyeceği çağdaş yaşamın bütün safhalarınakarşı düşmanca duruyordu. Eski Protestan ruhunun belirli dışa-vurumları ile çağdaş kapitalist kültür arasında yakın bir akraba-lık bulunursa, o zaman bu akrabalığı, dinin (Protestanlığın) iyiya da kötü, (görünüşteki) az ya da çok materyalist ya da dahasıanti-asketik "yaşam zevkTnde aramamalıyız; tersine, onun safdini özelliklerinde aramalıyız. Montesquieu, Esprit de Lois'da(Kanunların Ruhu, 11. Kitap, Bölüm 7a.E) İngilizler için şöyleder: "Bütün dünyadaki insanlar içinde, şu üç bakımdan en ileridurumdadırlar: dindarlıkta, ticarette ve özgürlükte." İş alanın-daki üstünlükleri ve —başka bir bağlama ait olan—, özgür poli-tik kurumlara uyumları (belki), Montesquieu'nun onlara atfetti-ği aşırı dindarlık ile ilişkili olamaz mı?Soruyu bu şekilde ortaya koyduğumuzda, zorlukla algılanabi-len bütün olanaklı ilişkiler ortaya çıkar; görevimiz şimdi, her ta-rihi olguda bulunan bitmez tükenmez karşıtlıkları hesaba kata-rak, burada açıkça ortaya çıkmayanı, olanaklı olduğu kadar açıkseçik bir biçimde dile getirmektir. Fakat bunu yapabilmek için,şimdiye kadar iş gördüğümüz karanlık ve genel tasarımlar ala-nının terk edilmesi zorunludur ve Hıristiyanlığın tarih içindekendini çeşitli ortaya koyuş biçimlerindeki o büyük dini düşün-ce dünyasına özgü özellikleri ve aralarındaki farkları görebilmeyollan aranmalıdır. Ancak, birkaç değini daha gerekli: Önce, ta-40 1. Sorunrihi açıklamasını yapmaya çalıştığımız nesnenin özellikleri; son-ra bu araştırmanın çerçevesi içinde olanaklı olan böyle bir açık-lamanın ele alınacağı anlam.2. KAPİTALİZMİN "RUHU"

Bu çalışmanın başlığında gösterişli bir izlenim bırakan birkavram kullanılıyor: "Kapitalizmin ruhu". Bundan ne anlaşılma-lıdır? Bir "tanım" verme çabası, araştırmanın yapısında yatanzorluklan mutlaka hemen ortaya çıkarır.Bu terimin kullanımının herhangi bir anlamda ait olabileceğibir nesne bulunabilirse, bu yalnızca bir "tarihi bire/1 olabilir,yani, bizim onların kültür anlamlarının bakış açısı altında kav-ramsal bir bütün olarak birleştirdiğimiz ve tarihi gerçeklikte bu-lunan bağlantıların bir bileşimi.Fakat tarihi olarak böyle bir kavram, içerik açısından kendineözgü anlam yüklü bir bireysel olgu nesnesine işaret eniği için,"genus proximum differentia specifica"* şemasına göre tanımla-namaz; kendi tekliği içinde, tarihi gerçeklikten elde edilen par-çalar bir araya getirilerek zamanla oluşturulmalıdır. Nihai kav-ramsal bütün, bu yüzden, başta değil, araştırmanın sonunda yeralmaktadır. Başka bir deyişle, kendini önce tartışma boyunca veonun gerçek sonucu olarak gösterecek; bugün bizim kapitaliz-min "ruhu"ndan ne anladığımızı, yani, bizi burada ilgilendirenbakış açısını, en uygun biçimde dile getirecektir. Diğer yandan,bu bakış açısı (bundan daha sonra da söz edilecek) araştırdığı-mız tarihi olguları açıklayan tek olanak değildir. Araştırmanıngenus proximum differentia specifica: (Lat.) Aristoteles mantığında, bir "tür"übelirleme, dolayısıyla bir şeyi tanımlama" kuralı, "en yakın cins, ayırdedici ö-zellik" (çev.).Protestan Alilakı ve Kapitalizmin Ruhu 41başka bakış açılan, her tarihi olguda olduğu gibi, burada da,başka özellikleri "ana" özellik olarak kabul eder. Bundan, dahaileri gitmeden, şu sonuç çıkar: "Kapitalizmin ruhu"ndan yalnız-ca bizim araştırmamızın amacı için yapılan tanımın anlaşılmasızorunlu değildir. Bu durum, yöntemsel amaçları için hakikatisoyut kavramlar çeşiti içine sıkıştırmayıp, kaçınılmaz bir biçimdeözel, bireysel bir özellik taşımaya uğraşan, onu somut ortaya çı-kış ilişkileri içinde ele alan "tarihi kavram oluşumunun" yapısıgereğidir.Böylece, nesnenin belirlenmesi, yalın tarihi açıklama içindeele alınışının sonucu olarak, kendini kavramsal bir tanım içindedeğil, hiç olmazsa başlangıçta, yalnızca burada kapitalizmin"ruhu"ndan ne anlaşıldığını gösteren geçici bir açıklama olarakalınmalıdır. Böyle bir tanım, aslında araştırmanın nesnesini an-lamak için zorunludur ve kendimizi, bu yüzden, önce buradaortaya çıkan ve neredeyse klasik saflığı içeren; aynı zamanda da,din ile ilgili bütün doğrudan ilişkilerden ve böylece —bizim a-macımız için— ön yargılardan kurtulmuş olma niteliğini sunan"ruh"un belgeleri ile sınırlıyoruz."Unutma ki zaman paradır, her gün çalışıp emeğinin karşılığı o-larak on şilin kazanabilen ve yarım gün gezintiye çıkan ya da o-dasında yan gelip yatan biri, kendi zevki için sadece altı pensharcasa bile, yalnız bunları hesap etmemelidir; bunların yanın-da beş şilin daha harcamıştır ya da daha fazlasını sokağa atmış-tır.Unutma ki kredi paradır.Bir insan, ödeme yapıldıktan sonra parasını bana teslim etse, fa-izi bana armağan etmiş olur ya da o zaman boyunca benim kul-lanabileceğim kadarını bana armağan etmiş olur. Bu insan iyi vebüyük bir krediye sahipse ve bunu iyi bir biçimde kullanıyorsa,önemli bir meblağa erişir.42 1. SorunUnutma ki para, üretimi güçlendirici xe verimli bir yapıya sahip-

tir. Para parayı üretir ve ondan elde edilen daha fazlasını ve da-ha fazlasını üretebilir. Beş şilin katlandığında altı şilin olur, tek-rar döndürülerek yedi şilin 3 pens ve 100 pound olana kadarböyle devam eder. Elde daha çok para oldukça her dönmededaha fazla para üretir ve böylece faiz her seferinde daha çabukyükselir. Ana domuzu öldüren, bin nesli birden yok etmiş olur.Beş şilini katleden, onun üretebileceği her şeyi öldürür (!), hat-ta bütün sterlin hesabını.Şu atasözünü unutma, iyi bir ödeyici, herkesin cüzdanının e-fendisidir. Aldığını söz verilen zamanda ödemesiyle tanınan bi-ri, arkadaşlarının o anda ihtiyacı olmayan parayı her zaman ö-dünç alabilir.Bu bazen çok işe yarar. Çalışkanlık ve ölçülülüğün yanında,genç bir adamın bütün ticari işlerinde, ilerlemesini sağlayacakdakiklik ve adaletten daha önemli başka bir şey yoktur. O halde,söz verdiğin gibi, ödünç parayı gereğinden bir saat bile fazla e-linde tutma ki arkadaşının kızgınlığı, bütün bütüne cüzdanınınağzını kapamasına neden olmasın.Kişi kj-edisini etkileyen en önemsiz eylemleri dikkate almak zo-rundadır. Sana inananların sabahları saat 5'de ya da akşamlarısaat 8'de çekicinin vuruşlarını duymaları onları altı ay mutlu kı-lar; fakat eğer işinin başında olman gerekirken bilardo masası-nın başında görülürsen ya da sesin meyhaneden gelirse, o za-man ertesi sabah sana yekûnu hatırlatırlar ve sen daha parayıkullanamadan geri isterler.Bunun dışında bu şunu gösterir: Borçlarına sadıksan, bu du-rum senin şerefli bir insan olduğun gibi sorumiu biri olduğunuda gösterir: bu da senin kredini arttırır.Sahip olduklarını kendi mülkiyetinde tutmaya ve ona göre ya-şamaya dikkat et. Kredisi olan birçok inşanın içine düştüğü ya-nılgı budur. Buna engel olmak için. gelir ve giderlerini tam ola-rak hesapla. Bir kez ufak şeyleri de hesaba katma zahmetine kaî-iamrsan, şu iyi sonuç ortaya çıkar: Küçük giderlerin naşı! büyükProtestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu 43yekûnlara ulaştığını farkedersin ve neyin tasarruf edilebilmiş o-Iacağını, gelecekte neyin tasarruf edilebileceğini görürsünAkıllılığın ve saygıdeğerliliğin ile tanınan bir insan olduğunufarzedersek, yıllık 6 sterlin için 100 sterlin kullanabilirsin. Gün-de boş yere bir kuruş harcayan yılda 6 sterlini ziyan etmiş olurve bu da 100 sterlinin kullanımının fiyatıdır. Her gün zamanının1 pens değerindeki bir kısmını harcayan (ki bu ancak birkaç da-kika yapar) başka bir hesapla bir tam günü ve yıllık 100 sterlininkullanımının sağlayacağı yararları da kaybeder. Zamanının beşşiline eşdeğer olan kısmını harcayan, beş şilini rahatlıkla denizeatabilir. Beş şilin kaybeden, sadece toplamı kaybetmekle kal-maz, iş alanında o paranın dönüştürülmesiyle kazanılabilecekher şeyi kaybeder; bu da genç bir adam yaşlanana kadar anlamlıbir yekûna ulaşır."Ferdinand Kürnberger'in zeki ve zehir saçan ve Yankeelerinsözde inanç itiraflarını alaya alan "Amerikanischen Kulturbilde"-de (Amerikan Kültürünün Tasviri)10 ifade edilenlerle aynı şeyleribu cümlelerle bize anlatan Benjamin Franklin'dir. Burada, öz-gün bir biçimde, "Kapitalizmin Ruhu"nun dile geldiğinden kim-senin şüphesi olmasın; insanın bu "ruh"tan anlayabildiği her şe-yin kapsandığı pek sanılmasa da. Burada, Kürnberger'in"Amerika bıkkını" dediği tutumu biraz açalım: "Sığırdan donyağıyaparlar, insandan da para." Bu "hırs felsefesi", para sahibi saygıdeğer adamın ideali ve hepsinden önemlisi, bireyin kendi ser-mayesini genişletme eğiliminin düşüncesi olarak görülür. Aslın-da burada öngörülen bir yaşama tekniği değildir, özel bir"ahlaic'tır. Bu ahlakın zedelenmesi, yalnızca aptallık olarak de-ğil, ödevin unutulması olarak ele alınmaktadır ve bütün bunlar.Der A,nerikmnüde (Frankfurt, 1855) Lenanus'un Amerika izlenimlerinin şiir-

sel bir açıklamasıdır. Bugün bu kiraptan bir sanat eseri olarak zevk almak zor-dur ama Alman ve Amerikan bakış açılannm (çoktan kaybolmuş) farklarını or-tava kovan bir belae olarak essizdir.44 1. Sorunher şeyden önce nesnenin neliğine aittirler. Öğretilmesi gere-ken yalnızca "ticari zekâ" —buna yeteri kadar sık rastlanır— bu-rada kendini açığa çıkaran bir ethostur ve bizi ilgilendiren de buniteliktir.Jakob Fugger, kendi kendine emekliye ayrılan, yeteri kadarkazandığını söyleyerek aynı şeyi ona da tavsiye eden, başkaları-nın kazanmasına da izin vermek gerektiğini belirten bir iş arka-daşını "yüreksiz" diye azarlayıp şu cevabı verir: "O (Fugger) ta-mamen başka türlü düşünmektedir; kazanabildiği sürece ka-zanmak ister."11 Bu ifadenin "ruhu", açık bir biçimde Franklin'-inkinden farklıdır. Orada ticari atılımın sonucu olarak ve kişiselaçıdan ortaya çıkan, ahlakça ne iyi ne de kötü sayılan bir eğilim,burada,'2 yaşam biçiminin ahlaki olarak donatılmış bir eylem il-kesi özelliğine sahiptir. "Kapitalizmin ruhu" kavramı, burada buözel anlam içinde kullanılmaktadır,13 tabii ki çağdaş kapitalizmsöz konusudur. Burada yalnızca Batı Avrupa-Amerikan kapita-lizminden söz ediliyor olması, sorunun ortaya konuş biçimin-den zaten anlaşılıyordu. Çin'de, Hindistan'da, Babil'de ve Orta-çağ'da da "kapitalizm" vardı. Fakat göreceğimiz gibi, onlar bu ö-zel ethosnn yoksundular.11 Sombart bu alıntıyı, Die genesis des modernen Kapitalisin uf un başındamotto olarak kullanmıştır.12 Bunun, Jacob Fugger'in ahlakça kayıtsız ya da dinsiz bir insan olduğunu, yada Benjamin Franklin'in ahlakının bu alıntılarda tümüyle dile geldiğini gös-termediği açıktır. Bu ünlü hayırseveri, Brentano'nun bana atfettiği yanlış de-ğerlendirmeden korumak için Brentano'nun kendi alıntılarına hiç gerek yok.Sorun tam tersi: Böyle bir hayırsever, bir ahlakçı gibi bu cümleleri nasıl olupda yazabiliyor?13 Sombart ile sorunu ortaya koyuşumuzdaki farkın temeli budur. Farkın dikkatedeğer pratik önemi daha sonra ortaya çıkacaktır. Ama Sombart'ın kapitalist iş-verenin bu ahlaki yönünü ele almazlık etmediğini de belirtmek gerekir. Onunsorunu ele alışı içinde bu, kapitalizmin bir sonucu olarak görülür, oysa bizimamacımız bakımından tersini varsaymamız gerekir. Ancak araştırmanın so-nunda nihai bir dunirna erişilebilir.Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu 45Tabii ki, Franklin'in bütün ahlaki yaklaşımları yararcılığa dö-nüşür: şerefli olmak yararlıdır, çünkü kredi sağlar, dakiklik, ça-lışkanlık, ölçülülük de; bunlar bu yüzden erdemdir. Bundan daşu sonuç çıkabilir: Söz gelişi, gerekli görünme de aynı işe yarar,bu yeterlidir. Franklin'in gözünde üretimi arttırıcı olmayan ek-ler, bu erdem için yararsızdır. Ve aslında, kendi yaşam öykü-sünde bu erdemlere "dönüşünü" anlatırken sonunda mütevazigörünüşün sıkı bir biçimde korunmasının yararı üzerine açıkla-malar yapan, bütünsel bir tanınmaya ulaşmak için kendi değer-lerini isteyerek geri çeken, kaçınılmazcasına şu sonuca varır,der: Franklin'e göre, bu erdemler, diğer bütün erdemler gibi,bireye somut olarak yararlı ve yalın görünüşün yerine geçip, ay-nı işi görüp yeterli oldukça, yararcılık, eylem alanında, kaçınıl-maz bir sonuçtur. Almanların Amerikancılığın erdemlerini, "ikiyüzlülük" olarak algılama alışkanlıkları, burada şaşırtıcı bir bi-çimde kanıtlanmış görünür. Aslında, şeyler hiçbir zaman, bukadar yalın değildir. Yalnız, Benjamin Franklin'in kendi yaşamöyküsünde az rastlanan bir samimiyetle gün ışığına çıkardığı

kendi yapısı değil, erdemin "yararlılığı" olarak ortaya çıkan algı-nın kendisini tanrısal vahiye indirgeyerek, erdemli olmayı iste-mesi de, eylem ilkeleri arasında bencillikten başka şeylerin bu-lunduğunu gösterir. Herşeyden önce, bu "ahlakın" summumbonumu" olan daha fazla para kazanma, doğal bütün zevklerdendaha fazla kaçınma ile birleşince tamamen bütün eudaimonistya da hatta hedonist bakış açılarından yoksundur; kendi içindeamaç olarak düşünüldüğünde bireyin "mutluluğu" ya da"yarar"ı karşısında her zaman bütünüyle aşkın ve tamamen us-dışıu görünmüştür. Kazanmak, insanın yaşamının amacıdır,summum bonum: (Lat.) "en üstün, iyi" (çev.).1' Brentano bu değiniyi, dünyevi asketizmin insanları boyun eğmeye zorladığı o"ussallaştırma ve eğitme" üzerine yapılan daha sonraki tartışmayı eleştirmek i-çin bir fırsat olarak ele alır: bu "usdışı bir yaşam biçimine" doğru bir "ussallaş-46 1. Sorunyoksa maddi yaşam gereksinimlerini karşılayacak araç değildir.Bu ihtirassız duyguların bütünüyle "doğal" olgular diyebilece-ğimiz olgulara anlamsız dönüşümü, kapitalizmin, açık ve o ka-dar da mutlak temel bir ilkesidir. Bu ilke kapitalist etki altındaolmayanlara yabancıdır. Fakat aynı zamanda, dini kavramları ya-kından ifade eden bir duygu dizisini de içerir. Eğer, neden"insandan para elde edilecek"tir diye soran olursa, BenjaminFranklin, kendisi mezhep açısından renksiz bir mümin olduğuhalde bu soruya yaşam öyküsünde, güçlü bir Kalvinist olan ba-basının gençliğinde kafasına durmadan işlediği, İncil'den bir a-lıntı ile cevap verir: "Mesleğinde azimli olan birini görürsen, okralların önünde durmalıdır." Çağdaş ekonomik düzen içindepara kazanma —yasal yollarla oldukça— meslekte yeteneğin so-nucu ve ifadesidir, şimdi tanınması zor olmayan bu yetenek,Franklin'in ahlakının gerçek ve temel anlamıdır, bunu yukarıdaalıntılanan yerde olduğu gibi bütün yazılarında, istisnasız, kar-şımıza çıkarmıştır.1'Aslında, meslek ödevinin o özel, bugün bize o kadar aşinagelen ve hakikatte kendini çok az ele veren düşüncesi, teklerinkendi içlerinde ve "mesleki" uğraşılarının içeriğine ilişkin his-setmeleri gereken bir yükümlülük; bu uğraşın ne olduğu, kişi-nin kendi iş yeteneğinin kullanımının doğal duygusu ya da sa-dece maddi mal varlığının "kapital" olarak görünümü olup ol-tırma"dır. Aslında, haklıdır. Bir şey hiçbir zaman kendi içinde "usdışı" değildir.Ancak belirli "ussal" bir bakış açısından bakıldığında böyle görülür. İnanma-yanlar için, her tür dini yaşam biçimi, hedonist için, en son değerlendirmedebir "ussallaştırma" bile olsa, her tür asketik yaşam biçimi "usdışıdır". Bu ça-lışmanın eğer bir katkısı olacaksa, yalnızca açık seçik olan "ussal" kavramınınçok yönlülüğünü açığa çıkarsın." Brentano'nun, benim Franklin'in ahlaki niteliklerini yanlış anladığımı sanarakonun için yaptığı uzun ve biraz da doğruluktan uzak savunuya cevap olarak,yalnızca, bana göre o savunuyu gereksiz kılmaya yeterli olan bu ifadeye başvu-ruyorum.Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu 47madiği hiç önemli olmayan bir ödevdir. Bu düşünce kapitalistkültürün toplumsal ahlakının bir özelliğidir ve bir anlamda bukültürün' yapıcı anlamıdır. Bu düşünce yâlnızca kapitalist koşul-lar altında doğmamıştır, daha sonra, bu düşüncenin geçmiştekiizlerini sürmeye çalışacağız. Hana doğal olarak iddia edilebilirki, bugünkü kapitalizm için bu ahlaki eylem ilkesinin bireyseltaşıyıcılar tarafından, yani çağdaş kapitalist işletmenin işvereniya da işçisi tarafından bilinçli olarak kabul edilmesi, kapitalizmindaha sonraki varlığının bir koşuludur. Bugünkü kapitalist eko-nomik düzen bireylerin içine doğdukları ve teklere, en azından

birey olarak, içinde yaşamaları gereken ve değişmez bir barınaksağlayan uçsuz bucaksız bir evrendir. Tekler alış veriş ilişkileri i-çinde oldukları sürece, onları ticari ilişkilerin kurallarına uyma-ya zorlar. Kendini bu kurallara uyduramayan ya da uydurmak is-temeyen işçi nasıl sokağa atılırsa, bu kurallara karşı eylemde bu-lunan fabrika sahibi de ekonomik yaşamın dışına itilir.Ekonomik yaşamı idaresi altına alan bugünkü kapitalizm, e-konomik özneleri —işveren ve işçileri— eğitir ve ekonomik da-yanıklılığına göre seçime tabi tutar. Burada hemen, "seçim" kav-ramı tarihi görünümlerin açıklanmasının aracı olarak kolayca elealınabilir. Kapitalizmin özelliklerine bu kadar iyi uyum sağlayanbir yaşam biçimi ve meslek anlayışının "seçilmesi", yani diğerleriüzerinde zafer kazanabilmesi için, önce açıkça ortaya çıkması veyalnızca tek tek bireylerce değil, bir bakış tarzı olarak insangrupları tarafından taşınması gerekir. Bu ortaya çıkışın, gerçek-ten açıklanması gerekir. Düşünce olarak ortaya çıkan "ideler" yada ekonomik durumların "üstyapılarından oluşan yalın tarihimateryalizm kavramından daha sonra etraflıca söz edeceğiz. Bunoktada bizim amacımız için şunu göstermek yeterlidir: Hiçşüphe yok ki Benjamin Franklin'in doğduğu yerde (Massachu-setts) "kapitalizmin ruhu" (bizim burada atfettiğimiz anlamda)"kapitalist gelişirrTden önce de vardı, (Amerika'nın diğef bölge-48 1. Sorunlerinin tersine, New England'da daha 1632 yılında çıkar hesap-lan peşinde koşulduğu görülüyordu), nasıl ki sözgelişi, komşukoloniler —bunlar daha sonra Birleşik Devletler'in güney kent-lerini oluşturmuşlardır—büyük kapitalist, ticari amaçlara yöne-lik oldukları halde, buralarda gelişmemişti. New England kolo-nileri ise, vaizler tarafından ve küçük burjuva ile ilişki içinde di-ni temellerden kaynaklanan zanaatkarlar ve toprak ağalarıyla ya-şama çağrılmışlardı. Bu durumda nedensel ilişki, açıkça "mater-yalist" hareket noktasının öne sürdüğünün tersine bir durumgösteriyor. Fakat kuramcıların düşüncelerinin tersine "üstyapı"türünden kavramların ilkeleri hep çetrefildir ve gelişimleri birçiçeğinki gibi olmaz. "Kapitalist ruh", bizim şimdiye kadar bukavramı kullandığımız anlamda düşman güçlerden oluşan birdünyada, zor bir savaşım vererek kendini kabul ettirmiştir.Benjamin Franklin'in yukarıdaki açıklamalarında görüldüğü gi-bi, bütün bir halkın onayını gerektiren bir zihinsel durum ola-rak Ortaçağ'da olduğu gibi Eskiçağ'da da en aşağı, hınç dolu veşerefsiz bir düşünce biçimi olarak yasak edilmişti. Bugün hâlâ ö-zel biçimdeki çağdaş kapitalist ticaret ile çok az ilgili olan ya daona çok az tabi olan gruplar tarafından iyi gözle bakılmaz. Bukapitalizm öncesi dönemde kazanma güdüsü bilinmediği için yada çok sık söylendiği gibi, gelişmemiş olduğu için, ya da aurisacra fames" para hırsı o zaman —ya da şimdi—•, çağdaş roman-tiklerin inanmak istedikleri gibi, burjuva kapitalizminin dışındaözel kapitalist alanın içinde olduğundan daha az güçlü olduğuiçin değildir, kapitalist "ruh" ile kapitalizm öncesi "ruh"un farkıbu noktada değildir. Çin Mandarinlerinin, eski Roma aristokrat-larının, çağdaş toprak köylüsünün mal düşkünlükleri her türlükarşılaştırmayı destekler. Ve auri sacra fames Napoliten arabacı-larında, gondol şarkıcılarında ya da aynı işin Asyalı temsilcileri-auri sacra fames: (Lat.) "altın (kazanç) için kutsal arzu" (çev).Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu 49

nin hepsinde, aynı şekilde Güney Avrupa ya da Asya ülkelerininzanaatkarlarında, herkesin kendi kendine öğrenebileceği gibi,aynı durumdaki bir Ingilizden daha çok olağan dışı bir biçimdeetkileyici ve özellikle daha vicdansız olarak kendini açığa çıka-rır. 1Ğ Para kazanılırken teklerin çıkarlarının gözetilmesinde mut-lak vicdansızlığın evrensel hakimiyeti, bu ülkelere özgü bir özel-lik idi ve bunların burjuva-kapitalist gelişimleri, Batı'daki gelişi-minin ölçülerine vurulduğunda "geri" kalmıştı. Her fabrika sa-hibinin bildiği gibi, bu ülkelerin işçilerinin "bilinç" eksikliği Al-manya ile karşılaştırıldığında, örneğin İtalya'da, kapitalist geli-şimin en temel engeli olmuştur ve bir ölçüde hâlâ da olmakta-dır. Kapitalizm eğitilmemiş Iiberum arbitriumun pratik temsilci-lerini işçi olarak kullanmaz; nasıl ki, Franklin'den öğrenebilece-ğimiz gibi, başkalarıyla ilişkilerinde ahlak ölçüsü tanımayan iş a-damlarını da kullanamazsa. Fark, para kazanma güdüsünün çe-şitli biçimlerde gelişmesinde değildir. Auri sacra fames, bildiği-miz insanlık tarihi kadar eskidir. Fakat, güdü olarak kendilerinikoşulsuzca ona adayanların "yelkenlerini yaksa da, kazanmak i-çin cehennemden geçmeyi isteyen" Hollandalı kaptanlar gibi —hiçbir şekilde çağdaş kapitalist "ruh"un bir kitle kavramı olarakortaya çıkmasına dayanan anlayışının temsilcileri olmadıklarınıgöreceğiz. Tarihin her çağında, aslında nerede ve nasıl olanaklıolduysa, hiçbir kurala bağlı olmayan elde etme hep var olmuş-tur. Savaş ve korsanlık gibi, özgür ve kurallara bağlı olmayan ti-Ne yazık ki Brentano (ister barışçıl, ister savaşçıl olsun), kazanma uğraşınınher türlüsünü aynı kazana atmış ve kapitalist (örneğin feodalin karşıtı olarak)kazanma uğraşısının özel ölçütü olarak para (toprak yerine) kazanmayı gös-termiştir. Kavramı açıklığa kavuşturabilecek daha başka ayrımlar yapmayı yal-nızca reddetmekle kalmadı, bu araştırma için kurduğumuz (çağdaş) kapita-lizmin "ruhu" kavramına, bana anlaşılmaz gelen şu tartışmayla karşı çıktı: Bukavram, varsayımlarında ispatlanması gerekeni zaten içermektedir.Iiberum arbitrium: (Lat.) "isteme özgürlüğü"; her 'istediği'ni yapma'serbesti'si (çev.).50 1. Soruncarette yabancılar ve grubun dışındakilerle ilişkilerde engel ta-nımamıştır; burada "ahlak dışılık"a izin verilir ama bu "kardeşlerarası" ilişkilerde yasaktır. Ve nasıl, "maceracı" kapitalist kazanç,parasal mülkiyet nesnelerini tanıyan ve bunları deniz ticareti, ki-ra vergisi, devlet borçları, savaş gelirleri, prenslik içinde devletmemurluğu yolları ile kâr getirecek biçimde kullanma olanağıveren bütün ekonomik toplum biçimlerine aşina ise, aynı şekil-de, ahlaki sınırlamalarla alay eden maceraperest düşünme biçi-mi de, her yerde vardır. Kazanmada mutlak ve bilinçli kayıtsızlıkçoğunlukla çok katı geleneksellikle yan yana bulunur. Ve gele-neğin çökmesi ile özgür kazanan toplumsal grup içinde de az yada çok yayılması bu yeni durumun sonucunun ahlaki bir onayıve biçimlendirmesi olmayıp, yalnızca olgu olarak hoş görülme-sidir. Bu olgu ahlaki olarak çekinceli ya da yetersiz bir biçimde,ama ne yazık ki kaçınılmazcasına ele alınmaktadır. Bu, yalnızcabütün ahlak öğretilerinin olağan eğilimi değildir —daha da ö-nemlisi— kapitalizm öncesi dönemin orta düzeydeki insanları-nın pratik ilişkilerinin normal eğilimi de değildir: Burada"kapitalizm öncesF'nden anlaşılan, sabit bir iş alanında ussalsermaye kullanımında ve ekonomik ilişkileri değiştirmede he-nüz belirleyici bir güç olmayan ussal kapitalist emek örgütününolmamasıdır. İşte tam da bu tutum, insanların her yerde ortaya

çıkan düzenli kapitalist burjuva ekonomisine uyumunun en katıiç engellerinden biri idi.Belirlenmiş bir "ahlak" görünümü altında ve kurallara bağlıyaşam biçimi anlamında ortaya çıkan "kapitalist ruh"un ilk öncemücadele etmek zorunda olduğu düşman, geleneksellik olarakadlandırılabilecek her çeşit duygu ve davranıştır. Burada da tü-ketici bir "tanım" çabası aranmamalıdır; ancak özel bir durumunne anlama geldiğini —tabii ki burada yalnızca geçici olarak—anlaşılır kılacağız; aşağıdan, işçilerden başlayalım.Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu 51Çağdaş işverenin, işçilerinden olanaklı en yüksek verimi eldeetmek ve işin yoğunluğunu arttırmak için başvurduğu teknik a-raçlardan biri, parça başı işe ödenen ücrettir. Tarım ekonomi-sinde örneğin, haşatın toplanmasında, olanaklı en fazla yoğunemek mutlaka talep edilir; çünkü hava koşullan belirsiz oldu-ğundan, olağandışı yüksek kazanç ya da kayıp işin yapılma hızı-na bağlıdır. Parça başı işe ücret ödemenin her yerde yaygın ol-duğu görülüyor. Kârın artışı ve yoğun işgücünün yardımı ile ha-sadın kaldırılış hızında işverenin kârı, genelde, hep daha fazlaolduğundan işçinin parça başı iş ücretini arttırma yoluyla, insan-lar doğal olarak tekrar tekrar, çok kısa zamanda alışılmışın dı-şında yüksek ücret elde etmeye; kendi iş yeteneklerini arttırma-ya ilgi duymaya başladılar. Yalnız, burada bir zorluk ortaya çıkar.Parça başı iş ücretlerini arttırmak, aynı süre içinde üretiminartması yerine azalmasına neden olmuştur, çünkü işçi, ücretininyükselmesine, günlük üretimi arttırarak değil, azaltarak cevapvermiştir. Sözgelişi, dönümü 1 Marktan, günde 2,5 dönüm ekinbiçen ve günde 2,5 Mark kazanan bir işçi, ücreti dönüm başına1,25 Mark yükseldiğinde, beklendiği gibi 3 dönümü kaldırıp3,75 Mark kazanacağı yerde alıştığı 2,5 Markı kazanabilmek içinyine yalnızca 2 dönümü biçer ve İncil'de dile geldiği gibi, "onayeter"—diyerek bununla yetinir. Daha az çalışmak, daha çok ka-zanmaktan daha cazip gelmektedir; olanaklı en fazla çalıştığım-da günde ne kadar kazanabilirim diye sormaz, tersine daha öncekazandığım ve benim geleneksel ihtiyaçlarımı karşılayan 2,5Markı kazanmak için ne kadar çalışmam gerekir diye sorar. Bu,geleneksellik olarak adlandırılan tutuma tam bir örnektir. İnsan"doğal olarak" para ve daha fazla para kazanmaya alışık değildir,tersine sadece yaşamaya, alıştığı biçimde yaşamaya ve bunun i-çin gerekeni kazanmaya alışıktır. Çağdaş kapitalizm, insan eme-ğinin üretkenliğini onun yoğunluğunu arttırarak, işe girdiği heryerde, kapitalizm öncesi ekonomik emeğin yönlendirici eğilimi-nin sonsuz derecede inatçı karşı koyması ile karşılaşmıştır. Veuğraşmak zorunda olduğu işçiler (kapitalist bakış açısından)52 1. Sorun"eski kafalı" oldukça da, bugün bu durumla daha fazla karşılaş-maktadır. Şimdi geriye şu kalıyor: —örneğimize geri dönersek—ücret yükseltilerek "kazanma güdüsü"ne yapılan uyarı sonuçsuzkaldığına göre hemen tam tersi yol denenmelidir: Ücreti düşü-rerek işçiyi, eski kazancına ulaşabilmesi için daha çok çalışmayazorlamak. Eskiden olduğu gibi bugün de, düşük ücret ve yüksekkâr, tarafsız bir gözlemciye bir karşılıklı ilişki oluşturuyormuş veücrete ödenen her fazlalık karşısında kâr azalıyormuş gibi gelir.Bu yolu, kapitalizm baştan beri defalarca kat etmiştir ve yüzyıllarboyu, düşük ücretin "üretken" olduğu inancı geçerliliğini ko-rumuştur, yani iş arttırılmıştır, Pieter de la Cour'un dediğineuygun olarak —ilerde göreceğimiz gibi, tamamen eski Kalvinistruhu yansıtarak— halk yalnızca fakir olduğu için ve fakir olduğu

sürece çalışır. Fakat bu çok denenmiş yöntemin etkileri sınırlı-dır. Kapitalizmin genişlemek için, işçi pazarından var olan veçok ucuza kiralayabileceği fazla insan gücünü talep etmesi do-ğaldır. Ama çok fazla yedek güç bazı durumlarda onun nicelik-sel yayılmasına yeterli olurken, niteliksel gelişimini engeller, ö-zellikle de daha yoğun iş gücü kullanan işletme biçimlerine ge-çişini. Düşük ücret, ucuz emek ile hiçbir biçimde aynı değildir.Niceliksel olarak ele alındığında, psikolojik açıdan yetersiz olanücret, her koşul altında, iş gücü düzeyini düşürür ve böyle birdurum, zamanla, doğrudan doğruya "uygunsuz olanın seçimi"anlamına gelir. Bugünkü orta halli bir Silezyalı bütün gücünükullanarak, iyi ücret alan ve iyi beslenen Pomak ya da Meck-lenburglunun aynı sürede biçtiği toprağın ancak üçte ikiden bi-raz fazlasını biçer; daha doğudan gelen Polonyalı, Almanlar ilekarşılaştırıldığında, daha az fiziki güç harcar. Ve salt ticari açıdanbakıldığında, kapitalist gelişimin yardımcısı olan düşük ücret,herhangi bir nitelikli işgücüne bağlı mal üretimi söz konusu ol-duğunda ya da kolay bozulabilen ve pahalı olan makinelerinkullanımında ya da genellikle büyük bir dikkat ve karar vermeyetkisi gerektiğinde başarısızlığa uğrar. Bu durumlarda düşükücret kârlı olmaz ve etkisi beklenenin tam tersi olur. Burada ge-Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu 53lişmiş bir sorumluluk duygusu yalnızca mutlak biçimde gerekliolmakla kalmaz, ayrıca, en üst düzeyde rahat edip, en alt dü-zeyde çalışarak alışılmış ücret nasıl kazanılır sorusundan kendi-ni, en azından iş sırasında, kurtarmış bir düşünce biçimi de ge-nel olarak gereklidir; sanki içinde mutlak amaç imiş gibi yapılaniş, "meslek" haline gelir. Ama bu tür bir düşünce biçimi doğaldeğildir. Bu duygu doğrudan doğruya ne yüksek ne de düşükücret yoluyla ortaya çıkabilir, ancak uzun süren bir eğitim süre-cinin ürünü olabilir. Bir zamanlar emekleme döneminde olankapitalizm bugün, bütün endüstriyel ülkelerde ve ülkelerin en-düstri bölgelerinde işgücünü güçlendirmeyi, kolay sayılabilecekbir biçimde başarmıştır. Geçmişte, bu, her bir tek durumda çokzor bir sorundu.17 Ve bugün bile, en azından her zaman, güçlübir yardımcının desteği olmadan hedefe ulaşamaz; ilerde göre-ceğimiz gibi, oluşması sırasında da bu güçlü destek ona yardım-cı olmuştur. Burada ne denmek istendiği, yine bir örnek ile a-çıklanabilir. Emeğin geriye dönük geleneksel biçiminin görün-tüsü bugün özellikle kadın işçiler, özellikle de bekâr olanları ta-rafından serimlenir. Her şeyden önce, kadınlarda, devraldıklarıve bir kez öğrendikleri çalışma biçimini daha başka pratik bir bi-çime dönüştürmek için gerekli olan yetenek ve isteğin eksik ol-ması, yeni çalışma biçimlerine uyum sağlamamaları, öğrenme-Kapitalist işletmelerin de yerlileşmesi, bu yüzden, eski kültür bölgelerindengeniş göç hareketleri olmadan olanaklı olamamıştır. Sombart'ın, kişilere bağlı"yetenek" ve zanaatkarın ticari gizemlerinin bilimsel, nesnel çağdaş teknik ilekarşılaştırılmasından ortaya çıkan karşıtlığa değinmesi her ne kadar doğruysada, kapitalizmin doğuş döneminde bu fark henüz belirmemişti. Aslında,(denilebilir ki) kapitalist işçilerin ahlaki nitelikleri (ve belirli bir ölçüde işve-renlerin de) zanaatkarların yüzyıllarca geleneklerin içinde duygusuzlaşmış ye-teneklerine oranla daha fazla "ender olma değerine" sahipti. Hatta bugünküendüstri bile, insanlara uzun süreden beri gelenek ve eğitimin yoğun emek i-çinde sağladığı niteliklerden bağımsız bir konum seçemez. Bugün, böyle birbağımlılığın gelenek ve eğitime bağlanacağı yerde ırksal niteliklere bağlanma-sı, bilimsel tasarımlara uygundur ama bana göre çok şüpheli bir geçerlilikle.54 1. Sorun

meleri ve belirli bir noktada yoğunlaşamamalan ya da yalnızcakullanmamaları, genç kızları özellikle de Alman genç kızlarını i-şe alan bütün işverenlerin neredeyse ortak şikâyetidir. İşi dahakolay, her şeyden önce kendileri için daha kârlı bir hale getire-bilme olanaklarının açıklanmasını, kadınlar tam bir anlayışsızlık-la karşılaşırlar; parça başı işe ödenen ücretin arttırılması, alış-kanlık duvarlarına çarpar, kalır. Özel dini eğitim görmüş, özel-likle de Pietist bir geçmişi olanlarda durum farklıdır; bu da bi-zim düşüncemiz açısından hiç de yabana atılacak bir nokta de-ğildir. Ekonomik bir eğitimin sağladığı en iyi olanakların bu ka-tegoride ortaya çıktığı sık sık duyulur ve zaman zaman yapılanistatistiki araştırmalar da bunu doğrular. Düşünceyi belirli birnoktada odaklaştırabilme yeteneğinin yanında "işe ödevlendi-rilmiş olma" temel davranışını hissetme, burada kârları ve dahafazlasını hesaplayan güçlü bir ekonomiyle ve aklı başında bir özdenetim ve olağandışı bir biçimde üretme yeteneğini yükseltenölçülülükle birleşmiş olarak ortaya çıkar. Kapitalizmin ilerleme-sine yarayan ve işi kendi içinde amaç, "meslek" olarak gören an-layış için de en uygun temel budur; geleneklerin sürüklemesiniaşma şansı, dini eğitimin sonucuna bağlı olarak artar. Bugünkükapitalizm ile ilgili bu gözlem,18 bize şu sorunun sorulmaya de-ğer olduğunu gösterir: Kapitalist uyum yeteneği ile dini olgula-rın bağlantısı, kapitalizmin ilk dönemlerinde nasıl ortaya çıkmış-tır? Çünkü onların o zaman da benzer biçimde var oldukları ba-zı olgulardan anlaşılabilir. 18. yüzyıl Metodist işçilerinin iş ar-kadaşlarından gördükleri nefret ve işkence, bazı kaynaklara gö-re, araç gereçlerinin devamlı tahrip edilmesinden de anlaşılaca-18 Aşağıda yer alan gözlemler yanlış anlaşılabilir. O çok iyi bilinen iş adamı tipi-nin, "din insanlar için korunmalıdır" önermesini, kendi amacı için kullanmaeğiliminin ve büyük çoğunluğun, özellikle de Lutherci rahiplerin otoriteyeduydukları genel sempati ile ve grevi bir suç, sendikaları da "hırsı" destekle-yen kurumlar olarak görme isteklerinde "siyah polis" görevini üstlenmeleri-nin, bütün bunların bizim sorunumuzla hiçbir ilgisi yoktur.Metodistler: "Sıkı disiplin" öngören Protestan mezhep (çev.).Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu 55ğı gibi hiçbir şekilde yalnızca ya da ilke olarak dini özelliklerin-den dolayı olmayıp •—İngiltere'de bunlara ve daha da çarpıcıla-rına rastlanmıştır—bugünkü deyimiyle "çalışma istekleri"ndendolayı olmuştur.Yeniden günümüze dönelim ve "gelenekselliğin" açıklanmasıiçin bu kez işvereni ele alalım.Sombart, kapitalizmin doğuşu üzerine yaptığı tartışmalarda,ekonomi tarihini sarsan iki büyük temel ilke olan "gereksinim-lerin tatmini" ve "kazanç"ı birbirinden ayırır; kişisel gereksinim-lerin oranı ya da bu gereksinimlerden bağımsız olarak kazanmauğraşı ve kazanç sağlama olanağı, ekonomik uğraşın biçimi vedoğrultusu için bir ölçü verir. Onun, "gereksinimleri doyuranekonomik sistem" olarak adlandırdığı, ilk bakışta, ekonomik ge-lenekseüik ile aynı şeymiş gibi gelir, "gereksinim" kavramı"geleneksel gereksinirrTe indirgendiğinde durum budur. Amabu indirgeme yapılmazsa, o zaman Sombart'ın eserinin başkabir yerinde sermaye ile ilgili verdiği tanımdan hareketle, örgüt-lerinin biçimlerini "kapitalist" olarak adlandıran ekonomik iş-letmelerin büyük bir kısmı "kazanç" ekonomisi kategorisindendüşer, "gereksinimleri doyurma ekonomisi" alanına girer. Özelişverenler tarafından, sermayenin kullanımı (para ya da para

değerinde mal) ve üretim araçlarının satın alınması, ürünün sa-tılması yoluyla yürütülen, "kapitalist işletmeler" olduklarındanşüphe edilemeyen ekonomik yapılar, aynı zamanda gelenekselözellikleri de taşıyabilirler. Bu, çağdaş ekonomik tarih içindeyalnızca bir istisna değildir, tersine "kapitalist ruh"un yeni vegüçlü fetihleriyle sürekli olarak, durmadan yaptığı müdahalelerile kural haline gelmiştir. Bir işletmenin "kapitalist" biçimi ile i-çinde yer aldığı ruh, birbirleriyle genellikle "uygun" bir ilişki i-çindedir ama bu birbirlerine karşı "yasal" bir bağımlılık değildir.Ve biz buna rağmen, Benjamin Franklin'in örneğinde anlaşılırkılındığı biçimde mesleki ölçülülük içinde dizgesel ve ussal ya-56 1. Sorunsallık kazanan bu eğilim için burada "(çağdaş) kapitalizmin ru-hu"19 deyimini geçici olarak kullanırsak, bu, tarihi temellere da-yandırılarak yapılmış olur; çünkü, bu eğilim çağdaş kapitalist iş-letmelerde en uygun biçimini bulurken kapitalist işletmeler deonda en uygun tinsel uyarıcı gücü bulmuşlardır.Fakat kendi içlerinde ikisi de pekâlâ birbirlerinden ayrılabi-lirler. Benjamin Franklin, basım işletmesinin biçimi, herhangibir elişi işletmesinden farksız olduğu zamanlar, "kapitalist ruh"ile dopdoluydu. Yeni çağın başlarında, ticaret aristokrasisininkapitalist işverenlerinin hiçbir şekilde ne yalnız başlarına ne debirlikte bizim burada "kapitalizmin ruhu" olarak tanımladığımızdüşünce biçiminin taşıyıcıları olmadıklarını, bu düşünce biçimi-nin taşıyıcılarının daha çok endüstriyel orta sınıfın yükselen ta-bakalarında olduklarını göreceğiz.20 19- yüzyılda da bu düşün-cenin biçiminin klasik temsilcileri, geçmişten devraldıkları ticarizenginlikleriyle Liverpoollu ya da Hamburglu asil beyler olma-yıp, mütevazı koşullardan doğan Manchester ya da Rheinland-' Doğal olarak, Batı'ya özgü çağdaş ussal işletmeler dünyaya üç bin yıldan beriÇin'den, Hindistan'dan, Babil'den, Eski Yunan'dan, Roma ve Floransa'danbugünkü tefeci, askeri yükleniciler, vergi memurları, büyük tüccarlar ve parababaları kapitalizmine doğru genişleyerek yayılmamıştır. Bunun için önsözebakın.' Varsayım böylece a priori doğrulanmış oluyor. Benim burada ortaya koymakistediğim, bir yanda kapitalist işletmenin tekniği ile diğer yanda kapitalizmegenişleme enerjisini veren "mesleki uğraşı"run ruhunun köklerinin aynı top-lumsal tabana dayandığıdır. Aynı şekilde, dini inançların toplumsal ilişkileri i-çin de bu geçerlidir. Tarihsel açıdan Kalvinizm "kapitalist ruh"un eğiliminintaşıyıcılarından biriydi. Ama Hollanda'da, büyük para sahipleri, daha sonra elealınacak nedenlere bağlı olarak, Kalvinizmin taraftarları olmayıp Arminiusçu i-diler. İlke olarak işverenlerin ortaya çıktığı yeni doğan orta ve küçük burjuvasınıfı, burada ve başka yerlerde de hem kapitalist ahlakın hem de Kalvinist ki-lisenin "tipik" temsilcileri olmuşlardır. Ama bu, burada öne sürülene uygun-dur: Her zaman büyük para babaları ve tüccarlar var olmuştur. Oysa işletmele-re yönelik emeğin ussal kapitalist örgütlenmesi ilk kez Ortaçağ'dan Yeniçağ'ageçişte ortaya çıkmıştır.Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu 57Westfalyalı parnevüsdür.' 16. yüzyılda da durum aynıydı: O za-man yeni doğan endüstriler zorlukları, parvenüs ile yenebildi-ler.Örneğin, bir banka işletmesi, ya da toptan ithalatçı ya da bü-yük bir perakendeci kuruluş, ya da ev endüstrisi içinde üretilenmallarla ilgilenen ticari bir şirket, yalnızca kapitalist işletme bi-çiminde olanaklıdır. Yine de bu işletmelerin hepsi katı bir gele-neksel ruh içinde de taşınabilirdi: Büyük banka işletmeciliğibaşka türlü yürütülemez; her çağda deniz aşın ticaret tekellereve katı geleneksel özelliklere sahip yasal temsilciler temelinedayanmıştır, perakende ticaret —burada, küçük, sermaye sahibi

olmayan ve bugün devlet yardımı almak için bir ağ oluşturan iş-sizlerden söz edilmeyecek— eski gelenekselliği sona erdirendevrim bütün hızıyla sürmektedir; aynı dönüşüm çağdaş ev işçi-liğinin yalnızca biçim olarak benzediği ticari sistemin eski biçim-lerini de kırmıştı. Bu devrimin nasıl işlendiği ve anlamının neolduğu —bu şey iyi bilindiği halde— tekrar özel bir örneklegösterilebilir.Geçen yüzyılın ortalarına kadar bir dağıtıcının yaşamı, en a-zından kıta Avrupa'sındaki tekstil endüstrisinin birçok dalında,21

bugünkü kavramlarımıza göre oldukça rahattı. Şöyle bir gelişimsüreci düşünülebilir: Köylüler dağıtıcının yaşadığı kente tekstilürünleriyle —çoğunlukla (ketende olduğu gibi) ilke olarak yada tamamen köylünün kendi ürettiği hammaddeden yapılmış—gelirler ve titiz, çoğunlukla resmi bir kalite denetiminden sonramalları1 için alışılmış parayı alırlardı. Dağıtıcının müşterileri, u-zak pazarlar için gelen aracılardı; bunlar örnek almaya değil, bi-Parvenüs: (Fr.) sonradan görmeler (çev).21 Önümüzde yer alan görüntü bölgelerdeki çeşitli tek tek işkollannın bir arayagetirilerek "ideal bir tip" oluşturulmasıyla ortaya çıkmıştır. Burada işe yarayanbu serimleme, amacı açısından, sürecin düşündüğümüz örneklerde, tanımla-dığımız biçimde yer almamış olması önemli değildir.58 1. Sorunlinen kalite için gelirler ve dağıtıcının elindeki stoktan satın alır-lardı ya da daha sonra köylüye ısmarlanacak siparişlerini verir-lerdi. Yazışma yeterliydi ve zamanla örnek gönderimi de gelişti.Çalışma saatlerinin süresi çok ölçülüydü —belki günde 56 saat,zaman zaman daha az, yoğun satış dönemlerinde satış nerede o-luyorsa, daha fazla—. Saygı değer bir yaşam sürebilecek ve iyizamanlarda da biraz tasarrufa yetecek kadar kazanılıyordu. Ra-kiplerin genelde, işin temelleri üzerindeki düşünce birlikleri, a-ralarındaki göreli iyi niyete dayanıyordu. Birlikte zaman geçir-mek, akşamüstleri kafa çekmek, arkadaşlarla buluşmak yaşamırahatlatıyordu.İşverenin yalın ticari iş adamı özelliğine; aynı şekilde, iş ala-nına aktarılan sermayenin kullanımının kaçınılmaz oluşuna veson olarak ekonomik sürecin nesnel yanına ya da defter tutmabiçimine bakıldığında, kurumun biçiminin her bakımdan"kapitalist" olduğu görülür. Ancak işvereni harekete geçiren ruhaçısından, bunun "geleneksel" ekonomi olduğu söylenebilir; ge-leneksel yaşam biçimi, kârın geleneksel artış hızı, geleneksel ça-lışma hızı, iş ilişkilerinin geleneksel akışı, işçilerle ilişkiler vetemelde geleneksel olan müşteri çevresiyle ilişkiler ve yeni müş-teri kazanma biçimleri ve ticarethaneyi yönlendiren bu bölüm-lerin rahatlıkla, işveren çevresinin erAosunun temelinde yattığısöylenebilir.Bir dönem, bu rahatlık birdenbire yıkıldı ve çoğunlukla da ka-palı işletmeye, mekanik örücülüğe geçişteki gibi, örgüt biçimdetemel bir değişiklik olmadan gerçekleşti. Olan şundan ibaretti;kentteki dağıtıcı ailelerinden birine mensup genç bir adam köyleregitti, gereksinimine göre dikkatle örücüleri seçti, onları bağımsız-laştırdı ve denetimi altında genişlemelerini sağladı, köylü olmak-tan çıkanp işçi yaptı. Fakat öte yandan da, örneklerin olanaklı endoğrudan bir gidişle en son tüketiciye ulaşmasını sağladı, pera-kende satışları kendi elinde topladı, müşterileri her yıl düzenliProtestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu 59olarak ziyaret ederek bizzat kaydetti, her şeyden önce, ürünün

niteliği ile onların hesaba kattığı gereksinimlerinin ve istekleri-nin birbirine uyuşmasını sağladı, onların hoşuna gideceğini bi-lerek "ucuz fiyat, geniş dönüşüm" temel ilkesini uygulamayabaşladı. Bunun üzerine böyle bir "ussallaştırma" sürecinin herzaman ve her yerde görülen sonucu yinelendi. Yukarı tırraana-mayan aşağı inmek zorunda kaldı. Başlayan acımasız rekabet sa-vaşında saflık bozuldu, epeyce servet kazanıldı ve bu servet faizeyatırılmayıp tekrar işletme içinde kullanıldı, eski rahat ve sakinyaşam biçimi yerini kan kuruluğa bıraktı, buna katılanlar yük-seldi çünkü harcamak değil, kazanmak istiyorlardı. Eski biçimikorumak isteyenler tüketimlerini sınırlamak zorundaydılar}2 Ve—hepsinden önemlisi— öyle durumlarda, kural olarak, bu dev-rimi ortaya çıkaran yeni para akımı değildi. —Benim bildiğimbirçok durumda, akrabalardan ödünç alınan birkaç binlik, bü-tün devrimsel süreci gerçekleştirmişti— fakat yeni ruh, "çağdaşkapitalizmin ruhu" harekete geçmişti. Çağdaş kapitalizmin ge-nişlemesinin güdüsel gücü ile ilgili bir soru, ilk bakışta, kapita-list kullanıma gereken para stoklarının kaynağı ile ilgili olmayıp,her şeyden önce, kapitalist ruhun gelişimi ile ilgili bir sorudur.Bu ruh canlandığı ve etkili olabildiği her yerde eyleminin aracıolarak para stoklarını kendisi yarattı ama tersi gerçekleşmedi.23

Ancak ortaya çıkışı barışçıl olmadı. Düzenli olarak bir güvensiz-lik, zaman zaman nefret, hepsinden önemlisi de ahlaki öfke seli,ilk yenilikçiye karşı çıktı, çoğunlukla —bu türden bazı başka du-rumları biliyorum— bu kişinin geçmişteki yaşamının gizemlinoktaları üzerine, düzenli olarak, masallar uyduruldu. Yeteri11 Bu nedenden ötürü, Alman endüstrisindeki ussallaşmanın bu ilk örneklerininher gün kullanılan nesnelerin biçimlerindeki zevkin düşüşü ile el ele gitmesirastlantı değildir.2> Bundan, değerli madenlerin elde edilmesindeki farkların ekonomik açıdan ö-nemli olmadığı anlaşılmamalıdır.60 1. Sorunkadar tarafsız olmayan birinin, bu "yeni stil"deki bir işvereni,kendini idare etmedeki ussallığını yitirmekten ve hem ahlakihem de ekonomik çöküntüden kurtarabilecek olanın yalnızca a-lışılmamış derecede güçlü bir kişi olabileceğini fark etmemesiçok kolaydır. Görüş açıklığı, eylem yeteneği yanında, her şeydenönce, çok belirgin ve çok yüksek "ahlaki" niteliklerle, bu yenilik-lerinde müşterilerinin ve işçilerinin mutlak kaçınılmaz güvenle-rini ve sayısız engelleri aşma gücünü kazanmayı, her şeyden ön-ce de işverenden beklenen ve rahat yaşama zevkine ters düşensonsuz derecede yoğun bir biçimde iş gerçekleştirmeyi olanaklıkılar: Ancak bu tür değişik biçimdeki ahlaki nitelikler, geçmişingelenekselliğiyle uyuşmaz.Ve kural olarak da, bu işi başaranlar ne ekonomi tarihininher çağında görülen düşüncesiz ve vicdansız spekülatörler nede dış görünümleriyle özelliksiz olan yine de bu yeni ruh ile e-konomik yaşamın başarılı olmasında yanıltıcı dönüşü başaran"para babaları"dır; bunlar katı yaşam okulunda yetişmiş, ölçüpbiçen ve aynı zamanda atak, her şeyden önce ölçülü ve sözünegüvenilir keskin ve güçlü burjuva kavramları ve temel kurallarıile kendilerini tamamen işlerine adamış insanlardır.İnsan, bu kişisel ahlaki niteliklerin herhangi bir ahlaki eylemilkesiyle ya da dini düşünceyle kendi içinde küçük bir ilişkisi bi-le olmadığım, tersine bu yönde temelde olumsuz bir ilişki oldu-ğunu düşünme eğilimindedir: İnsanın kuşatıldığı geleneklerdenkendini styırabilme yeteneği, yani bir tür liberal "aydınlanma",bu tür bir ticari yaşam sürecinin uygun temelidir. Ve aslında,bugün genelde durum budur. Yaşam biçimi ile dini çıkış nokta-

ları arasındaki ilişki düzenli bir biçimde eksiktir; ilişkinin oldu-ğu yerlerde de en azından Almanya'da, olumsuz bir eğilim gös-terir. "Kapitalist ruh" taşıyanlar bugün, kiliseye tümüyle karşıolmasalar da, kayıtsızdırlar. Cennetle ilgili can sıkıcı temalar, on-ların neşeli kişilikleri ile uyuşmaz; din onlara, insanları bu dün-Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu 61yanın işlerinden uzaklaştıran bir araç olarak görünür. Onlara,bu durmak bilmeyen koşuşturmalarının anlamı; sahip oldukla-nyla neden hiçbir zaman yetinmedikleri sorulduğunda, eğer ce-vap verebilirlerse şöyle derler: "Çocukların ve torunların gele-ceğini düşünüyoruz." Sıkça ve —o güdü onlara özgü değildir,geleneksel insanlarda da etkiliydi— doğrusu gayet yalın bir bi-çimde: Sürekli çalışmayı gerekli kılan işleri "yaşamlarının kaçı-nılmaz parçasıdır." Bu, aslında en uygun güdülendirmedir veaynı zamanda kişisel mutluluk açısından bakıldığında, bu yaşambiçiminin ne kadar usdışı olduğunu dile getirir; çünkü bu yaşambiçiminde insan işi için vardır, tersi geçerli değildir. Doğaldır ki,yalın servet kavramının getirdiği kuvveti isteme ve algılama işinigörür: Tüm bir halkın düş gücü, bir kez, yalın niceliksel büyük-lük yönüne çevrilince, Amerika Birleşik Devletleri'nde olduğugibi, o zaman bu sayı romantizmi, karşı konulamayan büyüsüyletüccarlar arasındaki "şairler"i etkiler. Yoksa, kendilerini bunakaptıranlar genel olarak gerçek önderler ve özellikle de başarıla-rının sürekliliğini koruyabilen işverenler değildir. Ve genel ola-rak miras yoluyla kalan mülke sahip çıkmak ve üniversitedeki veaskerdeki davranışları ile kökenlerini unutturacak oğullar Al-manya'nın sonradan görme kapitalist ailelerinin alışılmış yaşa-mı, bir çöküş ürününü ortaya koyar. Bizde de tek tek mükem-mel örnekler ile temsil edilmiş olan ideal kapitalist işveren tipi-nin, kaba olsun ince olsun burnu büyüklükle ilişkisi yoktur. Ogösteriş ve gereksiz lüksten, aynı zamanda gücünün verdiği bi-linçli zevkten kaçınır ve toplumda fark edildiğini gördükçe ra-hatsız olur. Yaşam biçimi, başka bir deyişle çoğunda, —bizim i-çin önemli olan bu olgunun tarihi özelliğini araştırmamız gere-kiyor— asketik bir eğilim taşır. Franklin'in daha önce alıntıladı-ğımız vaazında da açıkça ortaya çıktığı gibi, bir ölçüde tevazusahibi olmasının ona, Benjamin Franklin'in çok akıllıca önerdiğiihtiyattan daha onurlu gelmesi, hiç de istisnai olmayan, tersine62 1. Sorungayet sık rastlanan bir durumdur. Servetinden kendine hiçbirşey sağlamaz; "mesleğini yerine getirmiş olma", "usdışı" duygu-su dışında.Kapitalizm öncesi insanlara o kadar anlaşılmaz ve gizemli, okadar pis ve değersiz gelen işte tam budur. İnsanın, bu düşün-ceyi yaşamının tek amacı haline getirebilmesi, çok miktarda parave mal yükü ile mezara girmesi, ona ancak çarpık bir güdününürünü olarak görünür: Bu da auri sacra fames ile açıklanabilir.Bugün, politik, yasal ve ticari kurumlarımızca bizim ekono-mimize özgü işletme biçimleri ve yapıları ile, denildiği gibi Kapi-talizm'in "ruhu"—yalın bir uyum sağlama ürünü olarak anlaşılırhale gelebilir. Kapitalist ekonomik sistemin, para kazanma mes-leğine insanların kendilerini böyle adamalarına gereksinimi var-dır. Kapitalist ekonomik düzen yapıları bu düzene çok uygun o-lan, ekonomik var olma savaşında yaşama koşullarıyla sıkı birbağlantı içinde olan dış mallarla bir çeşit orantı içindedir. Öyleki bugün "servet toplayıcı" yaşama biçimi ile homojen bir"dünya görüşü" arasındaki zorunlu bağlantıdan şüphe edile-mez. Aslında, özellikle herhangi bir dini gücün desteğine ihtiya-cı yoktur ve kilise kurallarının ekonomik yaşamı etkileme giri-şimlerini, bu girişimler algılanabildiği ölçüde, devlet yasalarınınonun kurallarına haksız el atması ile eşdeğer görür.Ekonomi politik ve sosyal politik çıkarlar dünya görüşünü

belirleme eğilimindedir, yaşam biçiminde kapitalist başarınınkoşullarına uyum sağlamayan ya yok olur gider ya da hiç yükse-lemez. Fakat bu, çağdaş kapitalizmin zafer kazandığı ve kendinieski desteklerinden kurtardığı dönemin bir görünümüdür. Na-sıl, bir gün çağdaş devletin büyüyen gücünün yardımıyla Orta-çağ'dan kalma eski ekonomi kurallarını yıkabildiyse, aynı şekil-de —bir tez olarak söylemek istiyoruz—dini güçler ile ilişkile-rinde de aynı durum olmuş olabilir. Bu durumun hangi anlam-da ortaya çıkmış olabileceği burada araştırılacaktır. Çünkü in-Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu 63sanların kendilerine koydukları amaç olan para kazanma kavra-mının "meslek" olarak bütün bir çağın geleneksel duygularınaters düştüğünü ispatlamak gerekmez. Dini yasalarda da yer alan,bir zamanlar (İncil'deki faizle ilgili durum gibi) gerçek değerdegörülen ve tüccarların eylemleri için kullanılan "Deo< pla.ce revix potesf* cümlesi ve ayrıca Thomas'ın kazanma güdüsünüturpitudd" olarak göstermesi (bunun içine kaçınılmaz olan veahlaki onay almış olan kazanma da girerdi) oldukça geniş birçevreye yayılmış olan servet toplama fikrinin karşısındaydı. Za-ten Katolik öğretinin yüksek derecede uyum içinde olması, kili-se ile politik ve mali güçler açısından çok yakın ilişkileri olan İ-talyan kentlerinin çıkarlarına karşı idi. Öğretinin daha fazla u-yum sağladığı yerlerde duygu hiçbir zaman bütünüyle yok ol-mamıştı, özellikle Antonin Von Florenz'de olduğu gibi; kendini,kendisi için kazanmaya yönlendiren eylemi, temelde birpudenduırf" olarak ele alır ve bu yaşamın bir kez elde edilmişdüzenini hoş görmek için gereklidir. O zamanki bazı ahlakçılarözellikle de Nominalist okulun temsilcileri gelişmiş kapitalist ti-caret biçimlerini kaçınılmaz görüp haklı çıkarmaya çalışırlardı,özellikle de ticaretin gerekliliğini. Bunun içinde gelişen "endüst-ri"yi yasal kazanç kaynağı olarak kabul ederlerdi; bu ahlaki ola-rak da kabul görürdü —arada çelişkilere rastlanırdı— ancakyönlendirici öğreti, kapitalist kazancın "ruhu"nu turpitudo ol-duğu için reddetmiştir ya da ahlaki olarak hiç olmazsa olumlubir biçimde değerlendirmemiştir.Benjamin Franklin'inki gibi "ahlaki" bir tutum düşünülemez.Bu, her şeyden önce, ilgili kapitalist çevrelerin yorumuydu. On-lann yaşam uğraşları kilise geleneği tabanına dayandıkları za-man en iyi haliyle ahlaki tarafsızlık ve hoşgörü idi, fakat kilisenindeo placere vts potest: (Lat.) "tanrı zorlukla yapılanı sever" (çev.).turpitudo: (Lat.) "aşağılık", "bayağılık", "düşmüşlük" (çev.).'"pudendum: (Lat.) "günahkârlık utana" (çev.).64 1. Sorunfaiz yasağı ile sürekli çarpışma tehlikesi, mutluluğu tehlikeyedüşürüyordu: Zengin kişiler ölünce, büyük miktarda para, kay-nakların gösterdiğine göre, "bilinçli para" olarak kilise kurumla-rına aktı, hatta bazı koşullarda, haksız alınmış vergi olarak eskiborç sahiplerine geri döndü. Ticaret aristokrasisinin —kâfirlerceya da ciddi olarak saygı değer eğilimlerin yanında— gelenekler-den kopmuş bölümlerinde durum farklıydı. Ancak skeptikler vekiliseyle ilgisi olmayan kişiler de armağanlar vererek uzlaşma yo-luna gidiyorlardı; çünkü bu, ölümden sonraki bilinmeyen du-rumlara karşı bir sigortaydı ve (hiç olmazsa genellikle yaygınkanıya göre) kilise yasaklarına görünüşte bir boyun eğiş, mutlu-luk için yeterliydi. Bu durumda onların eylemlerine ilişkin ahlâkdışı ya da ahlâka aykırı özellikler katılanların kendi düşüncele-rinde açıkça gün ışığına çıkar.O zaman nasıl oluyor da, en iyi koşullarda, ahlaki olarak hor

görülmüş bir eylem Benjamin Franklin'in söylediği anlamda bir"meslek" haline gelebiliyor? O zamanlar dünyanın kapitalist ge-lişim merkezi olan ve bütün büyük siyasal güçlerin para ve ser-maye pazarları olan 14. ve 15. yüzyıl Floransa'sında ahlaki ola-rak onaylanmayan ya da belki ancak hoşgörülebilen eğilimin, e-konominin sırf pazarsızlıktan takasa geri dönme tehdidi altındaolduğu, büyük işletmeciliğe ait hiçbir işaretin olmadığı, bankacı-lığın ancak ilk örneklerinin bulunduğu 18. yüzyıl Pennsylvanya'-sının ücra bölgelerinde küçük burjuva koşullarında, içerik ola-rak ahlaki değerde görülmesi, hatta yaşam biçiminin zorunlukuralı olarak geçerli olması, tarihi olarak nasıl açıklanabilir? Bu-rada "ideal üst yapı" içindeki maddi koşulların "yansıma"sındansöz etmek bütün bütüne saçma olur. Tamamen "kazanç"a yöne-lik bir uğraşının kişilerin kendilerini ona karşı ödevlendirilmişhissettikleri bir "meslek" kategorisi altında düzenlenmesi hangidüşünce çevresinden ortaya çıkmıştır? Çünkü, işverenlerin ya-Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu 65şam biçimlerindeki "yeni stil"e ahlaki üst yapıyı ve desteği verenbu düşüncedir.Özellikle, Sombart'ta olduğu gibi, çağdaş ekonominin temelgüdüsü olarak tamamıyla "ekonomik ussallık" gösterilmiştir. E-ğer bundan, bilimsel bakış açısı altında üretim sürecinin ayınmıyoluyla işin verimliliğinin yayılımının insan teklerinin doğal"organik" sınırlamalarını bertaraf etmesi anlaşılırsa, su götürmezbir biçimde doğrudur. Şüphesiz, teknik ve ekonomik alandakibu ussallaştırma süreci çağdaş burjuva toplumunun "yaşam ide-alf'nin önemli bir bölümünü belirler: İnsanlığın maddi gereksi-nimlerini sağlayan ussal bir örgütün hizmetindeki emek,"kapitalist ruh"un temsilcilerine, her zaman, yaşam uğraşlarınınen önemli hedefi olarak gelmiştir. İnsanların bu apaçık hakikatikavrayabilmeleri için, örneğin Franklin'in, Philadelphia'dakitoplumsal gelişmelere katkılarını anlatışını okumaları gerekir.Ve birçok insana "iş vermiş" olma ve doğduğu kentin ekonomik"ilerleme"sine —kapitalizmin kurduğu bağlantıda sözcüğün nü-fus ve ticaretin hacmine yönelik anlamı içinde— katkıda bu-lunmuş olma mutluluk ve gururu, bütün bunlar, çok açıktır ki,çağdaş işverenin özel ve hiç şüphesiz "idealist" yaşam sevincininparçalarıdır. Ve aynı şekilde güçlü bir hesap temeline dayalı ola-rak ussallaştırılmış olmak, öngörü ve açık kafalılık, ekonomikbaşarıya yönlendirilmiş olmak ve böylece köylünün "elinde ola-nı yeme" üzerine kurulu yaşam biçimine, eski lonca üyesi zana-atkarların ayrıcalıklı gelenekselliğine ve siyasi şanslara ve usdışıspekülasyona dayanan "maceracı kapitalizmin" tam karşısındaolmak, doğal olarak özel kapitalist ekonominin en temel özellik-lerinden biridir."Kapitalist ruh"un gelişimi ussallığın bir bütün olarak gelişi-mi içinde, sanki en açık biçimde anlaşılabilirmiş ve onun en ö-nemli yaşam sorunlarına bağlı olan temel kurumundan çıkarsa-nabilirmiş gibi gelebilir. Burada Protestanlık yalın, ussal bir ya-66 1. Sorunşam tasarımının "ön ürünü" olduğu kadarıyla, ancak tarihi ola-rak ele alınabilir. Bu araştırmanın ciddi bir biçimde yapılmayakalkışılması şunu gösterir: Sorunu bu kadar yalın bir biçimdeortaya koymak uygun olmaz, çünkü ussallığın tarihi, hiçbir şe-kilde tek bir yaşam alanına koşut gelişim gösteremez. Örneğin,özel hukukun ussallaştırılması, hukukun içeriğinin kavramsalbasitleştirilmesi ve sınıflandırılması olarak anlaşılırsa, bilinen enyüksek biçimine son dönem Roma hukukunda erişmiştir, fakatekonomik açıdan en fazla ussal olan ülkelerde hep geride kal-mıştır, özellikle, Roma hukukunun Rönesansının büyük birlikle-rin karşısına çıkıldığı İngiltere'de; oysa, bu hukukun egemenliğiGüney Avrupa'nın Katolik bölgelerinde her zaman sürekliliğini

korumuştur. 18. yüzyılda, bu yöndeki saf ussal felsefe yeriniyalnızca ya da özellikle yalnız çok gelişmiş kapitalist ülkelerdebulmadı. Voltaire'in görüşleri, bugün hâlâ, geniş üst sınıfın —vepratik açıdan daha da önemlisi— Katolik ülkelerde orta sınıfınortak malıdır. "Pratik ussallık"tan anlaşılan, tek tek benlerin bi-linçli olarak, kendi çıkarları açısından görülen ve yargılanan ya-şam biçimidir, bu yaşam biçimi liberum arbitriutn insanlarınıntipik özelliğiydi, hâlâ da öyledir; İtalyanların ve Fransızların ka-nına işlediği gibi. Ve biz bunun, insanın "mesleği" ile kapitaliz-min istediği biçimde bir ilişkinin ortaya çıkmasını sağlayacaktemel olmadığına kendimizi inandırabildik. Hatta insan yaşamı,—sık sık unutulan bu cümle, ussallık ile uğraşan her çalışmanınbaşında bulunmalıdır— çok farklı bakış açıları altında ve çokfarklı eğilimlere göre ussallaştırabilir, ussallık ve karşıtlıklardünyasını kapsayan tarihi bir kavramdır ve "meslek" düşüncesi-ne ve —görmüş olduğumuz gibi, eudaimonist özel çıkar açısın-dan çok usdışı olan— mesleki uğraşıya, atfetmenin kaynağı olanve bizim kapitalist kültürümüzü yansıtan bir parçası olmuş olanve hâlâ da olmakta olan ussal düşünce ve yaşamın somut biçi-minin, hangi ruhun ürünü olduğunu araştıracağız. Bizi buradaözellikle ilgilendiren, burada olduğu gibi her "meslek" kavramı-nın altında yatan usdışı öğenin kaynağıdır.Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu 67

3. LUTHER'İN MESLEK KAVRAMI. ARAŞTIRMANINAMACIAlmanca'daki "meslek"* sözcüğünde, aynı şekilde belki dahaaçık bir biçimde İngilizce'deki calling sözcüğünde dini bir tasa-rım olduğu, yanlışlığa yer vermeyecek kadar açıktır: —Tanrı ta-rafından verilen bir ödev— en azından böyle bir şeyi çağrıştırırve somut bir durumda sözcük ne kadar güçlü vurgulanırsa, butasarım o denli hissedilir hale gelir. Sözcüğü tarihi olarak ve kül-tür dilleri içinde izlersek, her şeyden önce şu görülür: Büyükçoğunluğu Katolik olan halklar, bizim "meslek" (yaşamın amacıve sınırsız çalışma alanı anlamında) dediğimize benzer bir ifa-denin vurgusunu Eskiçağ klasikleri kadar az bilirlerken, büyükçoğunluğu Protestan olan halkların hepsinde bu kavram vardı.Bu durumun, sözü edilen dillerin etnik özelliklerinden dolayıortaya çıkmadığı, örneğin, "Alman halk ruhu" deyimi ile bir ilgisiolmadığı, fakat sözcüğün bugünkü anlamının İncil çevirilerin-den kaynaklandığı ve dolayısıyla çevirenin ruhundan kaynak-landığı, aslının ruhundan kaynaklanmadığı gösterilebilir. Lut-her'in İncil çevirisinde, Jesus Sirach ile ilgili bölümde (XI, 20,21) sözcük ilk kez tamamen bugün bizim kullandığımız anlam-da kullanılmıştır. Sonra, çok kısa bir zamanda, bütün Protestanhalkların günlük dillerinde bugünkü anlamını kazanmıştır; oysadaha önceki günlük edebiyatta hatta dini yazılarda bile böyle biranlama ilişkin herhangi bir ipucu yoktur, yalnız Luther üzerindeetkili olduğu bilinen bir Alman mistiğinde (Tauler) vardır.Sözcüğün anlamı gibi —bunun herkesçe bilindiği varsayılır—düşünce de yenidir ve Reformun bir ürünüdür. Bu meslek kav-meslek: "Beruf (İng. "calling"). Weber burada sözcüğün kökeninde yatan ses-lenmek/çağırmak ("rufen", "cali") anlamına işaret ediyor. Bu anlamda "mes-lek", kişinin (tanrı tarafından) "yapmaya çağrıldığı iş"tir (çev).68 1. Sorunramında kapsanan günlük dünyevi işlerin değerlendirilmesininilk örneklerine Ortaçağ'da rastlanırdı. Hatta (geç Hellenistik)Eskiçağ'da da bundan daha sonra söz edilecek. Ama en azındanşüphesiz yeni olan bir şey vardı: Dünyevi mesleklerde ödevinyerine getirilmesinin, ahlaki eylemin en yüksek içeriğinin farzedilmesinin değerlendirilmesi. Günlük dünyevi eylemlere dinibir özellik ve meslek kavramına ilk kez bu anlamın verilmesi,

bunun kaçınılmaz bir sonucuydu. Böylece "meslek" kavramı bü-tün Protestan mezheplerinin o temel doğmasını dile getirir, oy-sa Hıristiyan ahlak buyruklarının praecepta ve consiliâ olarakKatoliklerce yapılan ayırımı bunu dışarıda bırakır ve tanrı tara-fından kabul edilen bir yaşam biçiminin tek amacı olarak dadünyevi ahlakın bir manastır asketizmine geçişini değil, dünya-daki konumunu oluşturan dünyevi ödevin yerine getirilmesinibilir; bu şekilde, bu onun "mesleği" olur.Bu düşünceler, Luther'de reformist eylemlerinin ilk on yı-lında gelişmiştir. Önceleri, etkin Ortaçağ geleneği içinde, örne-ğin Aquinalı Thomas gibi dünyevi işlerin, tanrı tarafından is-tenmiş olmalarına karşın bedenle ilgili olduğunu; inanç dünya-sının kaçınılmaz doğal temeli olduğunu ama yeme içme gibi, ah-laki açıdan, kendi içinde kayıtsız olduğunu düşünürdü. Fakat,"sola fide"" düşüncesinin sonuçları içinde kendini ortaya koyu-şuyla ve manastırın "şeytanın buyurduğu" Katolik "evangelikhukuk düzenine" karşı artan keskin vurgu ile mesleğin anlamıönem kazandı. Keşişçe yaşam biçimi Luther'e göre, tanrı katındabile bir haklılık değerine sahip olamadığı gibi, bencil, dünyeviödevlerden kendini sıyıran bir sevgisizliğin de ürünüdür. Bunakarşılık, dünyevi mesleki uğraşı, ona komşu sevgisinin dışavuranifadesi olarak görünür; bu ve özellikle, teklerin çalışmaları onla-rı öteki için çalışmaya zorlar şeklinde temellenen görüşü, yalınpraecepta-consüia: (Lat.) "telkin"-"tavsiye"; dinsel öğüt biçimleri (çev.).sola 3de: (Lat.) "tek inanç" (çev.).Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu 69bir biçimde Adam Smith'in o çok iyi bilinen önermesi24 ile garipbir karşıtlık içindedir. Yine de, görüldüğü gibi, özünde skolastikolan bu temellendirme, çabucak kaybolup gider ve geriye güçlübir vurguyla kalan, her türlü koşul altında dünyevi ödevin yeri-ne getirilmesinin tanrıyı hoşnut kılan tek yaşam biçimi olduğuve tanrının dileğinin de ancak bu olduğu ve bu yüzden de onay-lanmış her mesleğin tanrı katında aynı değere sahip olduğu gö-rüşüdür.Dünyevi meslek yaşamı ile ilgili bu ahlaki nitelendirme, re-formun en ağırlıklı etkinliklerinden biriydi ve bunun özellikleLuther için de geçerli olması, aslında, hiç şüphe yok ki, boş lafolarak görülebilir.2' Bu anlayış, Pascal'ın düşünsel yapısı içinde,dünyadaki etkilerin yalnızca boş gurur ve kötüye işleyen bir ze-kâ ile açıklanabileceği inancına sahip olmasına dayanan derinnefretten çok uzaktır. Daha da uzak olduğu bir başka turum ise,Cizvitçi* olasılığın gerçekleştirdiği dünya ile kurulan özgür ya-rarcı uyumdur. Fakat Protestanlığın tek tek gerçekleştirdikleri-nin pratik anlamı ortaya konulurken, bu, genelde açık seçik birbiçimde algılanacağı yerde, çok bulanık bir biçimde algılanır.Önce, şunu belirtmek zorunludur: Luther'in, sözcüğe bizimşimdiye kadar yüklediğimiz anlam içinde —ya da herhangi biranlamda— "kapitalist ruh" ile herhangi bir alıp vereceği yoktur.Reformun her eylemini en ateşli biçimde övmüş olan kilise çev-releri, bugün, genelde, hiçbir anlamda kapitalizmin dostu de-21 "Kasabın, bira yapımcısının ya da fırıncının iyiliğine dayanarak akşam yeme-ğimizi ummuyoruz, bunu, onların kendi çıkarlarını düşünmelerine atfediyo-ruz. Onların insanlığına değil, benlik sevgilerine hitap ediyoruz ve onlara hiç-bir zaman kendi gereksinimlerimizden değil, onların çıkarlarından söz ediyo-ruz". (Ulusların Zenginliği, 1. Kitap, 11. Bölüm)25 Bazı araştırmacıların, böyle bir değişimin insanların eylemlerini etkilememiş

olduğuna inanmaları çok şaşırtıcıdır. Böyle bir görüşü anlamaya yeteneğimineksik olduğunu itiraf etmeliyim.Cizvit: Katolikliğin örgütlü ve ruhban yetiştiren kolu (çev.).70 1. Sorunğildirler. Hiç şüphe yok ki, Luther'in kendisinin, Franklin'de or-taya çıkan görüş gibi bir görüşle ilişkiyi kesin bir biçimde yadsı-dığı doğrudur. Tabii ki Fugger ve diğer tüccarlarla ilgili şikâyet-lerine burada delil olarak başvurulamaz. Çünkü 16. ve 17. yüz-yılda büyük ticari kuruluşların yasal ya da olgusal imtiyazlı du-rumlarına karşı girişilen savaş iyi niyetli bir yaklaşımla çağdaştröstlere karşı yürütülen kampanyaya benzetilebilir ve kendi i-çinde geleneksel bakışı çok az yansıtır. İngiltere ve Fransa'daAnglikanizm, krallar ve Parlamento tarafından desteklenenmonopolistlere, büyük spekülatörlere ve bankacılara karşı,Hugenotlar kadar Püritenler da acımasız bir savaş sürdürdüler.Cromwell, Dunbar Muharebesinden sonra (Eylül 1650) LongParliamente* hitaben şöyle yazmıştır: "Lütfedin de bütün mes-leklerin yanlış kullanımını durdurun ve (eğer) azınlığı zengin-leştirmek için çoğunluğu fakirleştiren meslek varsa; bu kamu-nun yararına değildir." Oysa Cromwell'in başka bir açıdan, çoközel bir "kapitalist" düşünce biçimini sürdürdüğü görülür.26 Öteyandan Luther'in faize, kâra karşı olan bir çok ifadesi, geç sko-lastik dönem ile karşılaştırıldığında, (kapitalist bakış açısından)kapitalist kazancın özüne yönelik eskimiş bir kavramı öne sürer.Özellikle, örneğin Antoniri Von Florenz'ın paranın verimsizliği" Long Parliament: "Uzun Meclis"; Cromwell yönetimindeki İngiliz parlamentosu(çev.).26 Bundan ne anlaşılacağı, Cromwell'in 165O'de İrlandalılara karşı açtığı savaşınifadesi olan ve İrlandalıların (Katolikler) 4 ve 13 Aralık 1649'daki manifestola-rına cevap olan manifestosu örneğiyle gösterilebilir. Ana cümleler şöyle:"İngilizlerin (İrlanda'da) birçoklarının parayla satın aldıkları büyük malikane-leri vardı- İrlandalılardan iyi koşullarla uzun süreli olarak kiralarlar, toprakla-rının üstünde büyük sürüleri olurdu, maliyetleri onlara ait olmak üzere evlerkurar, tarlaları ekerlerdi. —Sen birliği bozdun— İrlanda tam bir barış içindey-ken ve İngiliz endüstrisinin örneğini izleyerek, ticaret ve alış verişle, ülkeninkendi yurttaşlarının elinde bulunanlar öyle oldu ki, bütün İrlanda senin malınolsaydı daha iyi olurdu. Tanrı seninle midir, seninle olacak mı? Eminim olma-yacak."Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu 71üzerine tartışması, doğal olarak bu bağlamda ele alınmalıdır.Burada ayrıntılara girmemiz gerekmez çünkü her şeyden önce,dini anlamda "meslek" kavramının sonuçları, dünyevi yaşam bi-çimi için çok farklı yorumlara açıktır. Katoliklerin tutumununtersine Reformun etkisi, öncelikle, yalnızca dünyevi mesleğeyönelik iş ile ilgili ahlaki vurgu ve dini cezamn iyice artmış ol-masıydı. Bu farkı dile getiren "meslek" kavramının gelişme bi-çimi, şimdi tek tek reform kiliselerinde kendini açığa çıkarandini bütünlüğün belirgin hale gelmesine bağlıdır. Luther'inkendi meslek kavramının kaynağı olarak gördüğü İncil, genelde,kendi içinde geleneksel bir yorumu destekler. Dünyevi ahlakı,özgün peygamberlerde aşma eğilimini göstermeyen ve bu eği-limi yalnızca tek başına kalmış ilkel durumlarda ve örneklerdegösteren Eski Ahit bu anlamda benzer bir dini düşünceye sahip-ti: Herkes kendi "yaşam aracının" yanında kalmalıdır ve bırakıntanrısızlar kazanç peşinde koşsunlar; bu, dünyevi işlerden kay-naklanan bütün durumlar için geçerlidir. İlk kez Talmud'da, oda temelden olmayan, kısmi bir farklılık ortaya çıktı. İsa'nın kişi-sel tavn klasik saflık içinde antik-doğuya özgü dilekle dile gelir:"Bize bugün günlük ekmeğimizi ver" ve "Mamonas tes adikias"*

da dile geldiği gibi, dünyayı köklü bir biçimde yadsıma öğesi,çağdaş meslek düşüncesinin kendisiyle doğrudan doğruya olanher bağlantısını dışarda bırakır. Yeni Ahit'te dile geldiği gibi, Hı-ristiyanlığın havariler döneminde, özellikle Paulus'da, eskato-lojik beklentinin* sonucu olarak, ümitle bekleyen ilk Hıristiyan-lar dünyevi meslek yaşamına karşı ya kayıtsızlardı ya da en azın-dan özünde geleneksel bir tutumları vardı. Hepsi efendinin ge-lişini bekliyordu, her biri, efendinin "çağn"sının ona ulaştığı veondan beri de çalıştığı yerde dünyevi işinin başında idi: Böylecekardeşlerini fakirleştirerek zor durumda bırakmış olmazdı— vemamonas tes adikias: (Yun.) "yetecek kadar ekmek" (çev.)." eskatolojikbeklenti: "kıyamet günü"nün beklentisi (çev).72 /. Sorunbu kısa bir süre için olacaktı. Luther İncili o zamanki genel tav-rının gözlükleriyle okuyordu ve bu tahminen 1518 ile 1530 ara-sında, onun gelişimi boyunca, yalnız geleneksel olmakla kalma-dı, giderek daha da gelenekselleşti.Luther, reformcu etkinliklerinin ilk yıllarında, mesleği özün-de bedensel olarak değerlendirmesi sonunda etkinliğin biçimi-ne bağlı olarak, Korinthoslulara Mektuplar I [dize 20-24] de dilegeldiği gibi,27 Paulusçu eskatolojik eğilime benzer bir tasarım ta-rafından yönetiliyordu: İnsan her durumda mutlu olabilir, yaşa-nan bu kısa hac yolculuğunda mesleğin biçimine ağırlık vermekanlamsızdır. Ve kendi gereksiniminden fazla maddi kazanç pe-şinde koşmak; bu yüzden incelik eksikliğinin işareti olarak gö-rülmelidir ve ancak başkalarına karşın elde edilmesi olanaklıgözüktüğüne göre, doğrudan doğruya reddedilebilir.28 Dünyeviişlere artan ilgi ile meslek uğraşısının anlamının olumlu yöndedeğerlendirilmesi el ele gider. Fakat Luther bununla bireylerinartan somut mesleklerinde, tanrısal istemenin onlara yüklediğibu özel ödevleri yerine getirmek üzere, tanrının özel buyruğunayaklaştıklarını görür. Luther için her zaman tanrısal istemenindolaysız dışa vurumu olagelen ve içine teklerin tanrı tarafındanyerleştirildikleri nesnel tarihi düzen içinde tanrısal öğenin, ya-şamın tek tek olaylarında bile artan güçlü vurgusu, ilahi düşün-ceye uygun geleneksel bir yoruma yol açtı: Bireyler, ilke olarak,27 Korinthoslulara Mektuplar (I)'ın, 7. bölümünün açıklanması. Burada Luther"bütün meslekler"in tanrı katında özgürlüğünü hâlâ bu durumdaki anlamı i-çinde yorumlar ve bununla vurgulamak istediği, 1) insani statülerden vazge-çilmesi (rahiplik antları, karışık evlilik yasağı vb.), 2) komşuya duyulan gele-neksel dünyevi ödevlerin (tanrı katında kendi içinde tarafsız) bir komşu sevgi-si buyruğu haline gelmesidir. Aslında, bu özgün akü yürütme biçimi, temeldelex natureanın tanrının adaleti karşısındaki dualizmini ilgilendirir.28 Sombart'ın "zanaatın ruhu"nu (= geleneksellik) açıklarken haklı olarak mottoolarak kullandığı bölümü karşılaştırın: "Von Kaufhandlung und Wucher"(1524)." Temel cümle Thomasçı bir anlamda biçimlendirilmiştir.Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu 73tanrının onları bir kez yerleştirdiği mesleklerinde ve yerlerindekalmalıdırlar ve dünyevi işlerle uğraşılan, bu verilmiş sınırlı ya-şam durumu içinde kalmalıdır. Ekonomik geleneksellik ilk baş-larda Paulusçu kayıtsızlığın ürünüydü,29 daha sonra, verilen ko-şulların mutlak kabulünün tanrıya mutlak boyun eğme ile özdeşolmasıyla ilahi inancın ifadesi haline geldi. Luther'in bu yollameslek uğraşısı ile dini ilkeler arasında temelde yeni ya da bü-tünüyle temelli bir bağlantı kurması imkansızdı.30 16. yüzyılınilk çeyreğindeki savaşlardan sonra hep daha kalıcı bir hal alanve kilisenin tek şaşmaz ölçütü olan kuramın saflığı, ahlaki alan-daki yeni bakış açılarının gelişimini kendi içinde denetim altın-da tutabiliyordu.

29 111. ilahinin açıklanmasına, 5. ve 6. mısralar (1530) dünyevi düzenden elinieteğini çekip manastırlara kapanma polemiği ile başlanır. Ama bu durumdalex naturae (imparator ve hukukçular tarafından yapılan pozitif hukuka karşıolarak) "tanrının adaleti" ile özdeştir: Tanrının buyruğudur ve özellikle halkınsınıfsal örgütlenmesini içerir ve ancak sınıfların tanrı katında eşit değerlerivurgulanır.30 Kalvinizmin önde gelen düşüncelerinden biri olan ve özellikle bizim için çokönemli olan Hıristiyan olmanın mesleki uğraşıda ve yaşam biçiminde ispatı,görüşünün, ne ölçüde Luther'in görüşlerinin arka planını oluşturduğunu"Von Konzilien und Kirchen"deki (1539) şu bölüm gösterir: "Bu yedi temelilkenin ötesinde" (doğru kiliseyi tanımaya yarayan) "kutsal Hıristiyan kilisesi-nin tanınmasını sağlayan daha birçok yapay /yaref vardır... eğer burnu büyükve sarhoş, gururlu, kibirli... isek." Luther'e göre bu işaretler "yukardakiler"kadar (saf öğreti, dua vb. gibi) güvenilir değildir, "çünkü bazı putperestler deaynı şekilde davranırlar ve Hıristiyanlardan daha kutsal bir görünüşleri olur".Calvin'in kişisel konumu, daha ilerde açıklanacağı gibi, çok farklı değildir, amabu Püritenizm için geçerli değildir. Yine de, Luther'e göre, bir Hıristiyan tanrı-ya sadece in vocatione (meslek içinde, çev.) hizmet eder, yoksa pervocationem (meslek için, çev.) değil. Öte yandan, ispat düşüncesi için (yinede Kalvinist biçimine göre Pietist biçiminde daha fazla) Alman mistikleri ara-sında saf psikolojik bir anlamda anlaşılmış olmasına rağmen, tek tek örneklererastlanır.74 1. SorunBöylece Luther için, meslek kavramı, geleneksel bağlantılariçinde kaldı. Meslek, insanın kendini ona uydurmak zorundaolduğu ve tanrı buyruğu olarak kabul ettiği şeydir. Bu anlayış,varolan başka bir düşünceyi de bastırdı, o da şuydu: Meslek uğ-raşısı tanrının verdiği bir ödev ya da daha doğrusu tek ödevdir.Ve Ortodoks Lutherciliğin gelişmesi bu eğilimi daha da artırdı.Fakat olumsuz olan bir yön vardı: Dünyevi ödevlerin asketik ö-dev tarafından aşılmasının dışarda bırakılması ve önceden ve-rilmiş yaşam koşulları içinde otoriteye ve tanrıya boyun eğme-nin öğretilmesi buradaki tek ahlaki sonuç idi.31 İlerde Ortaçağdinsel ahlakı içinde tartışılacağı gibi, Lutherci anlamdaki meslekkavramı Alman mistikleri tarafından özellikle de Tauler'in ruhsalve dünyevi mesleği temelde eşdeğer görmesi ve tanrısal tinin,ruhun düşünsel egemenliğinin yanıltıcı anlamının sonucu ola-rak asketik uygulamaların geleneksel biçiminin değerlendiril-mesindeki düşüş, Alman mistikleri tarafından daha önce de elealınmıştı. Luthercilik mistiklerle karşılaştırıldığında, belirli biranlamda geri bir adımdır. Luther —ve daha çok da kilisesi—mistiklere göre (onların bu nokta üzerindeki tasarımları kısmenPietist kısmen de Quakerci inanç psikolojisini hatırlatır) ussalbir meslek ahlakının psikolojik temellerini göz ardı etmiştir vedaha ilerde gösterileceği gibi, iş aracılığı ile ilahi güce erişme an-lamına gelen asketik öz eğitim eğilimi ona şüpheli gelmiş ve ki-lisesinde de bu, hep geri planda tutulmuştur.51 Yukarıda, Pietizmin kadtn işçiler üzerindeki etkileriyle ilgili olarak söylenenle-rin tersine, bu, çağdaş işverenlerin neden bugün, örneğin Westphalia'da, katıLutherci zanaat işçilerine yer verip, büyük ölçüde geleneksel düşünceye sahipolduklarını açıklayabilir. Fabrika sistemine geçmeden ve daha fazla kazanmaçağrılarına aldırmadan, öte dünyada bunların bir işe yaramayacağını söyleye-rek, iş yöntemlerini değiştirmeye yanaşmazlar. Tek başına kilise üyeliği ve i-nanç bütün bir yaşam biçimi için öze ilişkin anlam taşımaz: İlk dönemlerdekapitalizmin gelişimini etkileyen başka birçok somut dini yaşam içerikleri ol-muştur ve sınırlı bir öiçüde hâlâ olmaktadır.Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu 75Lutherci anlamda yalın "meslek" düşüncesi —bu tek başınaburada belirlenecek—32 şimdiye kadar görebildiğimiz kadarıyla,her açıdan bizim aradığımız şey için sorunsal bir alandır. Bu-nunla söylenmek istenen, dini yaşamın yeni düzeninin Lutherci

biçiminin de bizim araştırmamızın nesneleri için pratik bir an-lam taşımaması değildir. Tam tersi doğru. Bu özellik açıkça do-laysız olarak Luther ve kilisesinin dünyevi meslek ile ilgili tu-tumlarından çıkarsanamaz ve Protestanlığın başka biçimlerindeolduğu kadar, bütünüyle kolay kavranılamaz. Pratik yaşam iledini çıkış noktalarının ilişkisinin Luthercilikte olduğundan dahakolay araştınlabileceği biçimleri incelemek bizim için iyi olur.Kalvinizmin ve Protestan tarikatlarının kapitalizmin gelişme ta-rihi içindeki belirgin rollerinden daha önce söz edilmişti. Luthernasıl Zwingli'de "başka bir ruh"un yaşadığını gördüyse ruhsaltakipçileri de aynı şeyi Kalvinizmde buldular. Ve haklı olarak Ka-toliklik Kalvinizmi hep tek karşıtı olarak ele alagelmiştir. Herşeyden önce bunun yalın siyasal temelleri vardır: ReformLuther'in tümüyle kişisel dini gelişiminden ayrı düşünülemeye-ceği ve ruhsal kalıcılığı onun kişiliğinden etkilendiği gibi, onuneseri de Kalvinizm olmadan kalıcı olamazdı. Fakat yine de Kato-liklerin ve Lutherciliğin bu ortak nefretinin nedeni Kalvinizminahlaki özelliğinde yatar. Katoliklikte olduğu gibi Luthercilikte dedini yaşam ve dünyevi işler arasında tümüyle farklı bir ilişki ol-duğu, zaten üstünkörü bir bakışla bile görülebilir. Hatta, dinimotiflerin kullanıldığı edebiyatta da ortaya çıkar. Örneğin, İlâhiKomedya'da., cennetteki şairin isteksiz görünüşü içinde tanrınıngizlerini söylemeyi reddettiği son bölümü alın ve bunu"Püritenizmin İlahi Komedyası" olarak adlandınlagelen şiirinson kısmı ile karşılaştırın. Milton, cennetten kovuluşu tasvir et-tikten sonra, Paradise Loştun son şarkısını şöyle bitirir:32 Bunlar, Luther ile ilgili değinilerin tek amacı olduğu için, bir ön tasarı ile sınır-landırıyorum; doğal olarak Luther'i değerlendirmek için yeterli değildirler.76 /. Sorun"Geri dönüp baktıklarında, bütün doğu yakasını gördülerCennetin, kısa süre önce mutlu yuvalarıyken,Şimdi o alev alev yangınla örtülü; kapısındaKorkunç yüzler yığılmış, yanan kollar bacaklar.Biraz gözyaşı döktüler, doğal olarak, ama sildiler hemen:Önlerindeydi şimdi bütün dünya, seçmek içinDinlenecekleri yeri, Takdiri İlahi de kılavuzları."Bundan biraz önce de Mikail Adem'e şöyle demiştir:..."YalnızcaEylem kat sorumlu bilgine; inanç kat;Erdem, sabır, ölçülülük kat; ve kat sevgiyi,Adı iyilikseverlik olan, bütün ötekilerinRuhu: o zaman yanıp yıkılmazsınBu cenneti bıraktığına, sahip olursunKendi içindeki cennete, çok daha mutlu."Püritenliğin ciddi bir biçimde dünyaya açıklığının bu güçlüdile gelişinin, yani dünyevi yaşamın ödev olarak değerlendiril-mesinin, bir Ortaçağ şairinin ağzından çıkamayacağını herkeshemen anlar. Ama Lutherciliğe olduğu kadar Luther'in ve PaulGerhard'ın şarkılarına da o kadar yabancıdır. Şimdi, bu belirsizduygunun yerine burada uygun mantıki bir biçim bulmak ve bufarkın içsel temelini soruşturmak gerekir. "Ulusal özellik" ara-mak, yalnızca bilgisizliğin itirafı olmakla kalmaz, bizim duru-mumuzda tümüyle boş bir çabadır. 17. yüzyıl İngiliz insanınatek bir "ulusal özellik" atfetmek, açıkça tarihi bir yanılgı olurdu.

"Şövalye"ler ve "Round Headf* birbirlerini yalnızca iki grup o-larak görmüyorlardı, temelde birbirinden farklı insan türleri o-larak algılıyorlardı ve konuyu dikkatle ele alan herkes onlararound heads: (İng.) İngiltere'de 'aşağı' sınıflar (çev.).Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu 11hak vermek zorundadır.33 Öte yandan, maceraperest İngiliz tüc-carları ile eski Hanseatikler* arasında bir karakter farkı yoktur;ayrıca Ortaçağ'ın sonlarında İngiliz ve Almanlar arasında da, si-yasi tarihlerinden kaynaklanan farklar yoktur.34 İlk önce dini ha-reketlerin gücü —tek başına değil, ama öncelikle— bugün bi-zim gördüğümüz farkları yaratmıştır.33

Eğer buna bağlı olarak, araştırmada eski Protestan ahlakı ileKapitalist ruhun gelişimi arasındaki ilişkiyi göstermek içinKalvinizm eserlerinden, Kalvinizmden ve öteki "Püriten" tarikat-lardan hareket edersek, bundan, umduğumuz gibi, bu dini top-luluğun kurucularından ya da temsilcilerinden birinde bizimburada "kapitalist ruh" olarak adlandırdığımız şeyin uyanışının,herhangi bir anlamda yaşam uğraşısının hedefi olarak görüldü-ğü anlaşılmamalıdır. Dünyevi mallar için uğraşmanın, kendi i-çinde amaç olarak düşünüldüğünde, onlar için ahlaki bir değertaşıdığını pek düşünemeyiz. Ve şunun iyice akılda tutulması ge-rekir; ahlaki reform programı, reformcuların hiçbirinde —kendiaraştırmamız için Menno, George Fox, Wesley gibileri de da-33 Leveller'lerin tarih görüşünü paylaşanlar, bunu rahatlıkla ırk farklılıklarına at-fetme mutluluğuna sahiptirler: I. William (Fatih) ve Normandiyalılann varisle-rine karşı kendilerini Anglo-Sakson birthrightm. (soy hakkı) temsilcileri olarakgörürler. Hiç kimsenin, pleb round heads ("yuvarlak kafalarını")antropometrik anlamda da "yuvarlak kafa" olduklarını düşünmemiş olması,yeteri kadar şaşırtıcıdır.Hanseatikler: Ortaçağ loncalarından kaynaklanan esnaf birlikleri (çev).3" Magna Carta ve büyük savaşların bir sonucu olarak özellikle İngiliz ulusal gu-ruru. Güzel yabancı bir genç kız görüldüğünde She looks like an English gir!("Bir İngiliz kızına benziyor") deyişinin kullanılması 15. yüzyıla kadar geri gi-der.•'' Bu farklar, doğal olarak, İngiltere'de de geçerli olmuştur. ÖzellikleSquirearchy (toprak ağalarının yönetimi) bugüne kadar merry o/d England("mutlu eski İngiltere"nin) temsilcisi olarak kalmıştır ve reformdan bu yanageçen bütün dönem, İngiliz toplumundaki iki öğenin çarpışmasrolarak görü-lebilir.78 /. Sorunhil— bakış açılarının merkezini oluşturmamıştır. Hiçbiri "ahlakikültür" topluluklarının kurucusu ya da hümanist toplumsal re-form girişimlerinin ya da kültür ideallerinin temsilcileri olma-mışlardır. Ruhun kurtuluşu ve yalnızca bu onların yaşamlarınınve eylemlerinin ana noktası idi. Ahlaki hedefleri ve öğretilerininpratik etkileri bu noktada yoğunlaşıyordu. Ve sadece yalın dinigüdünün sonucu idi. Ve biz bu yüzden Reformun kültürel etki-lerinin büyük ölçüde —belki bizim özel bakış açımız için ağırbasan— reformcuların işlerinin önceden görülmeyen ve açıkçaistenmeyen sonuçları olduklarını ve çoğunlukla da kendilerininelde etmek istediklerinden çok uzak ya da tamamen karşıt ol-duklarını kabul etmek zorundayız.Bu çalışma, şüphesiz, iddiasız bir biçimde "düşünce"lerin ta-rihte etkili olduğunu göstermeye bir katkı olabilir. Fakat baştan,yalın düşünsel güdünün böyle bir etkisinin iddia edilmesiyle il-gili ortaya çıkacak yanlış anlamaları önlemek için giriş niteliğin-deki bu tartışmanın sonunda bir kaç değinide bulunmama izinverilebilir.Bu tür çalışmalarda —herşeyden önce açıkça belirtilmeli-

dir— reformun düşünce içeriğinin ister toplumsal-siyasal, isterdini olsun, herhangi bir anlamda değerlendirilmesi söz konusudeğildir. Kendi amacımız için, hep, reformun dini bilince geçici,hatta yapay görünmek zorunda olan yönleri ile ilgilendik. Çün-kü yalnızca, sayısız tarihi olgunun içinde, özellikle gelişmekte o-lan dünyevi çağdaş kültür ağımızın biçimlenmesindeki dini güç-lerin katkısını açıklamaya çalışıyoruz. Bu yüzden de yalnızca bukültürün bilinçli kendine özgü içeriğinin, reformun tarihi ne-denlerine ne kadar atfedilebileceğini araştırıyoruz. Ayrıca, re-formun "gelişim tarihi" açısından "ekonomik yasa"da yer alma-makla kalmayan, bütünüyle hiçbir bakış açısında, herhangi birbiçimde bulunmayan sayısız tarihi koşul, özellikle de yalın siya-sal olaylar, ortaya çıkan yeni kiliselerin ayakta durabilmesi içinProtestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu 79birlikte iş görmek zorundaydılar. Fakat öte yandan da "kapitalistruh"un (bu sözcüğün hep burada kullanılan geçici anlamında)yalnızca reformun belirli etkileri sonunda ortaya çıkabileceği yada kapitalizmin ekonomik bir sistem olarak reformun ürünü ol-duğu yollu saçma bir öğretiye dayanan bir tez36 savunulmaya-cak. Önemli kapitalist işletme biçimlerinin reformdan çok dahaeski olması, böyle bir savı çürütmek için yeterlidir. Tersine,"ruh"un dünyadaki niteliksel biçimlenmesinde ve niceliksel bü-yümesinde dini güçlerin etkisinin olup olmadığı ya da ne dere-ceye kadar olduğu ve kapitalist temelden kaynaklanan kültürünhangi somut yanının buna dayandırıiabileceğinin belirlenmesigerekir. Toplumsal ve siyasal örgüt biçimlerinin maddi temelleriile reformist kültür döneminin ruhsal içeriği arasında karşılıklıetki olduğu yollu büyük karıştırma göz önüne alındığında, an-cak dini inançların bilinçli biçimleri ile meslek ahlakı arasındahangi noktalarda ilişki olduğunu araştırarak ilerleyebiliriz. Aynızamanda, dini hareketin bu ilişkiler içinde, maddi kültürün ge-lişimini etkileme biçimi ve genel yönü olanaklı olduğu ölçüdeaçıklanacak. Ancak bu belirlendikten sonra çağdaş kültür içeri-ğinin tarihi gelişiminin hangi ölçüde dini güdülere, hangi ölçü-de başka güdülere atfedilebileceğini değerlendirmek için araş-tırma yapılabilir.36 Yeteri kadar açık olan ve olduğu gibi değişmeden kalan bu ve ilerdekideğinil ere rağmen, birçok kereler bu yüzden suçlanmış imdir.

II. BölümAsketik Protestanlığın Meslek Ahlâkı1. DÜNYEVİ ASKETİZMİN* DİNİ TEMELLERİAsketik Protestanlığın (sözcüğün burada kullanılan anlamın-da) belli başlı dört tarihi taşıyıcısı vardır: 1. Batı Avrupa'nın anabölgelerinde; özellikle 17. yüzyıl boyunca sahip olduğu biçimiy-le Kalvinizm; 2. Pietizm; 3. Methodizm; 4. Baptist" hareketin-den doğan tarikatlar.1 Bu hareketlerden hiçbiri birbirinden mut-lak bir biçimde ayrılmamıştır, birbirine karşıt da değildir ve ayrı-ca asketik özellik taşımayan reform kiliselerinden de çok kesinayrımları yoktur. Methodizm, ilk önce, 18. yüzyılın ortalarındaİngiliz devlet kilisesi içinde ortaya çıkmıştır. Kurucularının niye-ti, eski kilisenin içinde asketik ruhun yeni bir uyanışı olarak yenibir kilise kurmak değildi; gelişimi süresinde de özellikle Ameri-ka'ya uzanışında, Anglikan kilisesinden ayrılmıştı.Pietizm, Kalvinizm temeline dayalı olarak ilk önce İngilte-re'de ve özellikle de Hollanda'da gelişmiş, Ortodoksluk ile belliAsketizm. Dinde, "ruhun kurtuluşu"nu "dünya nimederi"nden uzaklaşarak,kendini "ilahi amaçlara vakfederek" arayan görüş; "Münzevilik" (çev.).Baptizm: "Vaftiz" yoluyla "arınma" temelli Protestan inancı benimsemiş mez-hep (çev).

Kısa bir süre içinde önemini yitirdiği için Zwinglianizmi ayrıca ele almıyoruz.İlahi takdirin dogmalarını ve "dünyevi asketizmi" reddetmesiyle dogmatik ö-zelliği ortaya çıkan "Armanianizm" bir tarikat olarak Hollanda'da (ve AmerikaBirleşik Devletleri'nde) gelişmişti. Dogmatik açıdan Anglikan Kilisesini veMetodist mezhepleri andırır. -82 2. Asketik Protestanlığın Meslek Ahlâkıbelirsiz bir bağlantısı olmuş ve Spener'in etkisiyle 17. yüzyılınsonlarına doğru (kısmen dogmatik bir temele dayanarak)Lutherciliğe kaymıştır. Kilisenin içinde bir hareket olarak kalmışve yalnız Zinzendorf a bağlı olarak Hussit ve Kalvinlst etki altın-da Orta Çekoslovakya kardeş birliklerinin gösterdiği doğrultuda{Herrnhuter)', Metodizm gibi, kendi isteği dışında özel bir türtarikat kurmaya zorlanmıştır. Kalvinizm ve Baptizm gelişimleri-nin başında birbirlerinden kesin bir biçimde ayrılıyorlardı, fakat17. yüzyıl sonlarındaki Baptizm ile aralarında yakın bir ilişki ku-rulmuştu. Yüzyılın başlarında İngiltere ve Hollanda'daki bağım-sız tarikatlarda bu geçiş yavaş yavaş olmuştur. Pietizmde görül-düğü gibi, Lutherciliğe geçiş de yavaş yavaş olmuştur ve aynıdurum, Kalvinizm ile dış özellikleri ve en koyu taraftarlarınınruhu Katolikliğe daha yakın olan Anglikan kilisesi içinde de ge-çerlidir. Sözcük olarak bir çok anlama gelebilen ve en geniş an-lamında "Püritenizm" olarak adlandırılan asketik hareketin yan-daşları ve özellikle en koyu savunucuları, Anglikanizmin temel-lerine saldırmışlardır2 ama burada da bu karşıtlık savaş içindeyavaş yavaş artmıştır. Ve eğer bizi şimdi burada ilgilendirmeyenyönetim ve örgüt ile ilgili soruları bir kenara bırakırsak, olgula-rın aynı kaldığı görülür. İlâhi takdir ve haklılık öğretisiyle ilgili o-lanlar gibi, en önemli dogmatik farklar en karmaşık biçimdebirbirlerine girmiş ve daha 17. yüzyıl başlarında kilise cemaatle-rinin desteklenmesini düzenli olarak, ama yine de bazı istisna-larla engellemiştir. Ve her şeyden önemlisi: Bizim için önemli o-lan ahlâki yaşam biçimi görünüşleri, yukarda sözü edilen dönHerrnhuter: Herrnhut kentinin "kardeşler birliği"; bir tür esnaf birliği (çev.).• Biz "Püritenizm" deyimini kullandığımız zaman 1.7. yüzyılda kazandığı popü-ler anlamı içinde ele alıyoruz. Bu da şu demektir: Hollanda ve İngiltere'de ki-lise yönetim programı ve dogmaların farkını gözetmeyen asketik eğilimli dinihareket, "Bağımsızları", Kongregalistleri, Baptistleri, Mennonitleri ve Quaker-leri içine alır.Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu 83kaynaktan birinden ya da onların birkaçının bileşiminden doğanfarklı mezheplerin yandaşlarında görülebilir. Benzer ahlâki ey-lem ilkelerinin farklı dogmatik temellere oturtulabileceğini gö-receğiz. Ayrıca ruhbanlık hizmetinde belirli etkileri olan edebiyardım malzemeleri, hepsinden önemlisi, farklı mezheplere gö-re ahlâk derlemeleri, zaman içinde birbirlerini etkilemişlerdir vegerçek yaşam biçimlerindeki farklara rağmen aralarında büyükbenzerlikler görülmüştür. Neredeyse sanki hem dogmatik te-melleri, hem de ahlâk kuramını tümüyle hiçe sayarak belirlene-bildiği kadarıyla yalın ahlâki gerçeklikte kalacakmışız gibi görü-lebilir. Ama bu doğru değildir. Asketik ahlakın birbirine karışmışfarklı dogmatik kökleri, korkunç mücadelelerden sonra şüphe-siz yok olmuştur. Fakat dogmalarla olan doğal bağlantı, yalnızdaha sonraki "dogmatik olmayan" ahlakta güçlü izler bırakmaklakalmaz; o ahlakın, zamanın en tinsel kişilerini mutlak olarakyöneten öte dünya düşüncesi ile bağlantısını anlamayı, yalnızcadoğal düşünce içeriğinin bilgisi öğretebilir. O sıralarda onun

her şeyi aşan gücü olmayan, gerçek yaşamı ciddi bir biçimde et-kileyen ahlaki yenilenme hiçbir şekilde ortaya çıkamazdı. Çünküdoğal olarak, zamanın ahlak derlemelerinde kuramsal ve resmiolarak okutulan —bunun, kilise kültürü, ruhun kurtuluşu vedini telkinlerin etkisiyle pratik bir anlamı olduğu kesinse de—bizi ilgilendirmiyor,3 biz çok başka bir şeyle ilgileniyoruz: Diniinanç ve dini yaşam pratiğinin yarattığı ve yaşam biçimini yön-lendiren ve bireyi sıkı sıkı orada tutan psikolojik güdüyü araştı-rıyoruz. Fakat bu güdüler, büyük ölçüde, dini inanç tasarımları-nın özelliklerinden de doğmuştur. O zamanın insanı, bir ölçü-de, bağlantılarına pratik-dini bilgi ile baktığımızda ancak kendiBu, bu soruların tartışılmasında çok kötü anlaşılmıştır. Özellikle Sombart, amaBrentano da ahlakçılardan (çoğunlukla da benden öğrendikleri), hangisininpsikolojik etkileri olan kutsal onaylar tarafından desteklendiklerini sormadan,yaşam kurallarının kodifikasyonu olarak söz ederler.84 2. Asketik Protestanlığın Meslek Ahlâkıaçılarından anlaşılabilen görünüşteki soyut dogmalar üzerinedüşünüyorlardı. Dogmatik bir gözlemden4 geçen yolun teolojikyapıya sahip olmayan okura sıkıcı gelmesi kadar, sahip olana daaceleci ve yapay gözükmesi o kadar kaçınılmazdır. Ancak dinidüşünceleri, tarihi gerçeklikte çok seyrek rastlanan bir "idealtip" bütünlüğü içinde göstererek, ilerleyebiliriz. Çünkü tarihihakikat içinde kesin sınırlar çizmenin olanaksızlığı yüzünden,ancak onlann en uyumlu biçimlerini araştırarak özel etkilerinigörmeyi umabiliriz.Kapitalizmin en fazla geliştiği Hollanda, İngiltere, Fransa gibikültür düzeyi yüksek ülkelerde 16. ve 17. yüzyıllarda büyük si-yasal ve kültürel savaşımlar veren ve bu yüzden de öncelikle elealacağımız inanç,' Kalvinizmdir. O dönemde, özgün sayılan vegenelde bugün de geçerli olan dogması ilahi takdir öğretişidir.Bunun reform kilisesinin en temel dogması ya da yalnızca bir"ek" olduğu konusunda anlaşmazlıklar vardı. Tarihi bir görünü-şün özü ile ilgili yargı, özellikle yalnız ilginç olanı ya da yalnızdeğerli olanı ima ettiği zaman ya değer yargısıdır —ve inançyargısı—, ya da başka tarihi olaylar zincirine etkilerinden dolayıBu taslağın, saf dogmatik alanla ilgilendiği, kilise ve dogma tarihi edebiyatınındile getirilişinde "ikinci el"e dayandığı ve hiçbir biçimde "özgünlük" iddiasıolmadığını vurgulama gereğini duymuyorum. Doğal olarak, Reform tarihininkaynaklarını araştırma olanaklarını denedim. Ama yıllardır biriken teolojik ça-lışmaların yoğunluğunu ve ince anlamını hesaba katmayı istememek, bununyerine —kaçınılmazcasına— kaynağa yöneltilmeye izin verme, gerçekten, birhaddini bilmezlik olur. Taslağın zorunlu kısalığının yanlış ifadelere yol açma-yacağını ve en azından olgusal yanlış anlamaları önleyebilmeyi umarım. Bu a-çıklamalar, teolojik edebiyata aşina olanlara, bizim için önemli olan bakış açı-larından bazı katkılarda bulunabilir —örneğin, asketizmin ussal yapısı ve bu-nun çağdaş 'Yaşam biçimi" içindeki anlamı, teolojik yazarlarca ele alınmamış-tır.İlerdeki açıklamalarda, öncelikle asketik eğilimin, kökeni, geçmişi ve gelişimtarihi ile değil, tam gelişmiş halinde bize verilen düşünce içeriği ile ilgileniyo-ruz.Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu 85nedensel özellik ima edebilir: O zaman tarihi isnat yargıları sözkonusudur. Burada olduğu gibi, bu en son görüş açısından yolaçıkılırsa ve kültür tarihi açısından dogmanın etkilerinin önemisorulursa, o zaman bunun değeri yüksek olmalıdır.6 Oldenbarn-

evelt'in önderliğini yaptığı kültür savaşımı bu dogmanın karşı-sında yıkılmıştır. Krallık ile dogmatik açıdan Püritenler arasın-daki farklılaşmayla —hatta bu öğreti üzerinde de— I. Jakob'unegemenliği altındaki İngiliz kilisesindeki bölünme Kalvinizm'ekarşı en önemli siyasal tehlike olarak görülmüş ve resmi olaraksavaş açılmıştır. Özellikle Dordsecht ve Westminster gibi 17.yüzyılın büyük Kilise Meclisleri, diğer daha küçük meclislerlebirlikte Püritenizmin yükselişini kilise yasaları sınırlan içinde elealmayı amaç edinmişlerdi. "Ecclesia. militans"ın sayısız kahra-manına destek vermişler ve 18. ve 19. yüzyıllarda kilisedeki bö-lünmeleri öngörüp, büyük yeni uyanışların savaş çığlıklarını o-luşturmuşlardır. Buna bakmadan geçemeyiz ve içeriğini de —bugün her okumuş insan tarafından bilindiği varsayılamayacağı-na göre— ilk elden bu açıdan hem bağımsız hem de Baptist i-man ikrarı tarafından açıkça tekrarlanmış olan 1647'deki "West-minster Confession"daki cümlelerden öğrenebiliriz:IX. Bölüm (Özgür İrade Üzerine), No. 3: İnsan günahkârlıkdurumuna düşmesiyle, kurtuluşa ulaşmasını sağlayacak ruhsalbir iyiyi elde edebilecek her türlü irade kabiliyetini de tümüyleyitirmiştir. Öyle ki, doğal durumundaki bir insanın, bu İyi'dentümüyle uzak olarak, günaha bulanmış haliyle, kendi gücüylekendini değiştirmesi ya da kendini bu İyi'ye hazırlamaması kabildeğildir. Önümüzdeki tartışmada, kişisel olarak Calvin'in görüşlerini değil, Kalvinizmi16. yüzyılın sonlan ile 17. yüzyılda çok büyük etkisinin olduğu ve kapitalistkültürün taşıyıcıları olan bölgelerde ele aldık. Saf Kalvinizm egemen olmadığıiçin Almanya tamamen bir kenara bırakılmıştır. Doğal olarak, "reform" geçir-miş olma "Kalvinizm" ile özdeş değildir,ecclesia militans: (Lat.) "savaşçı kilise (cemaat)" (çev.).86 2. Asketik Protestanlığın Meslek AhlâkıIII. Bölüm (Tanrı'nın Ebedi Buyruğu Üzerine), No. 3: Tan-rı'nın buyruğuyla, O'nun şanı ortaya çıksın diye, bazı insanlar vemeleklere sonsuz hayat verilmiş, ötekilere de sonsuz ölüm ya-zılmıştır.No. 5: İnsanlığın hayat verilen bölümünü, Tanrı dünyanınkurulmasından önce belirlemiştir, ebedi ve değişmez amacıylave gizli niyetinin ve iradesinin keyfine göre, İsa'ya sonsuz şanbahsetmiştir. Bunu yaparken de, yalnızca özgür inayetinden vesevgisinden hareket etmiş, hiçbir inanç ya da iyi işler öngörü-sünde bulunmadan, ya da bunlarda sebatlı olunacağını öngör-meden yapmış, yaratığında koşul ya da neden olarak bulunanbir şeyden dolayı değil, hepsini kendi şanlı inayeti için yapmış-tır.No. 7: İnsanlığın geri kalan bölümünü Tanrı, merhametinibahşetmeye ya da alıkoymaya karar vermesini sağlayan iradesi-nin sual edilemez niyetiyle yaratıkları üzerindeki egemen gücü-nün şanı için, öyle hoşuna gittiğinden, onları günahları için şe-refsizliğe ve gazaba çarptırmış, şanlı adaletini göstermiştir.X. Bölüm (Etkin Meslek), No. 1: Tanrı'nın hayat bahşettiğibütün insanları ve yalnızca onları, tayin ve kabul edilme zamanıgelince, Tanrı sözü ve ruhuyla (doğal olarak içinde bulunduklarıgünah ve ölüm durumundan çıkaran) çağırır- onlann taş yürek-lerini alır, etten bir yürek verir, iradelerini yeniler ve her şeyekadir gücüyle onları iyinin yoluna sokar-V. Bölüm (İlahi Takdir Üzerine), No. 6: Tanrı'nın âdil biryargıç gibi eski günahlarından dolayı körleştirdiği ve katılaştır-dığı kötü ve tanrısız insanlardan, Tanrı yalnızca inayetini alı-koymakla kalmaz (ki bunu onlara verseydi, zihinlerinde aydın-lanırlar ve yüreklerinde değişirlerdi), bazen onlann ellerinde o-

lan nimetleri de alır ve onları günahlarına uygun bir yozluğa so-kar ve kendi şehvetlerine teslim eder onları, dünyanın ayartıla-rına ve Şeytan'ın gücüne bırakır; böylelikle de öyle olur ki, Tan-Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu 87rı'nın başkalarını yumuşatmak için kullandığı araçlarla bile onlarkendi kendilerine katılaşırlar."Cehenneme gidebilirim, ama böyle bir tanrı, hiçbir zamanbenim saygımı kazanamaz". Bu, Milton'un öğreti ile ilgili ünlüyargısıdır. Fakat bizi burada ilgilendiren bir değerlendirme de-ğil, dogmanın tarihi konumudur. Kısaca, bu öğretinin nasıl or-taya çıktığı ve Kalvinist teolojide hangi düşünce bağlantılarınauyum sağladığı sorusunda biraz durabiliriz. Ona ulaşabilen ola-naklı iki yol vardır. Dini kurtuluş duygusu olgusu, Augustinus'-tan beri Hıristiyanlık tarihinde hep yeniden görüldüğü gibi, dı-şarıda kalan her şeyin nesnel bir gücün etkisi ile olduğu ve hiçde kişisel değerlere borçlu olunmadığı duygusu ile yüce mü-minlerin en etkin ve en duygulu olanları ile birleşmiştir. Suçduygusunun büyük sıkıntısını gideren iç rahatlığının verdiği gü-venin yarattığı güçlü ruh hali, görünüşe göre, bu büyük mümin-leri aşıp geçer ve bu duyulmamış kutsal bağışın ortaya çıkışının,herhangi bir biçimde kendi etkilerine de borçlu olabileceği yada inançlarının ve istemelerinin çabasına ya da niteliğine bağlıolabileceği konusunda bütün tasarım olanaklarını yok eder. Di-ni yaratıcılığın doruk noktasında "Freiheit eines Christenmen-schen"i (Bir Hıristiyanın Özgürlüğü) yazabilen Luther için dedini kutsallığının tek, mutlak ve sonsuz kaynağı tanrının "gizlibuyruğu" idi. Daha sonra biçimsel bile olsa, ondan vazgeçmedi—fakat bu düşünce onda ana bir konum kazanamadığı gibi,Luther sorumlu kilise politikacısı olarak "gerçek politika"ya zor-landıkça, hep daha arka plana atıldı. Melanchton Ausburg İtiraf-namesi'ndeki "tehlikeli ve karanlık" öğretiyi kabul etmekten a-çıkça sakınmıştır ve kutsallığın kaybedilebileceği, ancak tövbe-kar alçak gönüllülük ve tanrının sözüne ve kutsal ayine inançlıgüven ile yeniden kazanılabileceği, Lutherciliğin kilise babalaniçin kesin bir inanç öğesi idi. Calvin'in dogmatik hasımlarıylayaptığı tartışmalar boyunca öğretinin öneminin farkedilir dere-88 2. Asketik Protestanlığın Meslek Ahlâkıcede artması ile süreç tam tersi bir biçimde ortaya çıkıyordu.Öğreti ilk kez "Institutio"sunun (1543) 3- basımında tam olarakaçığa çıktı ve ölümünden sonra, Dordrecht ve Westminster Kili-se Meclislerinin son vermeye çalıştıktan büyük kültür savaşındaönemli konumunu kazandı. Calvin'de, decretum horribileLuther'deki gibi deneyimle değil, düşünülerek, akıl yürütülerekediniliyordu ve bu yüzden de önemi, dini ilginin insanlar yerineyalnızca tanrıya yönelmesi doğrultusundaki düşüncenin yoğun-luğu ile artıyordu. Tann insanlar için varolmamıştır, insanlartanrının isteği ile varolmuşlardır ve olan biten her şey —insanların yalnız çok azının sonsuz mutluluğa çağrıldığı, Calviniçin şüpheye yer vermeyen bir olgudur— tanrı yüceliğinin kendişanına ulaşma amacına araç olarak ancak anlam kazanabilir. O-nun egemen buyruğuna dünyevi "adalet" ölçülerini uygulamaksaçma olur ve bu onun yüceliğini zedeler, o ve yalnız o özgür-dür, yani hiçbir yasaya bağımlı değildir ve buyruğu, ancak o bi-zim de pay almamızı uygun gördüğü zaman anlaşılabilir ve bili-

nebilirdir. Ancak, ebedi hakikati dile getiren bu parçacıklara gü-venebiliriz; diğer her şey —bireysel kaderimizin anlamı— araş-tırılması hem olanaksız hem de küstahlık olan karanlık gizlerdesaklıdır. Kötülerin bunu hak etmedikleri için şikayet etmek is-temeleri hayvanların insan olarak doğmadıkları için dertlenme-leri ile aynı şey olurdu. Çünkü bütün yaratıklar bir uçurumlatanrıdan aynlmışlardır ve tanrı onlara yüceliğin şanını başka birbiçimde buyurmadıkça da ebedi ölümü ondan hak ederler. Tekbildiğimiz, insanların bir kısmının kurtulacağı, diğerlerininbelalanmış olarak kalacağıdır. İnsani hüner ya da suçun bu ka-deri belirlemede payı olduğunu fark etmek, tannnın ebediyet-ten bu yana değişmeyen mutlak özgür buyruğunun insani etki-ler ile değişikliğe uğradığını varsaymak olur: Olanaksız bir dü-decretum horribile: (Lat.) "korkunç karar"; tanrının laneti anlamında, (çev.)Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu 89şünce. Yeni Ahitteki insani anlayıştan kaynaklanan ve bir kadı-nın kaybettiği parayı bulunca sevinmesi gibi, bir suçlunun ne-damet getirmesine sevinen "Gökteki Baba" anlayışı, burada(insani anlayışın ötesinde) ebediyetten bu yana anlaşılamayanbuyruğu, bireylerin kaderini belirleyen ve bütün evrendeki enküçük yaratıkları düzenleyen insani anlayışın ötesinde aşkın birvarlık haline gelir. Tanrının buyruğu değişmez olduğuna göre,inayeti de lütfettikleri için vazgeçilmez, inkâr ettikleri için de e-rişilemezdir.Bu öğretinin gayri insaniliğine karşın yüce sonuçlarına ken-dini adayan bir neslin ruh hali üzerinde şöyle bir sonucu olmuş-tur: Tek bireylerin takdir edilmeyen bir iç yalnızlığı. Reform dö-neminde, insanların yaşamlarındaki en önemli şey ebedi kurtu-luş idi. İnsanlar ebediyetten belirlenmiş kaderlerini karşılamakiçin, kendi yollarını tek başlarına katetmek zorundaydılar. Kimseonlara yardım edemezdi. Hiçbir vaiz de: Çünkü ancak seçilmişolan tannnn sözünü ruhunda duyabilir. Hiçbir kutsal ayin de:Çünkü ayinler tanrı tarafından, kendi şanını arttırmak için dü-zenlenmiştir ve bu yüzden de mutlak ihlâl olunamazlık içindekorunurlar ve tanrının inayetini elde etmek için araç olamazlar,yalnızca öznel olarak inancın externa subsidia' sına araç olabilir-ler. Hiçbir kilise de: Çünkü extra ecclesiam nulla salus' cümlesihakiki kiliseden uzak kalanın hiçbir zaman tanrı tarafından se-çilmiş olanlara ait olamayacağı anlamına gelir fakat bunlar(tanrının gazabına uğrayanlar da) dış kiliseye ait olurlar, onlarbu kiliseye ait olmalıdırlar ve onun eğitimi altına girmelidirler,bu yolla kurtulmak için değil —bu olanaksızdır— (fakat) onlarda tanrının şanı için onun buyruğunun korunmasına zorlanma-lıdırlar. Ve nihayet hiçbir Tanrı da: Çünkü İsa da yalnızca seçil-mişler için ölmüştür ve Tanrı onlar için, onun şehadetini ebedi-extena subsidia: (Lat.): dışsal destek (çev.).extxa ecclesiam nulla salus: (Lat.) "kilisenin dışında kurtuluş yok(tur)" (çev.).90 2. Asketik Protestanlığın Meslek Ahlâkıyetten buyurmuştur. Kilise ve ayinlerin yardımıyla kurtuluşa u-laşmayı reddetme (Luthercilikte en son sonuçlarına ulaşmıştı)Katoliklikle aralarındaki kesin farktı. Eski Yahudi peygamberleriile başlayan ve Hellenist bilimsel düşünce ile işbirliği içinde,kurtuluşa ulaştıracak bütün sihirli araçları batıl inanç ve günaholarak reddeden ve dünyayı temizleme olarak bilinen dinsel ta-rih süreci burada sonuca ulaştı.7 Gerçek Püriten, mezarda biledini törenle ilgili her işareti reddetti ve "batıl inanç", büyü ve a-yin ile kurtuluşa ulaşılacağı inancının ortaya çıkmaması için enyakınlarını şarkısız ve ilahisiz gömdü. Tanrının ilahi gücüne u-

laşmalarını reddettikleri insanlar için, büyüsel bir araç olmadığıgibi, başka herhangi bir araç da yoktu. Tanrının mutlak uzaklığı,yaratıklara ait olan her şeyin değersizliği katı öğretisi ile ilişkiliolarak, insanın bu iç yalnızlığı bir yanda, kültür ve öznel dinsel-lik içinde Püritenizmin bütün duyusal-duygusal öğelere karşımutlak olumsuz konumunu içerir —çünkü onlar kurtuluş içinyararsızdır ve duygusal görüntüleri ve yaratıkların taptığı batıl i-nançları arttırırlar— ve bununla da duyusal kültürü temeldentümüyle önlerler. Fakat öte yandan, Püriten geçmişi olan ulusla-rın "ulusal özellik'lerinde ve kurumlarında bugün de etkili olanve daha sonra "aydınlanma"nın insanlara baktığı farklı gözlük-lerle8 çarpıcı bir karşıtlığı olan bireyciliğin köklerinden birini o-luşturur.9 Bu ilahi takdir öğretisinin izlerini, bizim ilgilendiğimizİçerik olarak yakın olduğu Mısır ve Babil ahlakları ile karşılaştırıldığında eskiİsrail ahlakının özel durumu ve peygamberler çağından itibaren gelişimi, ora-da gösterildiği gibi, tamamen şu temel olguya dayanır: ayinlerde, yapılan bü-yünün kutsallığa götüren yol olarak kabul edilmemesi."Bireycilik" ifadesi düşünülemeyecek bir heterojenliği içerir. Burada ne anla-şıldığı, umarım ilerki tartışmalarda açıklığa kavuşur. Sözcüğe başka bir anlamatfederek, Lutherciliğe "bireyci" denilmiştir, çünkü yaşamı asketik kurallar al-tına sokmaz.Aynı şekilde, —doğal olarak çok katı olmayarak— daha sonraki Katolik öğretiile de karşıtlık içindedir. Öte yandan Pascal'ın derin, aynı zamanda ilahi takdirProtestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu 91dönem içinde, yaşam biçimlerinin ve yaşam görüşlerinin anagörünüşlerinde açıkça buluruz; hatta, değerinin, dogma olarakazaldığı yerde de: bu öğreti, bizim burada ele aldığımız başkaher şeyi dışarıda bırakan Tanrı güveninin en uç biçimidir. Örne-ğin, çarpıcı derecede sık tekrar edilen uyarılarda, özellikle deİngiliz Püriten edebiyatında insanlar-arası yardım ve arkadaşlığagüvensizlik görülür. Sevimli Baxter'in kendisi, en yakın arkadaşabile güvenmemeyi öğütler ve Bayly doğrudan doğruya kimseyegüvenmemeyi ve kimse ile uyuşmamayı tavsiye eder: Yalnız tan-rıya güvenilir. Luthercilik ile çok belirgin bir karşıtlık içinde, buyaşam tutumu Kalvinizmin iyice geliştiği yerlerde, Calvin'inkendisinin olanaklı kutsal anlam kaymaları açısından tereddüt-leri olduğu ve sessizce kaybolan özel itiraf ile de ilişkiliydi: Buçok önemli bir olaydı. Bu öncelikle dinselliğin etki biçiminin birsimgesidir. Sonra, onların ahlak tutumlarının psikolojik gelişimgüdüsüdür. Duygusal suç bilincine duyulan sürekli tepkiye yar-dımcı olan araçlar ortadan kaldırılmıştır. Günlük ahlaki eylemle-rin sonuçlarından daha sonra söz edilecek. Fakat insanın geneldini durumunun sonuçlan ortada. Kurtuluş için hakiki kiliseyeait olma zorunluluğu yüzünden,10 Kalvinizmin tanrısı ile ilişkisiderin bir yalnızlığa sürüklenmiştir. Bu özel havanın etkilerinihissettirmek isteyen, Püriten edebiyatının en çok okunan kita-bını, Bünyan'ın Pilgrims Progress'im okumalıdır; "yıkıntılar ken-ti"nde kaldığı bilincine ulaştıktan sonra ve göksel kente hac çağ-rısı karşısında yola çıkmak için acele eden "Hıristiyan"ın tutu-öğretisine dayanan pesimizmi Jansenist kökenlidir ve bunun sonucu olandünyadan kaçış bireyciliği hiçbir biçimde resmi Katolik görüş ile bağdaşmaz.10 Tam da bu bileşim, Kalvinist toplumsal örgütlenmenin psikolojik temelini e-leştirmek için çok önemlidir. Bütün hepsi tinsel "amaç" ya da "ussal değer"güdülerine dayanırlar. Birey, "duygusal" olarak onlara hiçbir zaman ulaşamaz."Tanrının şanı" ve insanın kendi kutsallığı, her zaman "bilinç duvarı"nın öte-sindedir. Bu, Püriten geçmişi olan halkların toplumsal örgütlerinin, bugün bi-le, özel niteliklerini betimler.

92 2. Asketik Protestanlığın Meslek Ahlâkıraunun tarifidir bu. Kadın ve çocuklar onun peşini bırakmazlarfakat kulaklarını parmaklarıyla tıkayıp "life, eternal lifd'* diyebağırarak kendini kırlara atar ve hapiste yazan ve orada, inananbir dünyanın onayını bulan, temelde yalnız kendi ruh hali ile il-gilenen, yalnız kendi kurtuluşunu düşünen inançlı Püriteni,Gottfried Keller'in Gerechte Kammacheı1ini (Hakkaniyetli Ta-rakçı) anımsatan ve yolda yoldaşları ile sürdürdüğü dinsel heye-canla dolu konuşmalarla kendini ifade eden tenekecinin yalınduygusu kadar kurnazca yazılmış olamaz. Önce kendisi kurtul-duktan sonra ailesinin de yanında olmasının iyi olacağı düşün-cesi ortaya çıkar. Dellinger'in bize tarif ettiği gibi Alfons VonLiguori'de çok canlı hissettiğimiz aynı acı ölüm ve sonrası kor-kusudur; —papa ve aforoza karşı verdikleri savaşlarda—"ülkelerine olan sevgiyi, ruhların kurtuluşu korkusundan dahayüksek" tutan Floransalılar'ın şanını anlatan Machiaveüi'nin de-ğindiği gururlu bu dünyalılık ruhundan fersah fersah uzaktır.Richard Wagner'in, ölüm mücadelesinden önce Siegmund'asöylettiği duygulardan ise iyice uzaktır: "Selamın üzerime olsunWotan, kutsa beni Walhalla- Ama sözünü bile etme banaWalhalla'nın kırık dökük zevklerinden". Yalnız doğal olarak,Bünyan'da ve Liguori'de bu korkunun etkilen farklıdır: Aynıkorku birincisini anlaşılır bir kendini küçültmeye yöneltirken, i-kincisini yaşamla huzursuz ve sürekli bir savaşa sokmuştur. Bufark nereden gelir?Bireyin, dünyanın çevresine tutunduğu dar bağlardan kop-ma eğilimi ile Kalvinizmin toplumsal düzen içindeki şüphe gö-türmeyen üstünlüğü arasında bir bağlantı olabileceği, önce birsır gibi gelebilir. Bu önce çok garip görünse de, Kalvinist inançile bireyin ulaştığı iç yalnızlığın baskısı altındaki Hıristiyan"komşu sevgisi"nin özel biçiminden çıkmıştır. Önceleri dogma-üfe, eternal life: (İng.) yaşam, sonsuz yaşam (çev.).Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu 93tik bir görünüşü olmuştur.11 Dünya, tanrının kendi şanına hiz-met etmek için ve yalnız bunun için belirlenmiştir; seçilmiş Hı-ristiyan, kendi üzerine düştüğü kadarıyla, tanrının buyruğunuyerine getirerek onun şanını arttırmak için belirlenmiştir. Fakattanrı, Hıristiyan'ın toplumsal etkinlikleri olsun ister, çünkü ya-şamın toplumsal biçiminin onun buyruğuna uygun ve ona göredüzenlenmiş olmasını, o amaca uygun olmasını ister. Kalvinistinbu dünyadaki tek toplumsal etkinliği in majorem gloriamDefdir* Bu yüzden bu özellik, çoğunluğun dünyevi yaşamınınhizmetinde duran meslek uğraşısını da içerir. Daha Luther'debile mesleğe dayalı işbölümünün "komşu sevgisi"nden türetil-diğini görmüştük. Fakat onda kesin olmayan, saf yapısal-düşünsel bir başlangıç olarak kalan, Kalvinistlerin ahlak sistem-lerinin belirgin bir özelliği haline gelmiştir. "Komşu sevgisi" yal-nızca tanrının şanına hizmet etmek için kendini açığa çıkarır, ya-ratıklara hizmet edemez —ilk önce lex naturae'nın" verdiğimesleki ödevleri yerine getirmek için açığa çıkar ve ayrıca garip,şeyler— kişiliksiz bir özellik alır: toplumsal evrenimizin ussalbiçimine hizmet eder. Çünkü bu evrenin mükemmel amaçsalbiçimi ve düzeninin İncil'deki açıklamasına ve aynı şekilde do-ğal sezgiye göre açıkça insan cinsinin yaranna hizmet etmek içinbiçimlenmiş olması, bu, kişiliksiz, toplumsal kullanımın hizme-tindeki emeğin tanrının şanını arttıran ve böylece tanrı tarafın-dan istenen emek olmasını sağlar. Theodice~*~ sorununun, dün-yanın ve yaşamın "anlamı" ile ilgili soruların tümüyle dışarıdabırakılması başkalarına zararlı olurken, Püritenler için —tama-1' Dogmatik ve pratik-psikolojik "sonuçlar"ın bağlantısından sık sık söz edilecek.Bu ikisinin özdeş olmadığını söylemeye gerek yok.in majorem gloriam Dei: (Lat.) "Tınrı'nın yüce şanı için" (çev.).

lexnaturae: (Lat.) "doğa yasaları" (çev.).*•*

Theodice: En ünlüsünü Leibniz'in ortaya attığı, düşünsel yolla "tanrıyı haklıçıkarma, doğrulama" görüşü (çev.).94 2. Asketik Protestanlığın Meslek Ahlâkımen başka nedenlerden— ve Yahudiler için de gayet anlaşılırbir durumdu. Ve belirli bir anlamda mistik olmayan bütün Hıris-tiyanlar için de apaçıktı. Bu güç ekonomisine, Kalvinizm tara-fından, aynı doğrultuda işleyen başka bir eğilim eklendi. Birey-leri dini konularda tümüyle kendi başlanna bırakmasına rağmenKalvinizm'de "birey" ve "ahlak" ayrılığı (Sören Kierkegaard'ınanladığı anlamda) yoktur. Kalvinizmin politik ve ekonomik us-sallığının temelini ve anlamını analiz etmenin yeri burası değil.Kalvinist ahlakın yararlı özelliğinin kaynağı burada yatar ve aynışekilde, Kalvinist meslek kavramının önemli özellikleri de bura-dan çıkar. Fakat biz burada, ilahi takdir öğretisini özel bir bi-çimde ele almak üzere bir kez daha geri dönüyoruz.Çünkü bizim için önemli olan sorun öncelikle şudur: Ötedünyanın yalnızca daha önemli olmakla kalmayıp, bir çok ba-kımdan dünyevi yaşamın bütün ilgi alanlarından daha da güve-nilir olduğu bir dönemde, nasıl olmuş da bu öğreti doğmuştur*.İnananların içinde er ya da geç "Ben seçildim mi?" sorusu doğa-caktır ve bütün öteki ilgileri arka plana itilecektir. Ve ben bu se-çimden nasıl emin olabilirim?12 Calvin'in kendisi için bu bir so-run değildi. O kendisini "aracı" olarak görüyordu ve kendi kur-tuluşundan emindi. Buna bağlı olarak bireylerin seçümişlikle-rinden nasıl emin olabilecekleri sorusuna, temelde yalnız şu ya-12 Bu sorunun daha sonraki Lutherciler için, ilahi takdir öğretisinden de ayrı o-larak, Kalvinistler için ifade ettiğinden daha az anlamı vardır. Bunun nedenide, Luthercilerin kendi ruhlarının kurtuluşu ile daha az ilgilenmeleri değildir;asıl neden Lutherci kilisenin gelişimi sırasında bir kurtuluş kurumu özelliğinesahip olarak öne çıkmış olmasıdır. Birey de, böylece kendini onun etkinlikle-rinin bir nesnesi olarak görmüş ve bu kurumda güvenli hissetmiştir. Sorun ilkönce, Pietist hareket tarafından, Luthercilik içinde ortaya atıldı. Cerdduosaluris ["kurtuluş (salâh) güveni", (çev.)] sorusunun kendisi de ayinsel olma-yan kurtuluş dinleri için de, Budizm, Caynacılık gibi, her zaman temel bir öğeolmuştur, bu unutulmamalıdır. Yalın dinsel özelliklerin bütün psikolojik gü-dülerinin kaynağı burasıdır.Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu 95nıtı verir: Tanrının buyruğunun bilgisi ve hakiki inancın sonucuolarak İsa'ya duyulan kalıcı güven ile yetinmek zorundayız. İlkeolarak şu varsayımı reddeder: İnsanlar başkalarının davranışla-rından onların seçilmiş mi yoksa atılmış mı olduklarını anlayabi-lir, bu tanrının gizlerine girmeye çalışan cüretkâr bir araştırma-dır. Bu dünyada seçilmişler ile atılmışlar arasında dış görünüş o-larak bir fark yoktur ve seçilmişlerin bütün nesnel deneyimleri-nin —ludibria spiritus sanctı olarak— "ereksellik"de ısrar edeninanca güven dışında atılmışlar tarafından da yaşanması müm-kündür. Seçilmişler, tanrının görülmeyen kiliseleridir ve öyle dekalırlar. Çok doğal olarak, takipçileri için —Theodor Beza'da—ve hepsinden önce, sıradan insanların büyük bir çoğunluğu içindurum farklıydı. Onlar için kutsanmıştık durumunun fark edil-mesi anlamında certitudo salutis" mutlak bir biçimde çok ö-nemli olmak zorundaydı ve kurtuluş öğretisinin benimsendiğiyerlerde, insanların "seçilmiş"lere ait olduklarını gösteren kesinbir işaretin olup olmadığı sorusu sorulamaz. Bu soru, reform ki-lisesinin temeli üzerinde doğan Pietizmin gelişiminde yalnızcamerkezi bir öneme sahip olmakla kalmamış, belirli bir anlamda,zaman zaman, doğrudan doğruya onun temelini oluşturmuştur.Reform geçirmiş Kutsal Komünyon öğretisinin ve KutsalKomünyon uygulamasının yaygın siyasal ve toplumsal öneminiele alırsak Pietizm dışında, bireylerin kutsanmıştık durumlarınınbelirlenmesinin, örneğin Komünyona yeni katılanların toplum-

sal konumunu belirleyen ana dini törene girmesine izin verilipverilmeyeceği sorusu gibi, bütün 17. yüzyıl boyunca nasıl bir roloynadığı üzerine söyleyeceklerimiz var.Hiç olmazsa ortaya, kişinin kendi kutsanmıştık durumu ileilgili bir soru çıktığında, Calvin'in görüşünde yer alan ve Orto-doks öğretide de hiçbir zaman ilkece biçimsel olarak vazgeçil-ludibria spiritus sancti: (Lat.) "kutsal ruha küfür" (çev.).certitudo salutis: (Lat.) "kurtuluş güveni" (çev.).96 2. Asketik Protestanlığın Meslek Ahlâkımeyen, insan üzerinde kutsallık etkisini yaratan inancın sürmek-te olduğunun, kişinin kendinden kaynaklanan bir kanıtlanma-sında durup kalmak olanaksızdır.Özellikle de, öğreti yüzünden ortaya çıkan acılarla yakındanilgili olan ruhun korunması etkinliği, bunu yerine getiremezdi.Ruhun korunması çeşitli biçimlerde kendini bu zorlukların i-çinde buldu. İlahi takdir yeniden yorumlanmadıkça, yumuşatıl-madıkça ve temelden terk edilmedikçe birbiriyle ilişkili ve ru-hun korunmasıyla ilgili iki öneri olarak ortaya çıkar. Kendini se-çilmiş olarak düşünmek (bir yandan kayıtsız şartsız ödev halinegetirilirken) ve her şüpheyi şeytanın baştan çıkarması olarakreddetmek, kendinden emin olmama, yetersiz inancın sonucuolduğuna göre, kutsallığın yetersiz bir etkisidir. Havarinin, insa-nın kendi çağrılmışlığını "sağlamlaştırması" nasihati, burada,günlük savaşımda seçilmişliğin ve haklılığın nesnel güvenine u-laşmak için bir ödev olarak yorumlanıyor. Luther'in, günahkârmüminlerin kendilerini tanrıya emanet etmeleri halinde kutsal-lığı vaat ettiği aciz günahkârların alçak gönüllülüğü yerine, kapi-talizmin kahramanlık döneminde çelik kadar katı Püriten tüccar-lar arasında ve günümüze kadar tek tek örneklerde gördüğü-müz kendine güvenen "azizler" yetişti. Ve öte yandan, kendinegüveni elde etmek için de en uygun araç olarak yoğun meslekuğraşısı telkin edildi. Ancak bu uğraşı dini şüpheleri uzaklaştırırve kutsanmışlık durumu güvencesini verir.Dünyevi meslek uğraşısının bu başarıyı elde edebilmesinin—denilebilir ki, karşı çıkan dinsel korku duygularının uygun a-racı olmasının— temeli reform kilisesinde yetişen ve Lutherci-liğe karşıtlıkları içinde en açık biçimde inanç yoluyla haklılığa u-laşma öğretisinin yapısında gün ışığına çıkan dini duygularınderinliklerinde yatan özelliklerindendir. Bu farklar Schnecken-burger'in o güzelim ders dizisinde o kadar ince ve bütün değeryargılarını geride bırakan yalın bir nesnellik içinde ele alınır ki,Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu 97daha sonra yer alacak olan kısa gözlemler, temelde onun tarifle-rine bağlanabilir.Lutherci dini bütünlüğün özellikle 17. yüzyıl boyunca geli-şen en yüksek dini yaşantıya ulaşma çabası, tanrısallık ile uniomystica'dır." Bu biçimiyle adı bile, reform öğretisine yabancı,temel bir tanrısal duygululuk durumuna işaret eder. Alman mis-tiklerinin tefekkürlerinin etkileri ile nitelik olarak aynı olan vetanrıda dinginlik arayışının tatmininden gelen edilgen özelliğive yalın ölçülü ruh hali ile nitelendirilen bu duygu, tanrısallığın,inançlı ruhun içine işleyişinin duygusudur. Şimdi, kendi içindemistik eğilimli dinsellik —felsefe tarihinden bilindiği gibi— de-neysel olanın alanında belirli bir gerçek hakikat duygusuna pe-kâlâ uygun olmakla ve hatta dialektik öğretinin reddedilişininsonucu olarak onu doğrudan doğruya desteklemekle kalmaz,aynı zamanda dolaylı olarak, ussal yaşam biçimine açıkça yararsağlar. Yine de, doğal dünya ile ilişkisinde dışsal etkinliklerin o-lumlu bir değerlendirilmesi eksiktir. Fakat şimdi Luthercilikte,ayrıca unio mystica ile günahların affedilmesinde kaçınılmaz o-

lan alçak gönüllülük ve basitliği korumak için Lutherci inanç sa-hibinin düzenli poenitentia guotidianasını" gerektiren o ilk gü-nahtan gelen derin değersizlik duygusu ile birleşir. Ayrıca, re-form geçirmiş dinsellik Pascal'ın Quietist dünyadan kaçışınakarşı olduğu gibi, bu Lutherci yalın içe yönelik duygusal dindar-lığa da başından beri karşıdır. Tanrısallığın insan ruhuna gerçekişleyişi bütün yaratıkların aksine, tanrının mutlak aşkınlığı ileengellenmişti: fmitum non est capax infiniti"' Takdis ettikleriile birlikte tanrının topluluğu ancak tanrının onların üzerindeetkili olması ve onların da bunun bilincine varmaları ile gerçek-leşebilir ve bilinçlenebilirdi; yani onların eylemleri tanrının kut-unio mystica: (Lat.) "gizemli birleşme" (çev.).poenitentia cjuotidiana: (tat.) günlük pişmanlık ayini (çev.).finitum non est capax infiniti: (Lat.) "sonlu sonsuzu kapsayamaz" (çev).98 2. Asketik Protestanlığın Meslek Ahlâkısallığından etkilenen inançtan doğar ve bu inanç tekrar, tanrı-dan etkilenmiş gibi o eylemin niteliği ile kendini meşrulaştırır.Bütün kutsal koşulların derin farkları burada dile gelir: Din üs-tatları, ya kendilerini tanrısal gücün bir taşıyıcısı ya da aleti ola-rak hissederlerse kutsanmışlık durumlarını güven altına alırlar.Dinsel yaşamı, ilk durumda mistik duygu kültürü, ikinci du-rumda da asketik eğilim gösterir. İlk biçime Luther yakındır,Kalvinizm ikincisine aittir. Kalvinist, reformun sola kefesindenkurtulmak istiyordu. Fakat Calvin'in düşüncesine göre, yalınduygu ve ruh halleri, her ne kadar yüksek gibi görünse de, as-lında aldatıcıdır;'3 certitudo salutis'e güvenilir bir temel olarakhizmet edebilmek için inanç, kendi nesnel etkisi içinde ispat-lanmalıdır: bir fıdes e£Tıcax' olmak zorundadır, kurtuluşa çağrı,"etkin çağrı" (Savoy Bildirisinde kullanılan deyim) olmalıdır.Daha sonra, doğru inancın reform düşüncesinin hangi ürünleriile tanınabileceği sorulursa, şöyle yanıtlanır: Tanrının şanını art-tırmaya hizmet eden Hıristiyan'ın yaşam biçimi ile. Neyin bu a-maca hizmet ettiği, dolaysız olarak İncil'de açığa çıktığı gibi, yada dolaylı olarak onun tarafından yaratılmış dünyanın amaç do-lu düzeninde lex naturae-,u onun apaçık olan isteği ile anlaşıla-bilir. Birey kendi ruh durumunu, özellikle İncil'e uygun olarakseçilmiş olanların, örneğin rahiplerin, durumu ile karşılaştırırsa,kendi kutsanmışlık durumunu denetleyebilir. Yalnızca seçilmişolan, gerçek fıdes efficaxx sahiptir, yeniden doğuşa ve bununsonucuna bağlı olarak bütün yaşamının kutsallığı ile tanrınınşanını, görünüşteki değil, hakikaten gerçek iyi işlerle arttırmaya13 Bu varsayımda Kalvinizm ile resmi Katoliklik arasında bir bağlantı noktası var-dır. Ama Katolikler için pişmanlık ayini zorunludur; reform kilisesi için isedünyada gerçekleştirilen eylemler yoluyla ispat zorunludur.fides efflcax: (Lat.) "etkin inanç" (çev.).'" Bunun toplumsal ahlakın içeriğinin anlamı ile ilgisi üzerine bazı ipuçları yuka-rıda verildi. Burada ahlaki eylemin içeriği ile değil, güdüleri ile ilgileniyoruz.Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu 99yalnız o muktedirdi. Ve eyleminin en azından temel özelliğineve değişmeyen amacına göre tanrının şanını arttırmaya yarayanve onun içinde yaşayan bir güce dayandığının bilincindedir, budiniliğin varmaya çalıştığı yüksek iyiye, kutsallık bilincine ulaş-ması, tann tarafından istenmekle kalmamış, daha önemlisi, tanrıtarafından belirlenmiştir. Elde edilebileceği Korinthoslulara Bi-rinci Mektup'ta (13, 5) kanıtlanmıştır. Böylece gereksiz iyi işler-de kutsallığa erişmeye hizmet etmek için araç olabilirler —çün-

kü seçilmiş olan da yalnızca yaratık olarak kalır ve yaptığı herşey tanrının isteklerinden sonsuz bir uzaklık içinde ve gerisin-dedir—, böylece yine de bunlar kaçınılmaz olarak seçilmişliğinişaretidir. Bunlar kutsallığı satın alacak teknik araçlar olmayıpkutsallığı kaybetmenin korkusundan kurtulmanın araçlarıdır.Bu anlamda bazı durumlarda doğrudan doğruya "kutsallık içinkaçınılmaz" olurlar ya da possessio salutis onlara bağlanır. Fa-kat bu pratik olarak temelde şu anlama gelir: Tanrı, kendilerineyardım edenlere yardım eder, ayrıca Kalvinist, bazı durumlardasöylendiği gibi, kendi kutsallığını —doğrusu şöyle olmalıdır: o-nun kutsallığının bilincini— kendisi "yaratı?}* Fakat bu yarat-ma, Katoliklikte olduğu gibi, kişilerin başarılı olmaları için de-ğerli şeylerin zamanla birikmesi ile değil, her zaman "seçilmiş yada atılmış" seçeneği önünde duran düzenli bir öz denetim ile a-yakta durur. Bununla araştırmamızın çok önemli bir noktasınavardık.Reform kilisesi ve tarikatlarında, artan bir açık seçildik ile elealınan düşünce zincirinin,16 "iş kutsallığının", Lutherci açıdanpossessio salutis: (Lat.) "kurtuluşu elde etmiş olma" (çev.).15 Goethe'nin özde aynı arılama gelen şu deyişi akla gelir: "İnsan kendini nasütanıyabilir? Düşünceleriyle değil, ancak eylemleriyle. Ödevlerini yapmayı deneve o zaman içinde nelerin olduğunu bilirsin. —• Ama ödevin nedir? Günün ge-tirdikleri."16 Calvin kendisi "azizliğin" görünüş olarak ortaya çıkması gerektiğini savunduğuhalde, azizlerle aziz olmayanlar arasındaki sınır, insan bilgisinin araştırma ala-100 2. Asketik Protestanlığın Meslek Ahlâkıhor görüldüğü bilinir.17 Ve suçlananların dogmatik konumları-nın Katolik öğreti ile aynı tutulmasına karşı çıkmaları ne kadarhaklı olsa da iş kutsallığı ile reform geçirmiş ortalama Hıristi-yan'ın günlük yaşamı için pratik sonuçlar ifade ediyorsa, bu horgörme haklıdır. Çünkü, Kalvinizmin taraftarlarına yönelttiği tür-den ahlaki eylemlerin dini değerlendirilmesinin daha yoğun birbiçimi belki de yoktur. Fakat bu tür "iş kutsallığı"nın pratik an-nırun dışında kalır. Tanrı kelâmının, O'nun yasalarına göre örgütlenmiş ve i-dare edilen bir kilisede geçerli olmasıyla, bilmediğimiz halde seçilmişlerin deorada olduğuna inanmak zorundayız.17 Kalvinist dinibütünlük, dinler tarihi içinde, belirli dini düşüncelerden elde e-dilen ve pratik-dini tutumlar için geçerli olan mantıki ve psikolojik sonuçlarınilişkisini veren birçok örnekten biridir. Mantıki olarak, tabii ki, kadercilik ilahitakdirin sonucudur. Ama, "ispat" düşüncesinin işe karışmasıyla psikolojik etkitam tersi olmuştur. (Temelde aynı nedenlerden ötürü Nietzsche'nin takipçile-ri bengi dönüş düşüncesine olumlu bir ahlaki anlam katarlar. Buradaki durumgelecekteki yaşam ile ilişkili herhangi bir süreklilik bilinci taşımayan eylemle-rin sorumluluğu ile ilgilidir, oysa bir Püriten için anlamı, Tua res agiturdur.)Öte yandan, bir dinin düşünce içeriği —Kalvinizmde görüldüğü gibi— örne-ğin William Fomes'un itiraf etme eğiliminde olduğundan çok daha fazla ö-nemlidir. Dini metafizik içindeki ussal olanın önemi, klasik bir biçimde ken-dini, özellikle Kalvinist tanrı kavramının düşünsel yapısının yaşam içinde orta-ya çıkan o büyük etkisi ile ortaya çıkarır. Püritenlerin tanrısı, tarih içinde eğerne daha önceki ne de daha sonraki bir tanrıya oranla çok daha fazla etkili ol-muşsa, bunu düşüncenin gücünün ona atfettiklerine borçludur- Bu tür bir di-ni deneyim, doğal olarak, her deneyim gibi usdışıdır. Şunu da unutmamak ge-rekir ki, çalışıldıkça içeriğinin bir kısmını yitirir. 17. yüzyılın Baptist tarikatla-rında görüldüğü gibi, ussal teolojide ortaya çıkan trajik çatışmaların nedeni debudur. Ama bu usdışılık hiçbir biçimde yalnız dini "deneyim"le ilgili olmayıp(farklı anlam ve ölçüde) bütün deneyimlerle ilgili olarak, onun pratik açıdançok önemli olmasını engellemez. Kilisenin yaşam üzerinde çok etkili olduğuve dogmatik ilginin geliştiği dönemlerde, çeşitli dinlerin, pratik önem içeren

ahlaki sonuçlan arasındaki farklar da bu kaynaktan doğmuştur. Büyük dini sa-vaşlar döneminde, sokaktaki insanın —bugünkü ölçülerle— dogmatik ilgisi-nin ne kadar yoğun olduğunu, tarihi kaynaklan bile herkes bilir. Buna koşutbir durum olarak bugünkü proletaryanın, bilimin gerçekleştirdiği ve ispatladı-ğı, temelde aynı olan batıl inancı konulabilir.Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu 101lamı için önemli olan, önce, onlara uygun yaşam biçimini nite-leyen ve onları Ortaçağ'ın ortalama Hıristiyan'ın günlük yaşa-mından ayıran niteliklerin bilgisidir. Bu şöyle de dile getirilebi-lir: Ortaçağ'da yaşayan ortalama bir Katolik, bir ölçüde "tepedentırnağa" ahlak görüşü içinde yaşamıştır. Öncelikle titizlikle gele-neksel ödevlerini yerine getirmiştir. Bunu aşan "iyi işler"i doğalolarak ussal bir yaşam biçimi ile zorunlu ya da en azından zo-runlu gözüken bir bağlantı oluşturmamış, tek eylemler dizisi o-larak kalmıştır; bu işleri, gerektiğinde, somut günahların denge-lenmesinde, ya da ruh bakımından etkisi altında ya da yaşamı-nın sonuna doğru güvence ödünü olarak kullanmıştır. Doğal o-larak, Katolik ahlak, bir "eğilimler" ahlakı idi. Fakat bireysel ey-lemlerin somut intentiosu' onun değerini belirlerdi. Ve bireyseleylemler —iyi ya da kötü— eylemi yapana atfedilirdi ve onundünyevi ve ebedi kaderini etkilerdi. Çok gerçekçi bir biçimde,kilise, insanın mutlak bir açık seçik belirlenmiştik ve değerli birbütün olmadığını, ahlaki yaşamının, doğal olarak çarpışan güdü-ler tarafından etkilendiğini, davranışlarının da sık sık karşıtlıklar-la dolu olduğunu hesaba katardı ve ondan, bir ideal olarak, ya-şamında ilkece bir değişiklik isterdi. Fakat bu isteği de en önem-li güç ve eğitim araçlanndan biri ile (ortalamalar için) yenidenhafifletti: İşlevi, Katolik dininin en iç özellikleri ile derindenbağlı olan pişmanlık ayini.Dünyanın "temizlenmesi": Kurtuluş aracı olarak büyünün dı-şarıda bırakılması, Katolik diniliğinde, Püriten diniliğinde oldu-ğu gibi (ve ondan önce de Yahudi dininde) sonuna kadar götü-rülmemişti. Katolik için kilisenin ayin kutsallığı, ona kendi ye-tersizliğini dengeleme aracı olarak verilmişti: Rahip değişimmucizesini gerçekleştiren ve elinde seçilmişüğin anahtarı olanbüyücü idi. İnsan tövbe ve pişmanlık içinde ona dönebilir; o,intentio: (Lat.) "yönelim, amaç, niyet" (çev.).102 2. Asketik Protestanlığın Meslek Ahlâkıkefaret, kutsallık ümidi, affolunma güvencesi dağıtır ve bunun-la, Kalvinistin yaşamında kaçınılmaz olan ve hiçbir biçimde yu-muşamayan kaderinin bağlı olduğu o büyük gerilimi üzerindenatmasını sağlar. Onun için öyle arkadaşça ve insanca tesellileryoktu ve bir Katolik ya da hatta Lutherci gibi, zayıflık ve düşün-cesizlik ile geçen saatlerini başka zamanlarda artan iyi istemesiile telafi etmeyi umamazdı. Kalvinizmin tanrısı, taraftarlarındanbireysel "iyi işler" talep etmezdi, onun istediği iş kutsallığına u-laşmış bir sistemdi. Gerçek insani Katoliklikte günah, tövbe,pişmanlık, kurtuluş yeni günah döngüsünden ya da dünyevi ce-za yoluyla ve kilisenin kutsallığı sağlayan araçları ile bütün biryaşamın dengelenmesinden söz edilemezdi. Böylece sıradan in-sanın ahlaki eylemi düzensizlikten ve sistemsizlikten kurtulduve bütün bir yaşam biçimini içeren değişmez metoda ulaştı."Metodistier" adının Püriten düşüncenin 18. yüzyıldaki son bü-

yük yeniden canlanışının temsilcilerine bağlanması, tümüylebenzer tutumlarıyla "kesin" olanın takipçisi durumunda olan17. yüzyıldaki ruhsal öncülerine uygulanması gibi, rastlantısaldeğildir. Çünkü yalnız, her saat ve her eylemde ortaya çıkan bü-tün yaşamın anlamındaki temel değişiklik ile insanı statusnaturaeden status grat/ae'ye* yükselten kutsallığın etkileri doğ-rulanabilir. Azizlerin yaşamı tümüyle aşkın bir amaca, kurtuluşayönelikti, fakat tam da bu yüzden dünyevi süreç boyunca ussal-laşmıştı ve tümüyle tanrının şanını dünyada arttırma görüşüneyönelikti; —ve omnia in majorem dei gloriam görüşü hiçbir za-man bu kadar keskin bir ciddiyet ile ele alınmamıştır. Ancak tu-tarlı bir düşüncenin yönlendirdiği yaşam status natura/isin üste-sinden gelebilir: Descartes'ın cogito ergo sum düşüncesi, bu ah-laki anlam içinde, çağdaş Püritenlerden alınmıştır. Bu ussallaş-ma, reform geçirmiş dini bütünlüğe özel asketik eğilimini ver-status naturae/status gratiae: (Lat.) "doğa durumu'Vkutsannuşlık durumu"(cev.).Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu 103mistir ve aynı şekilde onun Katoliklikle hem yakın akrabalığınınhem de özel karşıtlığının temelini oluşturmuştur. Çünkü, doğalolarak, benzer durumlar Katoliklik için de yabancı değildir.Şüphesiz Hıristiyan asketizmi hem dış görünüşü hem de an-lamı bakımından birçok değişik öğeyi içinde taşır. Fakat Batı'daen yüksek görünüş biçimlerinde, daha Ortaçağ boyunca bile vehatta Eskiçağ'daki birçok biçimlerinde ussal bir nitelik taşıyor-du. Batı'daki keşişçe yaşam biçimi, dünya tarihi açısından öne-mi, —Doğu'daki keşişlik ile karşılaştırıldığında— yalnız bütün o-larak değil bütün genel biçimlerinde ussallığa dayanır. Hıristi-yan asketizmi ilke olarak Aziz Benediktus'un kurallarında, daha-sı Clunya keşişlerinde ve fazlasıyla Cistercium keşişlerinde ve enönemlisi son olarak da Cizvitlerde düzensiz dünyadan kaçıştanve kendi kendine ustaca işkenceden kurtulmuştu. Statusnaturaeyi aşmak, insanları usdışı güdülerin gücünden ve dünya-ya ve doğaya bağımlılıktan kurtarmak, düzenli istemenin üstün-lüğüne boyun eğmek, sürekli olarak eylemlerini ve ahlaki so-nuçlarını tartarak kendi denetimi altına almak ve keşişi —nesnelolarak— tanrı krallığının hizmetinde bir işçi olarak eğitmek vebununla tekrar —öznel olarak—kendi kurtuluşunu güven altınaalmak amacıyla, ussal yaşam biçiminin sistematik eğitsel metoduolmuştur: Bu etken kendi kendine hükmetme, kutsalIgnatıus'un exercitiasımn* amacı gibi ve genel olarak en yüksekbiçimsel ussal keşişçe erdemler gibi, Püritenizmin en önemlipratik yaşam idealiydi. Taraftarlarının serinkanlı dinginliği ileters düşen derin nefrette, şehitlerinin, asil başpiskoposların vedini görevlilerin düzensiz gürültüleriyle dolu sınanma haberle-rinde, bugün dahi İngiliz ve Angloamerikan "ge/zr/ema/î'lerininen tipik örneklerinde korunan özdenetimin saygı değer bir de-ğerlendirilmesi görülür. Kendi deyimlerimizle söylersek Püritenexercitia: (Lat.) "talim görmüş", "denenmiş" (çev).104 2. Asketik Protestanlığın Meslek Ahlâkıasketizmi —her ussal asketizm gibi—insanların "değişmeyengüdüsü"ne, özellikle de ona öğrettiklerine göre, "duygulara"karşı durmayı becerebilmelerine ve saygı değer olmalarına çalış-tı: Böylece sözcüğün biçimsel —psikolojik anlamında onları, bir"kişiliğe" sahip olabilmeleri için eğitmeye çalıştı. Yaygın tasarım-

ların tersine, uyanık, bilinçli, aydınlık bir yaşam sürebilmek,asketizmin amacıydı— en birinci ödev, güdüsel yaşam zevkininvurdumduymazlığını yıkmak; en önemli araç, taraftarlarının ya-şam biçimine bir düzen getirebilmekti. Bütün bu önemli bakışaçıları, Kalvinist yaşam biçiminin temel ilkelerinde vurgulandığıgibi Katolik keşişçiliğinin kurallarında da aynı şekilde vurgula-nır. Her ikisinin de dünyanın üstesinden gelen yüce güçleri,Kalvinizmin özellikle Lutherciliğin karşısında ecclesia militans o-larak Protestanlığın sürekliliğini güvence altına almak yeteneği,bütün insanlann bu metodik kavranışı üzerine kuruludur.Öte yandan, Kalvinistliğin Ortaçağ asketizmi ile karşıtlığı a-çıktır: Bu karşıtlık consilia evangelicarun ortadan kaldırılışı veasketizmin bununla yalın dünyeviliğe geçişidir. Katolizmin"metodik" yaşamı manastır hücrelerine sıkıştırması gibi değildir;durum hem teorik hem de pratik açıdan böyle değildir. Oysa,Katolikliğin büyük ahlaki yeterliliğine rağmen, sistemsiz bir ah-lak yaşamının, dünyevi bir yaşam içinde işaret ettiği en yüksekideale erişemediği, daha önce de vurgulanmıştı. Örneğin1 AzizFranz'ın dördüncü buyruğu, günlük yaşamın asketik sorgulan-ması doğrultusunda güçlü bir girişimdir. Ve bilindiği gibi, tekgirişim de değildir. Nachfolge Christi (İsa'nın Havarileri) gibi e-serler, güçlü etkileri ile, onlara telkin edilen yaşam biçiminin,en az yeterlilikte olan gündelik ahlaka göre daha yüksek düzey-de algılandığını ve bu sonuncusunun Püritenizmin önerdiği öl-çütlere göre ölçülmediğini gösterirler. Ve bazı kilise kurumlan-consilia evangelica: (iat.) "İyi Haber'in (İsa'nın) tavsiyeleri" (çev.).Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu 105nın pratik kullanımı, her şeyden önce reform döneminde yalnızyüzeysel bir yanlış kullanım olarak değil, temel bir zarar olarakgörülen göz yumma, her zaman düzenli dünyevi asketizmin ilkörneklerine ters düşerdi. Fakat önemli olan şuydu: Dini anlam-da metodik yaşayan insan, en üst biçimiyle, yalnızca keşiş idi veöyle de kaldı. Asketizm, bireyi ne kadar sıkı sıkı yakalarsa onugünlük yaşamdan o kadar çok dışarı sürükler, çünkü dünyeviahlakın aşılmasının temelinde özel kutsal yaşam yatar. Luther,bunu, katı bir ^gelişim eğilimi" içinde olmadan, tamamen kişiseldeneyimlerinden yola çıkarak, önceleri pratik sonuçlan açısın-dan daha gevşek olmakla beraber, daha sonra politik durumlar-da zorlayıcı davranarak öncelikle bir kenara koymuştu veKalvinizm bunu ondan açıkça devraldı. Sebastian Franck refor-mun anlamını her Hıristiyan'ın bütün yaşamı boyunca bir keşişolması gerektiği olgusunda gördüğü zaman, bu tür diniliğin an-lamını yakalamıştı bile. Asketizmin dünyevi günlük yaşamdançıkarılmasına karşı bir baraj kurulmuştu ve o zamana kadar ke-şişliğe en iyi temsilcileri sağlayan duygusal, samimi, içtenlikti ki-şiler şimdi dünyevi meslek yaşamı içinde asketik ideallerin pe-şinden sürükleniyorlardı. Fakat Kalvinizm, gelişimi boyunca bu-na olumlu bir şey ekledi: Dünyevi meslek yaşamı içinde, inancınispatının gerekliliği düşüncesini. Bununla, dini eğilimli genişkitlelere asketizmin olumlu güdüsünü verdi ve ahlakını ilahitakdir öğretisine dayandırmakla, keşişlerin, dünyanın dışında veötesindeki ruhsal aristokratik durumlarının yerine, tanrı tarafın-dan ebediyetten beri seçilmiş azizlerin bu dünyadaki ruhsal aris-tokrasisini getirdi. Bu aristokrasi, silinemez niteliği ile ebedi ola-rak atılmış insanlardan Ortaçağ'ın dış dünyadan kopmuş keşişigibi, birleştirilemeyen ve görünmezliği içinde korkunç olan bir

uçurum ile ayrılmıştı18 — keskin vahşiliği ile bütün toplumsal18 Tarihi açıdan o kadar önemli olan birthright (soy hakkı) düşüncesi İngilte-re'de önemli bir destek buldu: "İlk doğanlar, ki onlar cennette yazılıdırlar...106 2. Asketik Protestanlığın Meslek Ahlâkıduyguları delen bir uçurum. Çünkü tanrısal kutsanmışlıkları i-çinde seçilmişler ve azizler, komşularının günahına karşı insanınkendi zayıflıklarının bilincinde olarak yardıma hazır bir anlayışiçinde olmazlar, tersine üzerlerinde ebedi atılmışlığın izlerini ta-şıyanlara karşı tanrının düşmanları olarak nefret duyarlar.19 Buduygu biçimi öylesine yoğun olabilirdi ki, belirli koşullar altın-da, tarikatların oluşmasına yol açtı. 17. yüzyılın "bağımsız" eği-liminde görüldüğü gibi, tanrının şanının, atılmışları, kilise yo-luyla yasalara boyun eğmeye çağırmasını içeren özgün Kalvinistinanca karşı, ıslah olmamış birinin kendini tanrı katında (onunsürüsünde) bulunmasının ve ayine katılmasının ya da hatta on-ları yönetmesinin, tanrıya hakaret olacağı inancı ağır basarsa budurum ortaya çıkar. Kısaca söylemek gerekirse ispat düşüncesi-nin sonucu olarak ortaya çıkan Donatisi kilise kavramı,Kalvinist Baptistlerdeki ile aynı idi. Ve ıslah olmuşlar topluluğu-nun ispatladığı gibi, "saf kilise talebinin sonuçlarına tarikatlarınoluşmasıyla varılmadı; kilise anayasasındaki değişik biçimler, ıs-lah olmuşları olmamışlardan ve ayifte hazır olmayanlardan a-yırma, birincileri kilise yönetimi için bağışlama ve yalnızca ıslaholmuşlara vaiz olma izni verme girişimlerinden doğdu.Bu asketik yaşam biçimi, yaptıklarının her zaman ölçütü olanve açıkça gereksinim duyduğu kuralı, doğal olarak, İncil'denalmıştı. Ve, Kalvinizmin bilinen bibliokra.tiesin.de bizim için ö-Nasıl ilk doğan mirasından alıkonamazsa ve kayıtlı isimler hiçbir zaman süi-nemezse, öylesine muhakkaktır İd onlara ebedi hayat miras kalacaktır."19 Lutherci pişmanlık duygusu, asketik Kalvinizme yabancıdır; kuramsal açıdandeğil, tamamen pratik açıdan ahlaki olarak değersizdir, atılmışlara yararı yok-tur. Ve seçilmişliklerinden emin olanlar için, kendi günahları, bunu itiraf ettik-leri sürece geriye doğru bir gelişimin ve mükemmel olmayan bir takdisin işa-retidir ve ondan pişmanlık duyacakları yerde, onu tanrının şanım arttırıcı ey-lemlerle aşmaya çalışırlar ve ondan nefret ederler.Donatisdik: Kuzey Afrika'da 4. yüzyılda yaygınlaşmış katı mezhep (çer),bibiiokratie: (Lat.) "Kitab'm (İncil'in) hakimiyeti" (çev.).Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu . 107nemli olan şudur: Eski Ahit, ahlaki kurallarında yenisindeki gibitelkinlerde bulunduğu için ve açıkça yalnız Yahudilerin tarihi i-lişkilerini belirlemediği ya da İsa tarafından açıkça reddedilme-diği sürece yenisiyle aynı itibara sahipti: İnananlariçin, yasa tamolarak erişilemeyen ama yine de geçerli kurallar veren bir idealiken, Luther tersine, —kaynağına uygun olarak— inananın kut-sal bir ayrıcalığı olarak yasaların köleliğinden kurtulmayı övmüş-tü. Püritenlerin en çok okuduğu kitaplarda; Süleyman'ın Mesel-lerinde ve bazı Mezmurlarda ortaya çıkan Yahudilerin tanrı kor-kusuyla dolu ve bütünüyle serinkanlı yaşam bilgeliğinin etkisini,insan onların bütün yaşam üslubunda hisseder. Özellikle ussalniteliği, yani diniliğin mistik, tümüyle duygusal yanının bastırıl-ması haklı olarak Eski Ahitin etkisine atfedilir. Yine de, temeldeküçük burjuva geleneksel özelliği olan bu Eski Ahit ussallığı, buhaliyle yalnız peygamberlerin ve birçok ilahinin güçlü duygula*rina eşlik etmekle kalmamış, daha Ortaçağ'da gelişen özel birduygusal diniliğin çıkış noktası için malzeme sağlamıştı. Sonuçolarak denilebilir ki, bu, yine de, Kalvinizmin Eski Ahit dini bü-tünlüğünün uygun yanlarını seçerek özümsemiş, kendine özgüve temel asketik özelliğiydi.Katolik yaşam kurallarının ussal biçimi ile Kalvinist Protestan

asketizminin paylaştığı düzenli ahlaki yaşam biçimi, "vicdanlı"Püritenin kendi kutsallık durumunu sürekli olarak denetleme-siyle yalın bir yapaylık içinde gün ışığına çıkar. İçinde suçların,tahriklerin ve kutsallıkta atılan ileri adımların yeraidığı ya da sı-ralandığı dini günlükler, Cizvitlerin gerçekleştirdiği çağdaş Kato-lik diniliği (özellikle Fransa'daki) ve kilise heyecanını en fazlataşıyan reform çevrelerince biliniyordu. Fakat bu dini günlük, i-tirafın bütünlüğünü gerçekleştirmeye hizmet ederken ya dadirecteur de l'ameye" Hıristiyanlar! (çoğunlukla da kadınları)directeur de l'ame: (Fr.) "ruh yönlendiricisi" (çev.).108 2. Asketik Protestanlığın Meslek Ahlâkıyönetme yetkisinin temellerini verirken, reform geçirmiş Hıristi-yan onun yardımıyla kendi nabzını hissederdi. Bütün önemliahlak teologları bundan söz ederler; hatta, Benjamin Franklin'inher bir erdemde kendi attığı adımlarla ilgili istatistiki bir cetvelhalinde defter tutması, bunun klasik bir örneğidir.20 Ve öte yan-dan, tanrının Ortaçağ'da (hatta Eskiçağ'da) defter tuttuğuna dairo eski imge Bünyan'da günahkârların tanrı ile olan ilişkileri, birmüşterinin dükkân sahibiyle olan ilişkisine benzetilerek tatsızbir aşırılığa vardırılır: Borca giren biri kendi kazandıklarının ü-rünleriyle nasıl olsa artan faizi ödeyebilir ama ana borcu hiç birzaman temizleyemez. Daha sonraki Püriten kendi eylemlerinidenetlediği gibi tanrınınkileri de denetlemiş ve yaşamın bütünayrıntılarında onun parmağını görmüştü. Ve Calvin'in katı öğre-tisinin tersine, tanrının neden şu ya da bu önlemleri aldığını bi-liyordu. Yaşamın kutsallaştınlması, neredeyse, bir ticari işletmeözelliğine bürünebilir. Bütün varlığı etkileyen Hıristiyanlaştırmasüreci, Lutherciliğin tersine Kalvinizmin insanları zorladığı ahla-ki yaşam biçiminin metodik niteliğinin sonucudur. Kalvinist et-kinin biçimini doğru anlayabilmek için, bu metodiğin yaşamıetkileyen en önemli etmen olduğu göz önünde tutulmalıdır.Buradan, bir yandan, ancak bu inanç biçimlenmesinin o etkidebulunabileceği sonucu, ama öte yandan, başka mezheplerin de,ahlaki güdüleri o can alıcı noktada, yani ispat düşüncesinde ay-nı özellikleri taşıyorsa, aynı yönde etkili olabilecekleri sonucuonaya çıkıyor.Şimdiye kadar Kalvinist diniliğin temelinde dolandık ve bunabağlı olarak ilahi takdir öğretisini, metodik olarak ussal yaşambiçimi anlamında ele aldık. Bunu yapabildik, çünkü, aslında,temelde her açıdan sıkı sıkıya Calvin'e bağlı olan dini grubun,20 Ahlaki defter tutma, doğal olarak, çok yaygındır. Ama ebedi olarak seçilmiştikya da atılmışlık bilgisinin aracı olmasının vurgulanması, eksikti ve bununla bir-likte bu "hesabın" içindeki kaygı ve dikkate yönelik psikolojik ödün de.Protestan Ahlaki ve Kapitalizmin Ruhu 109Prespiteryenlerin sınırlarını aşan o dogma, reform öğretisininköşe başı taşı olarak korunuyordu: 1658 Bağımsız Savoy Bildir-gesi'nden başka 1689 Baptist Hanserd Knolly İtirafnamesi debunu içeriyordu; ayrıca Metodizmde de yer alıyordu ve hatta,hareketi örgütlemede büyük yeteneği olan, evrensel ilahiliğe i-nanan ilk metodik neslin en büyük, heyecanlı üyesi John Weslayve onların en tutarlı düşünürü Whitefield ve aynı şekilde bir ara,haklı olarak etkili olan "ilahi bireyseller" çevresinin taraftanLady Huntington da aynı görüşü paylaşıyordu. 17. yüzyılın ka-der çağında, "kutsal yaşamın" mücadeleci temsilcilerinin tanrı-

nın aracıları ve onun ilahi buyruklarının uygulayıcıları olduklarıdüşüncesini koruyan ve aslında usdışı ve ideal amaçlar için du-yulmamış kurbanlar istemeye hiçbir zaman gücü yetmeyecek o-lan yalın yararcı iş kutsallığı içinde yalnız dünyevi yönlendirmeile zamansız çöküşü engelleyen, harika birliği içinde bu öğretiy-di. Ve kaçınılmazcasına geçerli kurallara duyulan inancın mutlakbelirlenmiştik ve duygular üstünün bütünsel aşkınlığı ile bağlan-tısı, kendi türü içinde bir deha ürünüydü ve aynı zamanda —il-kece— tanrıyı da ahlak kurallarına tabi kılan, duygulara dahafazla yer veren ılımlı öğretiye göre alışılmamış derecede daha"çağdaş" idi. Hepsinden önemlisi, metodik ahlaklılığın psikolo-jik çıkış noktası olarak ispat düşüncesinin kutsal seçilmişlik öğ-retisi üzerine yaptığımız araştırmalar için nasıl bir temel olduğu,çok düzenli bir biçimde inancın ve ahlaklılığın bağlantı şemasıolarak bu düşünce, ilerde araştırılacak mezheplerde geri dönü-lerek her zaman tekrar tekrar görülecektir ve günlük yaşamdakianlamını "saf kültür" içinde ele alabilmek için, öğretinin en yo-ğun biçiminden yola çıkmak gerekir. Protestanlıkta onun ilktemsilcilerinin yaşam biçiminin asketik eğilimi yüzünden sahipolmak zorunda olduğu sonuçlar, Lutherciliğin göreli ahlaki za-yıflığına karşı en temel karşıtlılığı oluşturur. Tövbekar pişmanlık110 2. Asketik Protestanlığın Meslek Ahlâkıile her zaman yeniden kazanılabilen Lutherci gratia amissibilis*burada bize asketik Protestanlığın ürünü olarak önemli olana,yani ahlaki yaşamın bir bütün olarak düzenli ussal düzenlenme-sine karşı, kendi içinde, hiçbir biçimde bir güdü taşımadı.Lutherci dini bütünlük güdüsel eylemin doğal canlılığım ve ya-lın duygu yaşamını olduğu gibi bıraktı: Kalvinizmin kasvetli öğ-retisinin içerdiği sürekli bir öz-denetim güdüsü ve bununla bü-tünüyle insanın kendi yaşamını bir plana göre düzenlemesi on-da yoktu. Luther gibi dini bir dahi, özgür dünyaya açılmışhk ha-vası içinde rahat ve gücü yettiğince de status naturaJise" düşmetehlikesi olmadan yaşadı. Lutherciliğin en yüksek örneklerinisüslemiş olan diniliğin o yalın, ince ve garip bir biçimde duygudolu biçimi, yasalardan bağımsız ahlaklılıkları gibi, gerçekPüritenizmin temelinde bazen ama daha sıkça da —örneğinHooker, Shillingsworth gibi— ılımlı Anglikanizmde kendi koşut-larını buldu. Fakat Lutherci sıradan insan için de, nitelikli olan-lar için de, hiçbir şey, —teklerin itirafları ya da vaizlerin etkisisürdükçe— status naturalısten yalnızca geçici olarak yükseltmişolması kadar kesin değildi. Reform prensliklerinin malikanele-rinin ahlak ölçütleri ile genellikle içkiye ve kabalığa gömülmüşLuthercilerin arasındaki farkın, çağdaşlarına çok çarpıcı geldiğibilinir; aynı şekilde Baptizmin asketik hareketi karşısındaLutherciliğin yalın inanç ayinlerine dayanan tinselliğinin çaresiz-liği de bilinir. Almanlar'da "rahatlık" (iyi-huyluluk) ve "doğallık"olarak gözlenen nitelikler ile Anglo-Amerikan yaşam biçimi için-de status naturalisin doğallığının temelden zedelenmesinin etki-leri —insanların yüzlerinde bile— birbirlerine tamamen zıttır veçok belirgin olan eylem farkları, Luthercilikte, Kalvinizmdenfarklı olarak, yaşamın asketizmden daha az etkilenmiş olmasın-dan gelir. Doğal "dünya çocuklarının" asketiklere karşı duyduk-" gratia amissibilis: (Lat.) "eksik (kalan) kutsanmıştık" (çev.)." status naturalis: (Lat.) "doğal durum" (çev.).Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu 111lan sevgisizlik o duygularda dile gelir. Luthercilikte, kutsallıköğretisinin sonucu olarak yaşam biçiminde düzenliliğe yol açanve yaşamı metodik ussallığa zorlayan psikolojik güdü eksiktir.Dinselliğin asketik özelliğini şartlandıran bu güdü, yakında gö-receğimiz gibi, kendi içinde şüphesiz, farklı biçimlerdeki dinigüdülerce yaratılabilirdi: Kalvinizmin ilahi takdir öğretisi, farklı

olanaklardan yalnız biriydi. Fakat yine de onun yalnızca, kenditürü içinde, kendine özgü bir tutarlılığı olmadığına kendimiziikna ettik. Yalın bir biçimde asketiklerin dini güdüsünün bakışaçısından bakıldığında, Kalvinist olmayan asketik hareketlerKalvinizmin iç tutarlılığının yumuşaması olarak görülürler.Fakat gerçek tarihi gelişim içinde durum şöyledir: Her zamanolmasa da, genellikle asketizmin reform geçirmiş biçimi, öbürasketik hareketler tarafından ya taklit edilmiştir ya da farklı olankendi temel ilkelerinin kurulmasında onunla karşılaştırılmışlarve ondan yararlanmışlardır. Nerede farklı inanç temellendirme-sine karşın aynı asketik sonuca rastlandıysa, bunların kilise ana-yasasının kurallı sonuçlan olduğu görülmüştür; bundan başkabir bağlamda söz edilecek.Tarihi olarak, ilahi takdir düşüncesi, "Pietizm" olarak adlan-dırılan asketik eğilimin de çıkış noktası olmuştur. Bu hareket re-form kilisesinin sınırları içinde kaldığı için pietist ve pietist ol-mayan Kalvinizm arasında belirli bir sınır çizmek, neredeyse, o-lanaksızdır. Püritenizmin belli başlı temsilcilerinin çoğu,Pietistler arasında sayılır ve ilahi takdir ile ispat düşüncesi ara-sındaki ilişkiyi, yukarda ele alındığı gibi, Calvin'in özgün Pietistöğretisinin daha ileri bir aşaması olan öznel certitudo salutisinkazanılması temel ilgisi ile yorumlamak geçerli bir anlayıştır. Re-form topluluğu içinde asketik canlanmanın doğuşu, özellikleHollanda'da, çok düzenli bir biçimde, geçici olarak unutulmuşya da zayıflamış olan ilahi takdir öğretisinin yeniden canlanışı ilebağlantılıdır. Bu yüzden de İngiltere için "Pietism" kavramını112 2. Asketik Protestanlığın Meslek Ahlâkıkullanmaya hiç gerek yoktur. Fakat kıta Avrupası'nda (Hollandave aşağı Ren) reform kilisesinin Pietizmi de en azından, reformasketizminin, Bayly'nin diniliği gibi, can alıcı noktasıydı. Praxispietatis üzerindeki eleştirel vurgu o kadar güçlüydü ki, dogma-tik doğruluk inancı arka plana atılmıştı; hana varlığıyla yokluğubirdi. İlahi takdire ulaşmış olanlar, başka günahlarla olduğu gi-bi, dogmatik hatalarla da karşı karşıya kalabilirler ve deneyimlergösteriyor ki, teolojik okullarda eğitim görmemiş Hıristiyanlaren açık biçimde inancın ürünlerini verirken öte yandan yalın te-olojik bilgi, eylem yoluyla inancın ispatını garanti edemez.21 Se-çilme hiçbir biçimde teolojik bilgi ile ispatlanamaz. Böylece,Pietizmin, teologlar kilisesine karşı güvensizliği başlar22 —bu o-nun özelliğidir— ama, praxis pietatisin taraftarlarını dünyadankoparıp gizli ayinlerde toplayabilmek için, resmi olarak orayabağlı kalmıştır. Azizlerin görünmez kiliselerini bu dünyada gö-* praxis pietatis: (Lat.) "inançlı (imanlı) eylemlilik" (çev.).21 Bu tutumun, Pietizmin hoşgörü düşüncesinin ana taşıyıcılarından biri halinegelmesini olanaklı kıldığı söylenebilir. Eğer aydınlanmanın hümanist tarafsız-lığını bir kenara bırakırsak, —kendi içinde hiçbir önemli pratik etkisi olmamış-tır— Batı'daki şu dört ana kaynaktan doğmuştur: 1) Yalın siyasal çıkarlar, 2)Merkantilizm, 3) Kalvinist dini bütünlüğün radikal kanadı, ilahi takdir öğretisi,devletin dini hoşgörüsüzlükle ele almasını temelde olanaksız kılıyordu. Buyolla tek bir ruh kurtanlamazdı. Yalnızca tanrının şanı düşüncesi, batıl inanç-ları bastırabilmek için kilisenin ondan yardım istemesine fırsat verdi. Böylecesiyasal gücü elinde bulunduranların dini topluluğun işlerine karışmaları hoşkarşılanmamaya başladı. Reform Pietizmi, Ortodoks öğretisinin önemini azal-tarak, bu eğilimi pozitif dini temeller üzerinde güçlendirdi, 4) Baptist tarikat-lar, ortaya ilk çıkışlarından beri, çok güçlü ve sürekli bir tutum içinde, ancakbizzat kişisel olarak yeniden doğmuş olanların kilise topluluğuna katılabilece-ği ilkesini kabul etmişlerdi. Ve böylece kilisenin "kurum" özelliğini ve dünyevigüç ile birleşmesini reddetmişlerdir. Burada da, koşulsuz hoşgörünün savu-nusu pozitif dini nedenlere bağlıdır.

22 Aristoteles'e, klasik felsefeye karşı duyulan Pietist güvensizlik, Calvin'de ortayaçıkmıştı. İlk dönemlerinde Luther'de de bu güvensizlik daha az değildi amadaha sonraları hümanist etkiyle değişmiştir.Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu 113rünür kılmak ve bu toplulukta gizlenerek, dünyanın etkilerin-den uzaklaşıp gitmiş olarak, bireylerin tanrının istemesine göredüzenlenmiş bir yaşam sürmesini ve bu yolla kendi yeniden do-ğuşlarını, günlük yaşam biçimlerinin dış belirtileriyle de eminkılmak istiyorlardı. Hakiki dönmüşlerin ecclesiasC —bu bütünözgün Pietistler için geçerliydi— artan asketizm içinde, birliği,tanrı ile, onun mutluluğu içinde bu dünyada tatmak, denemekisterdi. Bu sonuncu eğilimin Lutherci unio mystica ile yakındanilişkili bir yanı vardı ve çoğu zaman, ortalama reform Hıristiyan-lığı için doğal olarak uygun olmayacak derecede dinin duyguyanını daha güçlü vurgulardı: Bizim bakış açımız söz konusu ol-duğunda, bu, reform kilisesi temeli üzerinde kurulu Pietizminsözü edilecek en önemli özelliğidir. Çünkü Kalvinist dini bütün-lüğe doğuştan tümüyle yabancı olan, öte yandan Ortaçağ dinili-ğinin bazı biçimleri ile yakından ilişkili olan duygu öğesi, pratikdiniliği, öte dünya geleceğini güven altına almak için verilenasketik savaşım yerine, mutluluktan bu dünyada zevk alma yo-luna yöneltti. Ve duygu öylesine yoğundu ki dinsellik, doğrudandoğruya histerik bir karakter aldı ve sayısız örneklerden bilindi-ği gibi, bunun sonucu olarak ortaya çıkan nöropatik temelli dinikendinden geçişlerin yarî bilinçli durumlarının sinirli yorgunlukdevreleri, tanrı tarafından "tanrıdan uzaklaşma" olarak görüldü;bunun etkisi, Püritenizmdeki, insanların ölçülü ve katı bir eği-tim altına girmeleriyle elde edilenin tam tersiydi: Kalvinistin us-sal kişiliğini "duygular"a karşı koruyan yasakların zayıflaması.Aynı şekilde, yaratılmışların atılmışlığı ile ilgili Kalvinist düşünceduygusal olarak alındığında —örneğin, "kendini solucan gibihissetme" olarak bilinen biçiminde— iş yaşamında işgücünü yoketmeye yol açması olanaklıdır. Ve eğer —Kalvinist ussal diniliğinönde gelen eğilimlerinin tersine— ilahi takdir düşüncesi, ruhecclesia: (Lat.) "kilise", "cemaat" (çev.).114 2. Asketik Protestanlığın Meslek Ahlâkıhali ve duygu açısından benimsenme nesnesi olsaydı, bu da ka-derciliğe yol açabilirdi. Ve nihayet, azizleri dünyadan uzaklaş-tırma eğilimi güçlü bir duygu artışı ile, Pietizmin, her zaman re-form kilisesi içinde de ortaya koyduğu gibi yarı komünist karak-tere sahip bir çeşit manastır örgütüne yol açabilirdi. Fakat "duy-gu" ölçü alınarak belirlenen bu aşın etki amaçlanmadıkça ve re-form geçirmiş Pietizm dünyevi iş yaşamı içinde kendi ruhanili-ğini güvence altına almaya uğraştıkça, temel Pietist önermelerinpratik etkisi, önde gelen Pietistlerin ikinci derece Hıristiyanlık o-larak gördükleri reform geçirmiş gündelik Haristiyam yalın dün-yevi saygınlığı ile karşılaştırıldığında, bu, işe bağlı yaşam biçimi-nin asketik olarak daha güçlü bir biçimde denetlenmesi ve iş ah-lakının dini olarak daha sağlam bir biçimde kurulmasıdır. Bütünreform asketizminin gelişimi içinde azizlerin dini aristokrasisine kadar ciddiye alındıysa o kadar emin bir biçimde ortaya çık-mıştır —ve böylece Hollanda'da olduğu gibi—kilisenin içindegönüllü gayri resmi ayinler biçiminde örgütlenmiştir; oysa İngi-liz Püritenizminde kilisenin yapısı içinde kısmen, biçimsel etkenve edilgen Hıristiyan farkına, kısmen de —daha önce sözü edil-mişti— tarikatların oluşmasına yol açmıştır.Spener, Francke ve Zinzendorf un adları ile bağlantılı olan veLutherci bir temele dayanan Alman Pietizminin gelişimi, bizi ila-hi takdir öğretisinden uzaklaştırır. Fakat hiçbir zaman onun enönemli noktasını oluşturan düşünce alanının sınırları dışına çı-kılmaz, bunun böyle olduğu İngiliz ve Hollanda Pietizminin et-kisi ile özellikle Spener tarafından doğrulanmıştır ve örneğin

Bayly'nin ilk ayinleri okununca, bu gün ışığına çıkar. Bizim özelbakış açımız için Pietizmin anlamı şudur: Metodik olarak koru-nan ve denetlenen üzerinde etkili olmak; yani, asketik yaşam bi-çiminin Kalvinist olmayan diniliğin alanını etkilemesi. FakatLutherciliğin, bu ussal asketizmi yabancı bir cisim olarak görme-si gerekirdi ve Alman Pietist öğretisinin tutarsızlığı, ortaya çıkanProtestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu 115zorlukların sonucuydu. Düzenli bir dini yaşam biçiminin dog-matik temellendirilmesi olarak Lutherci düşünce Spener'de"tanrının şerefi göz önünde bulundurularak" yüklenilen iyi işinözel reform niteliği ile ve aynı şekilde, yeniden doğmuşların,göreli bir ölçüde, Hıristiyan mükemmelliğini elde etme olanak-larını hatırlatan düşünce ile birleşir. Fakat kuram tutarlı değil-dir: Mistiklerin güçlü etkisi altında kalan Spener, oldukça belir-siz ama temelde Lutherci bir tutumla, Hıristiyan yaşam biçimi-nin kendi Pietizmi için de gerekli olan düzenlilik özelliğini,temellendirmekten çok tarif etmeyi denemiştir; certitudosa/ut/sı kutsallaştırma eylemi ile elde etmemiş, ispat düşüncesiyerine Luther'in daha önce sözü edilen inanç ile olan bağlantı-sını seçmiştir. Fakat tekrar tekrar, Pietizmdeki ussal-asketik öğe,duygu yönüne ağır bastıkça bizim bakış açımız için önemli olantasarımlar yerlerini aldı. Bunlar; 1. kişisel kutsallığın, metodikgelişiminin, yasa açısından hep daha yüksek güçlülük ve mü-kemmelliğe erişmesinin, kutsanmışhk durumunun işareti olma-sı ve 2. tanrının inayetinin mükemmel olanları "etkilemesi"; yanitanrının, sabırla ve metodik düşünce ile bekleyenlere kendi işa-retini vereceği. A. H. Francke için de iş uğraşısı, kendi başına,asketik bir araçtı; tanrının seçilmişlerini, işlerindeki başarılarınagöre kutsadığı görüşü, Püritenlerde göreceğimiz gibi, onda da okadar kesindi. Ve Pietizm "ikili buyruğun" yerine geçmek üzere,temelde aynı ama daha yumuşak ve tanrının özel inayeti üzerinekurulu yeniden doğmuşlar aristokrasisine dayanan —yukardaKalvinizm için işaret edilen bütün psikolojik sonuçlarla birlik-te— tasarımlar yarattı. Bunların arasında, örneğin, karşıtları ta-rafından haksızca Pietizme atfedilen ve "Terminizm" adıyla bili-nen öğreti vardır; inayetin bütün insanlara sunulduğunu fakatherkes için ya yaşamının çok belirli bir anında yalnız bir kez yada herhangi bir zamanda son kez olarak sunulduğunu varsayar.Bu anı kaçıran, evrensel inayetin yardımını bir daha elde ede-116 2. Asketik Protestanlığın Meslek Ahlâkımez: Kalvinist öğretide, tanrının ihmaline uğrayanlar ile aynıdurumdadır. Örneğin Francke'nin kendi kişisel deneyimlerin-den çıkardığı ve Pietizm'de çok yaygın olan —rahatlıkla öndegelen denilebilir— ve inayete özel, bir kezlik ve kendine özgügörünümler altında, yani bir önceki pişmanlıktan sonra erişile-bileceği kabulü, sonuçta bu kurama oldukça yakındır. Pietizminbakış açısına göre, herkes bu yaşantıya sahip olamayacağı için,Pietizmin asketik metodu kullanmaya yol açan önerisine rağ-men bunu beceremeyenler, yeniden doğmuşların gözünde birçeşit edilgen Hıristiyan olarak kaldılar. Öte yanda, pişmanlığı or-taya çıkaran bir yöntemin yaratılması ile tanrısal inayete erişme,sonuçta, insani eylemin ussal bir nesnesi haline geldi. TümPietistlerce olmasa da —örneğin Francke gibi— birçoğu tarafın-dan paylaşılan ve özellikle Spener'de yinelenen soruların gös-terdiği gibi, Pietist ruhbanların Luthercilikle de ilişkilerinin za-yıflamasına neden olan özel itirafa karşı olmaları, bu inayet aris-

tokrasisinden doğdu: Kutsal işlerde pişmanlık yoluyla erişilen i-nayetin görülür etkisi mutlakiyetin ortaya çıkmasında zorunlubir ölçüt oluşturdu ve yalın contritid ile yetinmesine izin ver-mek olanaksızlaştı.Zinzendorf un özgün dini yargılamaları, Ortodoksluğun karşısaldırılarıyla değişikliklere uğradıysa da, hep, "araç" tasarımınadoğru yönelmiştir. Fakat, bundan ayrı olarak, bu dikkate değer"dini ahlakçının" düşünsel hareket noktası Ritschl'ın adlandırdı-ğı gibi, bizim için en önemli olan noktalarda çok açık değildir. Okendisi "Paulusçu-Lutherci Hıristiyanlığın" temsilcisi olarak, ya-saya bağlılığına işaret ederek, "Pietist-Jakobenci"Iiğe karşı oldu-ğunu tekrarlamıştı. Fakat her zaman vurguladığı Lutherciliğinerağmen, izin verdiği ve desteklediği Kardeş Birliği ve daha 12 A-ğustos 1729 tarihli noter protokolünde gerçekleştirdiklericontritio: (Lat.) "nedamet" (çev.).Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu 117Kalvinist azizler aristokrasisine birçok açıdan uygun olan bir ha-reket noktasında duruyordu. 12 Kasım 174l'de Eski Ahitin İ-sa'ya atfedilmesi tartışmaları benzer bir durumun sözlerle ifade-siydi. Kardeşlik Birliği'nin üç kolu içinde Kalvinistler veMoravyahlar baştan beri iş ahlakının temel ilkelerine yönelmiş-lerdi. Zinzendorf da çok Püriten bir biçimde John Wesley'e, herzaman olmasa bile, doğrulanmış olanın, kendisi bilmese de baş-kalarının onun eylem biçiminden, onun doğrulandığını öğre-nebileceklerini söylemişti. Fakat öte yandan Herrnhutediğin ö-zel diniliğinde duygu öğesi çok güçlü bir biçimde ön plana çık-mış ve özellikle Zinzendorf kişisel olarak, Püriten anlamdaasketik kutsallaştırmaya doğrudan doğruya hep muhalefet et-meyi ve iş kutsallığını Lutherciliğe doğru yöneltmeyi denemiştir.Gayri resmi ayinlerin reddinin etkisiyle ve itirafın alıkonulmasıy-la da dini ayinlere karşı Lutherci bir bağımlılık gelişti. Sonra,Zinzendorfa özgü temel ilke ortaya çıktı: Dini duygularınçocuksuluğu sahiciliğinin işaretidir, aynı şekilde, örneğin, kade-rin tanrının isteğini açığa çıkarma aracı olarak kullanılması, ya-şam biçiminin ussallığına çok ters düşer genelde, Kontun etkisisürdükçe Herrnhuter diniliğindeki ussal olmayan duygulara yö-nelik öğe, Pietizmin başka alanlarından çok burada etkili olur.Spenberg'in Idea fıdei /ratrumu'nda.' ahlak ile günahların affınınbağlantısı Lutherciliğin tümünde olduğu gibi gevşektir.Zinzendorf un metodik mükemmelliğe ulaşma çabasının reddi—başka her yerde olduğu gibi burada da— onun insanları ussalçalışma ile öte dünyada mutluluğa erişmeye teşvik yerine, şimdibile mutluluğu duygu olarak hissetmelerine izin verilmesi yollu,temelde eudaimonist ideali ile uyum içindedir. Öte yandan,başka kiliselerle karşılaştırıldığında, Kardeş Birliği'nin en önemlideğerinin, etkin bir Hıristiyan yaşamında, misyonerliğinde ve —idea fidei fratrum: (Lat.) "sadık kardeşler düşüncesi (ülküsü)" (çev.).118 2. Asketik Protestanlığın Meslek Ahlâkıonunla ilişkiye sokulan— iş uğraşısında yattığı düşüncesi bura-da da canlı kalmıştır.23 Buna ek olarak, yaşamın yararlılık bakışaçısı altında pratik ussallaştınlması Zinzendorf un yaşam görü-şünün de çok önemli bir bölümüdür. Bu sonuç, Pietizmin başkataraftarları için olduğu gibi, onun için de, bir yandan inanca za-rarlı olan felsefi spekülasyona duyduğu hoşnutsuzluk ve bunabağlı olarak bilgiye olan sevgisinden,2'* öte yandan mesleğe yö-

nelik misyonerlerin keskin zekasından çıkmıştır. Kardeş Birliği,misyon genel merkezi olduğu gibi aynı zamanda bir iş örgütüy-dü de ve üyelerini, yaşam içinde her yerde önce "ödevlerf'ni so-rarak ve onları, bu aklı başındalığı göz önüne alarak düzenli birbiçimde dünyevi asketizm yoluna soktu. Havarinin misyoner ya-şam örneğinden kalkarak, ilahi takdir yoluyla tanrı tarafındanseçilen "gençler"ce havarilerin mülksüzlüğünün karizmasınınyüceltilmesi, başka bir engel oluşturuyordu; bu aynı zamanda,consilia evangelicanm kısmi bir yeniden canlanışıydı. Kalvinistahlaka benzer ussal iş ahlakının yaratılması, her zaman gerikalmıştır; oysa, -—Baptist hareketin değişimi örneğinin gösterdi-ği gibi— olanaksız değildir Tersine, iş düşüncesiyle, yalnıza23 Ama, tam da bu sapma yüzünden tutarlı bir biçimde ahlaki olarak temellendi-rilememiştir. Zinzendorf, Luther'in, mesleğin içerdiği "tanrı hizmeti" kavramı-nı mesleki sadakat için ölçü veren bakış açısı olarak görmesini reddeder.21 Protestan asketizminin, matematik temellerle ussallaştırılmış deneyciliğe karşıduyduğu belirgin sempati bilinir ama, bu, henüz burada tartışılmayacak- Bü-tün Püriten, Baptist ve Pietist Hıristiyanlığının gözde bilimi fizik idi ve bununyanında da benzer yöntemi kullanan diğer matematiksel doğa bilimleri. Do-ğadaki tanrı yasalarının deneysel olarak ele alınmasıyla dünyanın "anlamı'nınbilgisine ulaşılabileceği umuluyordu; çünkü tanrısal vahiyin kısmi yapısınabağlı olan Kalvinist bir düşünceyi spekülatif kavramlarla açıklamak olanaklı o-lamaz. 17. yüzyıl deneyciliği asketizm için "tanrıyı doğada" aramanın bir yo-luydu. Deneycilik tanrıya götürürken, felsefi spekülasyonlar uzaklaştırıyordu.Özellikle Aristoteles felsefesinin Hıristiyanlığa en büyük zararı verdiği düşünü-lüyordu; diğerlerinden—özellikle de "Platon"un—hangisinin daha iyi olduğusavunuluyordu.Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu 119"meslek uğruna" öznel olarak güçlü bir biçimde desteklenmiş-tir.Alman Pietizmini burada bizim için araştırma konusu olanbakış açısı altında araştırırsak, asketizmin dini temellendirilme-sinde bir gevşeklik ve belirsizlik olduğunu belirtmeliyiz;Kalvinizmin demir gibi güçlü tutarlılığı karşısında önemli ölçüdegerilemiş olan asketizm, kısmen Lutherci etki tarafından, kıs-men de kendi diniliğinin duygu yönü tarafından belirlenmiştir.O zaman, bu duygulara yönelik öğeyi Pietizmin Lutherciliğe kar-şı özelliği olarak göstermek büyük bir tek yanlılık olur.2' FakatKalvinizm ile karşılaştırıldığında, yaşamın ussallaştırılması çaba-lan, zorunlu olarak çok yoğun olmayacaktır; çünkü ebedi gele-ceği garanti eden ve sürekli olarak ispatlanmak zorunda olankutsanmıştık durumu üzerine kurulu düşüncenin güdüsü, duy-gu olarak şimdiye çevrilmiştir ve ilahi takdire erişmiş olanlarındurup dinlenmeden ve başarılı iş uğraşısı içinde sürekli eldeetmeye çabaladığı kendinden eminlik durumunun yerini, kıs-men içsel yaşantının neden olduğu duygusal heyecanın, kısmende Pietizm tarafından birçok kereler ciddi şüphelerle ele alınanama yine de çoğunlukla Lutherci itiraf kurumunun hoşgörüsü-nün sonucu olan alçakgönüllülük ve özveri almıştır. Çünkü, bü-tün bunlarda ortaya çıkan, kutsanmışlığı Lutherciliğe özgü bi-çimde aramanın, pratik "kutsallaştırmada" değil, "günahların af-fedilmesinde" önemli olduğudur. Gelecek (öte dünya) kutsan-mışlığının kesin bilgisine erişmek ve korunmak için gerçekleşti-rilen düzenli ussal uğraşının yerine, burada, tanrı ile şimdi (budünyada) barışmayı ve ilişki kurmayı hissetme gereksinimi al-mıştır. Nasıl ekonomik yaşamda o andaki zevkler peşinde koşmaeğilimi, gelecek için ihtimam üzerine kurulu olan "işletmenin"Dini bütünlüğün yoğun duygusallığı, daha sonraki dönemlerinde de Luther-ciliğe yabancıydı. Oysa, Luthercinin gözünde, "iş, kutsallığı" görünümünde o-lan yaşam biçimi, yani asketik öğe, buradaki belirleyici farkı oluşturur.

120 2. Asketik Protestanlığın Meslek Ahlâkıussal bütünlüğüne ters düşerse aynı şekilde, dini yaşam alanın-da da, büyük ölçüde durum böyledir. Şimdiki (bu dünyayla ilgi-li) dünyevi duygusal heyecana yönelik dini gereksinimler, re-form "azizleri"nin yalnızca öte dünyaya yönelik ispat gereksi-nimleri karşısında, dünyevi eylemlerin ussallaştırılması yönün-den açıkça eksi bir güdüyü içerir, öte yandan, söze ve ayine ge-leneksel bağlılık içinde olan Ortodoks Lutherci inanç, her za-man yaşam biçiminin metodik dini etkisini geliştirmeye daha el-verişli olmuştur. Genelde, Pietizm Francke ve Spener'denZinzendorf a kadar duygu özelliğinin vurgusunu arttırma yö-nünde hareket etmiştir. Fakat, bu, hiç bir şekilde dışa vurduğugizil bir "gelişim eğilimi" değildi. Fark, önde gelen temsilcileri-nin, geldikleri dini (ve toplumsal) çevrenin farklı olmasına da-yanır. Bu durumda bu konuya giremeyiz, aynı şekilde AlmanPietizminin özelliklerinin toplumsal ve coğrafi yayılanının nasılifade edildiğini de tartışamayız. Doğal olarak, Püriten azizlerinindini yaşam biçiminin karşısında bu duygu Pietizminin değişimiyavaş yavaş olmuştur. Farkların, en azından geçici olarak pratikbir sonucu gösterilmek isteniyorsa, Pietizmin geliştirdiği erdem-lerin daha çok, bir yandan "işine sadık" görevli, memur, işçi veküçük imalatçılar, öte yandan aile babası konumunda bulunanişverenin tanrı katındaki hoşgörülü lütfü (Zinzendorf un anla-mında) ile ilgili olduğu ortaya konulabilir. Bununla karşılaştırıl-dığında, Kalvinizm, katı, yasal ve etken anlamda burjuva-kapitalist işveren ile daha yakından ilişkili görülür. Ritschl'indaha önce de gösterdiği gibi, yalın duygu Pietizmi, sonuçta,leisure classes için dini bir oyuncaktır. Bu nitelendirme her nekadar pek tüketici değilse de, bu iki asketik eğilimde ya birininya da öbürünün etkisinde olan insanların, ekonomik özellikle-rindeki bazı farkları açıklamak için uygun olur.leisure classes: (İng.) "aylak sınıflar"; 'rantiye' aristokratlar (çev.).Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu 121Duygulara yönelik ama yine de asketik olan diniliğin,Kalvinist asketizmin dogmatik temeline karşı artan tarafsızlığı yada onun reddi ile bağlantısı, Metodizm olarak bilinen kıta Avru-pa Pietizminin Anglo-Amerikan yakasını nitelendirir. Daha adıbile çağdaşlarının, taraftarlarının hangi özelliğinden etkilendiği-ni gösterir: certitudo salutise erişmek amacı içinde yaşam biçi-min "metodik" düzenli yapısı; çünkü, bu eğilim, baştan beri bu-nun çevresinde oluşmuş ve dini çabanın ana noktası olarakkalmıştır. Bütün farklılığına rağmen Alman Pietizminin belirli e-ğilimleri ile şüpheye yer vermeyen bağlantısı, her şeyden çok,bu metodiğin, özellikle "geri dönüşün" duygusal etkinliğine ne-den olduğunun öne çıkarılmasıyla kendini gösterir. Ve görevi,başından beri kitleler içinde olan Metodizmin duygularayönelikliği —/fermfiufer-Lutherci etki ile John Wesley'de uya-nan— burada, özellikle Amerika'da güçlü bir duygusal nitelikalmıştır. Belirli koşullar altında en korkunç kendinden geçmele-re kadar varan ve Amerika'da çoğunlukla toplantılarda gerçekle-şen pişmanlık savaşımı, ilahi olarak kazanılmamış kutsanmışlıkinancına ve aynı zamanda doğrudan doğruya, doğrulanma bi-lincine ve affedilmeye yol açmıştır. Şimdi, bu duygusal. dinilik,en ufak bir zorluk içinde olmadan, Püritenizmin her zaman us-sallık damgasını vurduğu asketik ahlak ile özel bir ilişki içine

girmiştir. Öncelikle, duygulara yönelik her şeye karşı yanılgışüphesiyle bakan Kalvinizmin tersine, ilke olarak ruhun şahade-tinin dolaysızlığından fışkıran affedilmişliğin —doğuşu en azın-dan, normal olarak, gün ve saatle belirlenmesi gereken—safduygusal mutlak eminliği, certitudo saJutisin, şüpheye yer ver-meyen tek temeli olarak görülmüştür. Kutsallık öğretisinin artantutarlılığını dile getiren ama Ortodoks biçimden önemli ölçüdeayrılan Wesley'in öğretisine göre, bu biçimde yeniden doğanlariçlerinde var olan kutsallığın etkisinin gücü ile bu dünyada bilekurallara uygun, birbirinden ayrı ve çoğunlukla yapısal bir deği-şim ile "kutsallığa" ve günahlardan arınma anlamında mükem-melliğin bilincine ulaşabilirler. Bu amaca ulaşmak ne kadar zor122 2. Asketik Protestanlığın Meslek Ahlâkıise de —çoğunlukla ancak yaşamın sonunda ulaşılır— yine demutlaka uğraşmak gerekir —çünkü, ancak o certitudo saluüsvgaranti eder ve Kalvinistin asık suratlı kaygısının yerine neşeligüven duygusunu koyar— ve her durumda hakiki dönmüşükendi gözünde ve başkalarının gözünde günahın, en azından,"onun üzerinde artık güce sahip olmadığı" olgusu ile ispat eder.Kendine güven duygusunun önemli anlamına karşın, yasalarauygun kutsal eylem, doğal olarak, korunacaktır. Wesley, zama-nının iş adaletine karşı savaşımıyla, işin, kutsanmıştık durumu-nun gerçek temeli olmayıp ilgi temeli olduğu ve bunun da an-cak açıkça tanrının şanı için yapıldığı zaman böyle olduğu yollueski Püriten düşünceyi yeniden canlandırmıştır. Kendi deneyim-lerinin de doğruladığı gibi, doğru eylem bunu yalnız başına ba-şaramaz: Kutsanmıştık durumunun duygusunun da işe karışma-sı gerekir. O kendisi de bazı durumlarda işin, kutsanmışlığın ko-şulu olduğuna işaret etmiştir ve 9 Ağustos 1771 tarihli bildirge-de, iyi iş yapmayanın hakiki mümin olamayacağını vurgulamıştırve Metodistler de sürekli olarak, resmi kiliseden, öğreti açısın-dan değil, diniliğin biçimi açısından farklılaştıklarını vurgulamış-lardır. İnancın "meyvelerinin" anlamı İncil'de Yuhanna'nın Bi-rinci Mektubu'nda da (3, 9) doğrulanmıştır ve eylem de yenidendoğuşun açık seçik işareti olarak kabul edilmiştir. Fakat bütünbunlara rağmen yine de bir çok zorluk vardır. İlahi takdir öğre-tisinin taraftarları olan Metodistler için certitudo salutisin, inan-cın, sürekli ispatlamaya yönelik yaşam biçiminden çıkan inayetbilinci yerine kolay inayet ve mükemmellik duygusu içinde orta-ya çıkması —bir kezlik pişmanlık savaşımı perseverantianın' e-minliği ile bağlantılıydı— şu iki şeyden biri demekti: Zayıf yapı-larda "Hıristiyan" özgürlüğünün karşıt yorumu ve bununla bir-likte metodik yaşam biçiminin çöküşü ya da bu sonucun redde-dildiği yerde azizin kendinden eminliğinin korkutucu yükseklik-teki doruğa ulaşması: Püriten tipin duygu olarak tırmanışı. Karşıperseverantia: (Lat.) "sebat" (çev.).Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu 123olanların saldırıları karşısında bir yandan İncil'in yasal değerininartan vurgusu ve ispatın kaçınılmazlığı ile, öte yandan, hareketinsınırları içinde, Wesley'in inayetin kaybedilebileceğini öğretendoğrultudaki anti-Kalvinist tutumun güçlendirilmesi ile bu so-nuçlara yaklaşma denenmiştir. Wesley'in Kardeş Birliği'nin ara-cılığı ile etkilendiği Luthercilik bu gelişimi güçlendirmiştir vemetodik ahlakın dini yönlendirmesinin belirsizliğini arttırmıştır.Sonuçta temelde yalnız "yeniden doğuş" kavramı inancın mey-vesi olarak kurtuluşun dolaysız ortaya çıkan duygulara yönelikeminliği ve kutsanmışkk durumunun ispatı olarak sonuçlarıylabirlikte (en azından gizli olarak) günahın gücünden bağımsız-

laşmanın kaçınılmaz temeli olarak kendini göstermiş ve dış birinayet aracının, özellikle ayinlerin anlamı, buna bağlı olarak de-ğerini yitirmiştir. Ve yine de, general awakeninğ Metodizmi heryerde izlemiş ve örneğin New England'da inayet ve seçilmişliköğretisinin zaferi olarak görülmüştür.Böylece, bizim bakış açımızdan, Metodizmin ahlakı, Pietizmgibi titrek temeller üzerine kurulmuş olarak görünür. Fakat"higher life"," "ikinci kutsanmışlık" için çabalama, ilahi takdiröğretisinin yerini alarak ona hizmet etmiş ve İngiltere'de ortayaçıkmış olduğu için, ahlak görüşünü oranın reform kilisesine gö-re yönlendirmiştir. Dönüş eylemi, metodik olarak ortaya çıka-rılmıştır. Ve elde edildikten sonra Zinzendorf un duygulara yö-nelik türdeki Pietizm anlayışına uygun olarak tanrı ile birlikteli-ğin dini zevki olmayıp, uyandırılmış olan duygu, hemen, ussalmükemmelliğe erişmeye doğru yönlendirilmiştir. Dinselliğinduygusal niteliği, Alman Pietizmindeki gibi içsel bir duygu Hıris-tiyanlığına yol açmamıştır. Bunun (kısmen geri dönüşün duygu-sal deneyiminin sonucu olarak) günah duygusunun daha az de-recede gelişimi ile ilişkili olduğunu Schneckenburger göstermiş-genenü awakenlng: (İng.) "genel uyanış" (çev.).higher life: (İng.) "yüksek (yüce) yaşam" (çev.V124 2. Asketik Protestanlığın Meslek Ahlâkıtir ve bu Metodizmin eleştirisinde değişmeyen noktadır. Diniduyguların reform geçirmiş temel özelliği burada kalmıştır.Duygusal heyecanın bazen çok güçlü bir biçimde aşın bir duy-gusallık halini aldığı olmuştur, ama bu yaşam biçiminin ussal ni-teliğine zarar vermemiştir.20 Metodizmin "yeniden doğuşu", ya-lın iş kutsallığının yalnızca bir bütünleşmesini sağlamıştır: ilahitakdir öğretisi terk edildikten sonra asketik yaşam biçiminin dinibağlantısını oluşturmuştur. Hakiki dönüşün kaçınılmaz denetimyolu olan eylemin verdiği "koşullan", Wesley'in Kalvinizmi ileaynıydı. Meslek kavramının gelişimine yeni hiçbir şey katmayanMetodizmi, sonradan ortaya çıkan bir ürün olarak bundan son-raki tartışmalarda bir kenara bırakabiliriz.Avrupa kıtasında gelişen Pietizm ve Anglo-Sakson halkları a-rasında gelişen Metodizm, düşünce içerikleri ve aynı şekilde ta-rihi gelişimleri açısından ele alındıklarında ikincil hareketlerdir.Buna karşılık, Kalvinizmin yanında, Protestan asketizminin ikin-ci bağımsız taşıyıcısı olarak Vaftizcî hareket durur ve 16. ve 17.yüzyıllar boyunca ondan doğrudan doğruya ya da onun dini dü-şünce biçimlerinin kabulüyle ortaya çıkan Baptistler, Mennonit-ler ve hepsinden önemlisi Quaker tarikatları27 yer alırlar. Bun-26 Bugün, Amerikalı siyahlar arasındaki durum gibi, zarar verici de olabilir. Ayrı-ca, Metodist duygusallığın çoğunlukla belirgin patalojik özelliği, Pietizminduygusal açıdan göreli ölçülülüğünün tersine —yalın tarihi nedenler ve süre-cin aşikârhğı yanında— Metodizmin yayıldığı bölgelerde, belki de yaşamınasketik etkilenişi ile daha yakından ilişkilidir. Buna ancak bir nörolog kararverebilir.Vaftizci: Weber, geniş anlamda Baptistlik ile dar anlamda (Anglo-Sakson)Baptistlik arasında fark görür. (bkz. Yazarın Notları, No. 27) (çev.).27 Baptistler arasında yalnızca "genel Baptistler" olarak adlandırılanları eskiBaptist harekete kadar geri götürülebilir. "Özel Baptistler" —daha önce desöylendiği gibi—Kalvinist'lerdi ve kilise üyeliğini yeniden doğuş ya da hiç ol-mazsa kişisel günah çıkaranlar ile sınırlandırmışlardı; bu özellikleriyle de, te-melde, bütün devlet kiliselerinin karşısında gönüllüler olarak kaldılar.Cromwell'in idaresi altında, pratikte çok tutarlı olabildikleri söylenemez.Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu 125larla, ahlakları ilkece reform öğretisinin karşısında olan dini birgrupla karşı karşıya geliriz. Yalnız bizim için önemli olanı vurgu-layan aşağıdaki taslak, bu hareketin çeşitli biçimleri hakkında bir

kavram veremez. Biz yine, ağırlığı eski kapitalist ülkelerdeki ge-lişime vereceğiz. Bütün bu toplulukların tarihi ve ilkece en ö-nemli düşünceleri, kültürel gelişim açısından önemi başka birbağlamda gayet açık seçik olabilecek olan, zaten aşina olduğu-muz, "inananların kilisesi"dir. Bu şu demektir: Dini topluluk,reform kilisesinin kullandığı anlamda, "görülür kilise", artık do-ğaüstü amaçlara hizmet eden bir tür vakıf, zorunlu olarak, hemhaklıyı hem de haksızı içine alan bir kurum değildir, —ister tan-rının şanını arttırmada olsun (Kalvinist), ister insanlara kurtuluşiçin aracı olsun'(Katolik ve Lutherci)— kişisel inananların ve ye-niden doğmuşların ve yalnızca onların bir topluluğudur: başkabir deyişle, bir "kilise" olarak değil, bir "tarikat" olarak vardır.Kendi içinde dışsal olan bu ilke, inanca kişisel olarak sahip olanyetişkinlerin vaftiz olabileceğinin simgesidir. Vaftizcilerde inançile "doğrulanma", bütün dini tartışmalarda defalarca tekrarladık-ları gibi, eski Protestanlığın Ortodoks dogmasını yöneten İsa'nınhizmetinde ve bu dünyadaki bir iş düşüncesinden temeldenfarklıdır. Daha çok onun kurtuluş armağanına sahip olma de-mektir. Fakat bu bireysel tinsel bir açıklama ile ortaya çıkmıştır,tanrısal ruhun tekleri etkilemesi ile ve yalnızca bu yolla. Bu her-kese teklif edilmiştir. Ve ruhu beklemek yeterlidir. Günahkârcadünyaya bağlanıp onun gelişine karşı koymayarak. Kilise öğretisibilgisinin anlamında inancın önemi aynı şekilde tanrısal inayetipişmanlık içinde arama anlamında da, sonuç olarak geri geldi ve—doğal olarak daha güçlü bir yapıyla— ilk "Hıristiyanların" ma-nevi-dini düşüncelerinin bir rönesansı oldu. Örneğin, MennoSimons'un Fondamentboek'unda (1539) üzerinde ilk kez kabuledilebilir tutarlı bir öğreti yarattığı tarikat, öbür Vaftizci tarikat-ları gibi, İsa'nın hakiki kusursuz kilisesi olmak istiyordu: tanrı126 2. Asketik Protestanlığın Meslek Ahlâkıtarafından kişisel olarak uyandırılmış ve çağrılmış olanların oluş-turduğu ilk topluluk gibi. Yeniden doğmuşlar ve yalnızca onlarİsa'nın kardeşleridir; çünkü onun gibi, doğrudan doğruya (tanrıtarafından) tinsel olarak yaratılmışlardır. Ciddi bir biçimde"dünya"dan kaçınma, dünya insanları ile koşulsuz gerekli ilişkiyien alt düzeyde tutma ve ilk Hıristiyanların yaşamlarını örnekalma anlamında en ciddi ilişkiyi kurma, ilk Vaftizci toplulukları-nın kendilerini adadıkları sonuçlardı ve bu dünyadan kaçınmatemel ilkesi, eski ruh yaşadıkça, hiçbir zaman tamamen kaybol-madı. Vaftizci tarikatları ilk dönemlerini yönlendiren bu güdü-lerden kalıcı bir özellik olarak, bizim —farklı bir biçimdetemellendirilmiş olan—zaten Kalvinizmden tanıdığımız ve temelönemi her zaman vurgulanacak olan bir ilkeyi elde ettiler: Yal-nızca tanrıya borçlu olunan saygının değerini yitirmesi demek o-lan bütün "yaratıkları tanrılaştırma"nın. reddedilmesi. İlk İsveç-Kuzey Alman Vaftizcilerinde İncil'e uygun yaşam biçimi, AzizFranz'daki gibi köklü bir biçimde düşünülmüştü: bütün dünyamutlulukları ile arasında derin bir uçurum ve havarinin örneği-ne sıkı sıkıya bağlı bir yaşam. Ve gerçekten de ilk temsilcilerin-den bir çoğunun yaşamı Aziz Aegidius'unkini hatırlatır. Fakatİncil'in böyle sıkı sıkıya izlenmesi/ dinin manevi niteliği karşı-sında sağlam temellere oturmuyordu. Tanrının peygamberlereve Havarilere açıkladığı, açıklayabildiklerinin ve açıklamak iste-diklerinin tabii ki hepsi değildi. Tersine: Yazılı bir evrak olarakdeğil de, müminin günlük yaşamında aziz ruhun etkide bulu-

nan gücü olarak sözün sürekliliğinin, doğrudan doğruya birey-lere, onu duymak isteyenlere söylediği —Schwenckfeld'inLuther'e ve daha sonra Fox'un Prespiteryenlere öğrettiği gibi—ilk Hıristiyanların şahadetine dayanılarak hakiki kilisenin tek işa-reti idi. Kendini sürekli olarak açığa çıkarma düşüncesinden,sonraları Quakerler tarafından devamlı olarak geliştirilen, ruhunakılda ve bilinçte şahadetinin anlamını dile getiren o bilinen öğ-Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu 127reti ortaya çıktı. Bununla İncil'in değeri değil de, salt egemenliğibir kenara konuldu ve aynı zamanda, kilisenin kutsal öğretisin-den geriye kalan her şeyi: Quakerleri, Vaftizi ve KutsalKomünyonu da içine alarak, temizleyen bir gelişim başladı. Vaf-tizci tarikatlar, ilahi takdirciler ve hepsinden önemlisi katıKalvinistler ile birlikte kutsallık aracı olarak bütün ayinleri esasolarak değersizleştirmeyi sağladı ve dünyanın dini "arındırılma-sını" en son noktasına kadar vardırdı. Yalnızca, süregelen açığaçıkarmanın "iç ışığı" tanrının İncil'deki açıklamalarının bile tü-müyle gerçekten anlaşılmasında yetkin idi. Bunun sonuçlan öteyandan, en azından burada tam sonuca ulaşan Quakerlerin öğ-retisine göre, açığa çıkarmanın İncil tarzını hiçbir zaman öğ-renmemiş olanlara kadar götürebilir. Extra ecclesiam nulla saluscümlesi yalnızca, ruh tarafından aydınlatılanların görünmez kili-sesi için geçerlidir. İç ışık olmadan doğal insan, hatta doğal akıltarafından yönlendirilen insan da yalın bir yaratık olarak kalmış-tır ve tanrıdan uzaklığı yüzünden Baptistler ve Quakerler tara-fından Kalvinizmden daha acı bir biçimde yargılanmıştır. Öteyandan, biz onu beklediğimizde, yolunu gözlediğimizde vekendimizi ona teslim ettiğimizde, ruhun neden olduğu yenidendoğuş, tanrı tarafından etkilendiği için günahın gücünün öyle-sine tam bir galibiyetine yol açabilir ki, yeniden günah işleme yada kutsanmışlık durumunun yitirilmesi olgusal olarak olanaksızolur. Oysa, sonraları Metodizmde olduğu gibi, o duruma ulaş-mak, kural olmayıp, daha çok, bireylerin mükemmelliğinin de-recesinin, gelişime boyun eğmesi demektir. Fakat bütün "Vaftizcitopluluklar, yandaşlarının mükemmel eylemleri anlamında "saftopluluklar olmak istiyorlardı. Dünyadan ve onun nimetlerin-den kopuş ve bizimle bilinç yoluyla konuşan tanrının egemenli-ğine koşulsuz boyun eğme, hakiki yeniden doğuşun tek yanıl-maz işaretiydi ve buna uygun eylem de kurtuluşa götüren zo-runlu yol idi. Bu mutluluk kazanılacak bir şey değildi, tanrının128 2. Asketik Protestanlığın Meslek Ahlâkıinayetinin bir armağanıydı; fakat ancak, bilincinin yol gösterici-liğinde yaşayan kendini yeniden doğmuş olarak görme hakkınasahip oluyordu. Bu anlamda, "iyi işler" causa sine qua nondur'Bizim de üzerine eğildiğimiz Barclay'in bu son düşünce zinciri,pratik açıdan reform öğretisi ile yine aynıdır ve İngiltere ve Hol-landa'daki Baptist tarikatları ile buluşan ve ciddi, içsel yerleşi-minin kazanılması G. Fox'un ilk misyonerlik eylemlerinin bütünzamanını alan Kalvinist asketizmin etkisi altında geliştirilmiştir.İlahi takdir reddedildiğine göre, Baptist ahlakın kendine özgümetodu ile özellikleri, psikolojik olarak, her şeyden önce, bu-gün bile Quakerlerin "toplantılarına" kendi damgasını vuran veBarclay'in iyi bir biçimde açıkladığı ruhun etkisi altında"bekleyiş" düşüncesine dayanıyordu: Bu sessiz bekleyişin amacıgüdülere yönelik ve usdışı olanın, "doğal" insanın tutkularınınve öznelliğinin aşılmasıdır; ruhunda, yalnız tanrının dile gelebi-leceği o derin huzuru yaratabilmek için sessiz olmak zorunda-dır. Doğal olarak bu "bekleyiş" (benzer biçimde temellendiril-miş dinilik türlerinde de olanaklı olan ve Münster'de dağılanhareketle olgusal olarak ortaya çıkan) histerik durumlara, keha-nete ve eskatolojik ümitler ayakta durduğu sürece, belirli koşul-

lar altında aşırı duygu patlamasına yol açabilir. Fakat Baptizminnormal dünyevi iç yaşamını etkileyişinde, tanrı yalnız varlıkları-nın sustuğu yerde konuşur düşüncesi açıkça, eylemin huzurlubir biçimde tartılmasının eğitimi ve kaygılı bireysel bilinç araştı-rılmasının buna göre yönlendirilmesidir. Bu sakin, ölçülü, hari-ka bilinçlilik özelliği daha sonraki Baptist topluluklarının yaşampratiklerinde, çok özel bir ölçüde de Quakerlerde kullanılmıştır.Dünyanın esaslı bir biçimde arındırılması dünyevi asketizmdenbaşka içsel bir yola izin vermiyordu. Siyasal güçle ve eylemlerleherhangi bir ilişkisinin olmasını istemeyen topluluklar için bucausa sine qua non: (Lat.) "onsuz edilmez neden"; birşeyin olması için zorun-lu koşul (çev.).Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu 129asketik erdemler iş uğraşısında da dış öğeler olarak ortaya çıktı.En eski Baptist hareketin önderleri, dünyayı yadsırken düşünce-sizcesine köktenci oldukları için, doğal olarak daha ilk nesiller-de katı havarice yaşam biçimini, geçerli yeniden doğuşun herkesiçin zorunlu delili olarak görmüyorlardı. Daha bu nesillerde bi-le, hatta dünyevi iç erdeminin temelinden ve özel mülkiyet dü-zeninden yana olan Menno'dan bile önce, varlıklı burjuvalarvardı. Baptistlerin katı ahlakı, pratikte, reform ahlakının çizdiğiyola girdi; çünkü asketizmin dış dünyaya yönelik manastır biçi-minin gelişimi Baptistlerde de görüldüğü gibi, Luther'den beriİncil dışı olduğu için ve iş kutsallığına dayandığı için terk edil-mişti. Yine de —ilk dönemlerin tartışmalı yan komünist toplu-luklarını burada dikkate almazsak— bugüne kadar, eğitim ve ya-şam için kaçınılmaz olanı aşan her şeyi reddeden yalnızca —"Tunker" olarak bilinen— bir Baptist tarikat olmuştur; örneğinBarclay'de de iş sadakati Kalvinist ya da Lutherci biçim yerineThomasçı biçimde, na.tura.li ratione* müminlerin dünyaya atıl-mışlıklannın kaçınılmaz sonucu olarak yorumlanır. Bu düşün-cede, Spener'in ve Alman Pietistlerinin pek çok ifadesinde ol-duğu gibi Kalvinist meslek kavramındakine benzer bir zayıflıkyatar. Öte yandan, bu yüzden, Baptist tarikatlarda ekonomik işilgisinin yoğunluğu, farklı öğelerin etkisiyle önemli ölçüde art-mıştır. Bir kez, ilk başta, dünyadan ayrılma sonunda ortaya çı-kan ve dini ödev olarak görülen, devlet görevini üstlenmeyireddetme; vazgeçildikten sonra da, en azından Mennonitler veQuakerler arasında pratik olarak devam etmiştir; çünkü silahkullanımının ve yeminin kesin bir biçimde reddedilmesi, kamugörevi için yetersizlik işaretiydi. Bütün Baptist tarikatlarda yer a-lan ve her tür aristokratik yaşam biçimine karşı olan yılmaz kar-şıtlık, görev üstlenmeyi reddetme ile el ele gidiyordu, kısmennaturali ratione: (Lat.) "doğal akıl" (çev.).130 2. Asketik Protestanlığın Meslek AhlâkıKalvinistlerde olduğu gibi, bedenin egemenliğinin yasaklanma-sının sonucu olarak, kısmen de yukarda sözü edilen siyasi ol-mayan ya da doğrudan doğruya siyasi nitelik taşımayan temel il-kelerin sonucu olarak, Baptist yaşam biçiminin bütün ölçülü vevicdanlı metodiği, böylece, siyasi olmayan iş yaşamı yoluna so-kulmuş oldu. Baptist kutsallık öğretisinin tanrının bireylerekendini göstermesi olarak bilincin rolüne atfettiği büyük önem,iş yaşamındaki eylemlere damgasını bastı. Bunun, kapitalist ru-hun önemli kısmının ortaya çıkışındaki büyük önemini, ilerde,daha yakından ve olanaklı olduğu ölçüde Protestanasketizminin bütün siyasal ve toplumsal ahlakını tartışmadananlamaya çalışacağız. O zaman —hiç olmazsa kısaca değine-lim— göreceğiz ki, dünyevi asketizmin, honesty is the bestpolicy biçiminde dile getirilen ve Franklin'in daha önce alıntı-ladığımız denemesinde klasik belgelerini bulan ve Baptistlerde,özellikle de Quakerler'de özel biçimi, 17. yüzyıl yargısından ha-reket ederek ortaya çıkan kapitalist ahlakın önemli ilkelerinin

pratik ispatında kendini açığa çıkarmıştı. Öte yandan, Kalviniz-min etkisinin, daha çok kazanç için özel ekonomik enerjininserbest bırakılması yönünde olduğunu sanıyoruz: çünkü "kut-salların" bütün biçimsel yasallığına rağmen, Goethe'nin cümlesiKalvinistler için de yeterince geçerli olmuştur: "Eylemde bulu-nan her zaman bilinçsizdir; gözlemci dışında hiç kimsede bilinçyoktur". Baptist tarikatlarının dünyevi asketizminin yoğunluğu-nu arttıran başka bir öğe, bütün önemi içinde, başka bir bağ-lamda tartışılabilir. Yine de, burada seçilmiş olan sunuş biçimi-nin doğruluğu üzerine bir kaç söz söyleyebiliriz. Bilinçli olarak,eski Protestan kilisesinin nesnel toplumsal kurumlar ve onlarınahlaki etkileri, özellikle de o kadar önemli olan kilise eğitimi,hareket noktası olarak alınıp yola çıkılmadı, asketik dinsellikhonesty is the best policy: (İng.) "Dürüstlük en iyi siyasettir" (çev).Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruh u 131yönünün bireyin yaşam biçimi içindeki öznel durumunun etki-lerinin ortaya çıkarılması uygun görüldü. Bu, sadece konununbu yönünün şimdiye kadar daha az araştırılmış olmasından do-layı yapılmadı. Fakat kilise eğitiminin etkisi hiçbir zaman aynıdoğrultuda olmadığı için yapıldı. Kalvinist devlet kiliselerininbölgesinde derin soruşturma sınırlarına kadar varan kilise gü-venlik güçlerinin bireylerin yaşamını denetlemesi durumu,metodik kurtuluş için asketik uğraş tarafından belirlenen birey-sel gücün bağımsızlığını da karşı yönde etkileyebilirdi ve bazıkoşullar altında (olgusal olarak) bunu gerçekten yaptı da. Dev-letin merkantilist kurallarının endüstriyi geliştirebileceği gibi,(fakat, en azından kendi başına kapitalist mhu" geliştiremez—polisiye-otoriter bir karakter aldıkça, doğrudan doğruya onu(ruhu) engellediler—) kendisi aşırı derecede otoriter bir yapı i-çinde geliştirilmiş olsaydı asketizmin kilise kurallarından dabenzer bir etki doğabilirdi: O zaman belirli bir dış hareketi zo-runlu kıldı, ama metodik yaşam biçiminin öznel güdüsünü deengelledi. Bu konu üzerindeki herhangi bir tartışma, devlet kili-selerinin otoriter ahlaki etkisi ile tarikatların özgür boyun eğ-meye dayanan ahlaki otoriteler arasındaki büyük farkı dikkatealmak zorundadır. Baptist hareketin bütün tarikatlarında ilkece"kiliseleri" değil de "tarikat"ları yaratmış olması asketizmlerininyoğunluğunu arttırmaya yaramıştır. Nasıl ki —farklı ölçülerde—olgusal olarak gönüllü topluluk kurma yoluna sürüklenmiş olanKalvinist, Pietist, Metodist topluluklarda da aynı durum var idiy-se. Şimdi, yukardaki taslakta dini temellendirilmesini geliştir-meye çalıştığımız Püriten meslek kavramının iş hayatındaki etki-lerini izleyeceğiz. Farklı asketik dini topluluklarda ortaya çıkanve bizim bakış açımız için çok önemli olan ayrıntılardaki ve vur-gudaki bütün farklar, hepsinde neredeyse aynı özelliklerin ol-duğunu ve bunların da önemli olduklarını gösterir. Fakat bizimaraştırmalarımız için önemli olan, her zaman, kısaca toparlarsak,132 2. Asketik Protestanlığın Meslek Ahlâkıstatü olarak insanları bedenin bozukluğundan, dünyadan ayırandini "kutsanmıştık durumlan"nın bütün tarikatlarda yinelenenkavramıdır, fakat buna sahip olma —ilgili tarikatların dogmati-ğine göre değişse de— herhangi bir büyü ayini ya da itiraftanyardım umarak ya da kişisel iyi işlerle garanti edilemez-, "doğal"insanın yaşam biçiminden, şüpheye yer vermeyen biçimde farklıolan özel bir biçimdeki eylemin ispatıyla garanti edilebilir. Bun-dan, bireyin yaşam biçimi içinde kendi kutsanmıştık durumu-nun metodik denetiminin güdüsü ve bunu asketizm ile etkilemedoğmuştur. Daha önce gördüğümüz gibi, bu asketik yaşam bi-

çiminin bütün anlamı, varlığın ussal biçimlenmesinin tanrınınisteği doğrultusunda yönlendirilmiş olmasıdır. Ve bu asketizm,artık bir opus supererogationis* değildir, kurtuluşunun bilin-cinde olmak isteyen herkesin beklediği bir eylemdir. Azizlerin"doğal" yaşamdan farklı olan özel dini yaşamları —en önemlinokta budur—dünyanın dışında keşiş topluluklarında değil,dünyanın ve onun düzeninin içinde yer almıştır. Yaşam biçimi-nin öte dünya için bu dünyadaki ussallaştırılması asketik Protes-tanlığın meslek kavramının etkisine bağlıdır.İlk bakışta, dünyadan yalnızlığa kaçan Hıristiyan asketizmininmanastırdan reddettiği dünyayı, kiliseden yönettiği görülür. Fa-kat ayrıca da genelde, dünyevi günlük yaşamın doğal ihtirassızözelliğini olduğu gibi bırakmıştır. Şimdi, adımını yaşam pazarınadoğru atıp, manastırların kapısını vurup kapatmıştır. Günlük ya-şama ne bu dünyadan ne de bu dünya için olmamak koşuluyla,bu dünyada ussal bir yaşam olarak biçimlendirmek için, onumetodiği ile etkilemeyi denemiştir. Sonuçta ne olduğunu iler-deki açımlamalarımız göstermeye çalışacak.opus supererogationis: (Lat.) "payına düşenden fazlasını yapma" (çev.).Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu 1332. ASKETİZM VE KAPİTALİST RUHAsketik Protestanlığın temel dini kavramları ile günlük eko-nomik yaşamın eylem ilkeleri arasındaki ilişkiyi gözden geçire-bilmek için, her şeyden önce, ruhun kurtuluşu uygulamaların-dan kaynaklanan teolojik yazılara başvurulması gerekir. Çünkü,öte dünyanın her şey olduğu bir dönemde, Hıristiyan'ın top-lumsal konumunun Akşam Yemeğine kabulüne bağlı olarak gö-revi gereği kilise eğitimiyle ve vaazla, d derece etkili oldu kiconsilia, casus conscientiad'' koleksiyonlarına bakmakla görü-lebilse de bunu, bizim gibi çağdaşlarımız hiçbir şekilde hayal e-demezler; kendilerini bu şekilde açığa çıkaran dini güçler,"ulusal özellikler"in belirlenmesinde önemli rol oynarlar. Şimdi,daha sonraki tartışmaların tersine, bu bölümde, asketik Protes-tanlığı bir bütün olarak ele alabiliriz. Fakat Kalvinizmden çıkmışolan İngiliz Püritenizmi meslek kavramının en tutarlı temeliniverdiği için, ilkemize uygun olarak, onun temsilcilerinden birinitartışmanın odak noktasına yerleştireceğiz. Püriten ahlakı üzeri-ne yazmış bir çok yazar arasından Richard Baxter, hem son de-rece pratik ve gerçekçi tutumu ile hem de her dönemde yeni-den basılan ve çevrilen eserlerinin evrensel tanınmışlığı ile ken-dini gösterebilmiştir. Westminster Meclisine bağlı bir Prespiter-yen ve apolojist idi, fakat aynı zamanda, çağın birçok iyi düşü-nürü gibi, zamanla, yüksek Kalvinizmin dogmatizminden uzak-laştı; Crormvell'in devletin de üstündeki konumuna ve her türihtilale içten içe karşıydı, tarikatlara ve azizlerin fanatik duygu-sallıklarına muhalif idi. Fakat bütün değişikliklere karşın açık ka-falı ve karşıtlarına karşı da nesnel idi, çalışma alanını, özellikleahlaki yaşamını kilise yoluyla pratik gelişimi doğrultusunda ara-dı ve kendini —tarihin tanıdığı en başarılı vaizlerinden biri ola-rak— parlamento hükümetinin, CromweU"in ve restorasyonunconsilia/casus conscientiae: (Lat.) "tavsiye'Y'vicdan düşüşü" (çev.).134 2. Asketik Protestanlığın Meslek Ahlâkıhizmetine verdi. —Barthelemy gününden önce— son görevin-deyken işinden ayrıldı. Christian Director/si (Hıristiyan Rehbe-ri) Püriten ahlak teolojisinin en kapsamlı özetidir ve kendi vaiz-lik eylemlerinin pratik deneyimlerine göre düzenlenmiştir. Kar-şılaştırma için Alman Pietizminin temsilcisi olarak Spener'in

Theologische Bedenken'ine (İlahiyat Üzerine Düşünceler),Quakerler için Robert Barclay'ın Apolog/sine (Savunma) ve ay-rıca asketik ahlakın belli başlı temsilcilerine başvurulacak ve buyapılırken de, yer sorunu göz önünde bulundurularak olanaklıolduğu ölçüde dar sınırlar içinde kalınacaktır.Şimdi, Baxter'in Ewige Ruhe der Heiligen'i (Azizlerin EbediHuzuru) ve Christian Directorfs (Hıristiyan Rehberi) ya dabenzer çalışmalardan biri ele alınırsa, ilk bakışta, zenginlik vezenginliğin elde edilmesi ile ilgili yargılardaki Yeni Ahit'inEbionistik' öğesinin vurgulanışı göze çarpar. Zenginlik, bu haliy-le, büyük bir tehlike oluşturur. Tahrikleri sınırsızdır; tanrı zen-ginliğinin üstün önemi ile karşılaştırıldığında, zenginlik peşindekoşmak sadece anlamsız değil, aynı zamanda ahlaki olarak daşüphe çekicidir. Azizlerin zenginliğinin etkili olmasında hiçbirengel görmeyen, tersine bunu onların görünüşlerindeki arzula-nan bir ilerleme olarak değerlendiren ve yalnızca huzursuzluğuönlemek için olanaklarını kâra göre ayarlamalarına izin verenCalvin ile karşılaştırıldığında, burada asketizm, dünyevi mallarınelde edilmesi peşindeki her uğraşıyı çok daha katı bir biçimdeyargılamıştır. Para ve mal peşinde koşmanın olumsuz biçimdeyargılanmasının istenildiği kadar çok örneği "Püriten edebiya-tında" vardır ve bu konuda daha tarafsız olan geç dönem Orta-çağ ahlak yazını ile karşılaştırılabilir. Ve bu düşüncelerle dile ge-tirilmek istenen çok ciddidir. Ancak önemli ahlaki anlamlarınıve bağlantılarını görebilmek için daha yakından incelemek ge-rekir. Ahlaki olarak gerçekten itiraz edilecek şey, mülkiyetin sağ-ladığı rahatlık, zenginliğin, tembelliğe ve bedensel zevklere yolEbionistik: "Yoksulluğu" öngören eski (Filistinli) Hıristiyan mezhep (çev.).Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu 135açan zevki, hepsinden önemlisi de, "kutsal" yaşamı elde etmeuğraşısından ayrılmasıdır. Ve mülkiyet yalnızca bu rahatlık tehli-kesini beraberinde getirdiği için şüpheyle karşılanmıştır. Çünkü"azizlerin ebedi huzuru" öte dünyadadır; fakat kutsanmışlıkları-nı garanti edebilmek için insanlar bu dünyada "gündüz olduğusürece onları gönderenin işlerini yapacaklardır." Tanrının kendişanını arttırma ile ilgili açıkça görülen dileğine, boş zaman vezevk ile değil, sadece çalışma ile hizmet edilir. Zamanı boşa har-cama bütün günâhlar içinde ilk ve ilkece en ağır olanıdır. İnsa-nın kendi mesleğini "kesinleştireceği" yaşam süresi çok kısa vedeğerlidir. Toplumsal yaşam içinde zaman kaybı, "boş konuş-ma"28, lüks, sağlık için yeterli olanından fazla uyku, —6, en fazla8 saate kadar—, ahlaki açıdan mutlak olarak itiraz edilecek ko-nulardır. Benjamin Franklin'in dediği gibi "zaman paradır" an-lamına gelmez ama önerme, bir ölçüde manevi anlamda geçer-lidir: zaman sonsuz derecede değerlidir, çünkü kaybedilen hersaat tanrının şanını arttırma hizmetindeki çalışmadan çalınmış-tır. Değersiz ve doğrudan doğruya yadsınacak bir başka şey de,etken olmayan düşünmedir; en azından meslek uğraşısı pahası-na ise. Çünkü bu, meslek içinde tanrının isteğinin etken bir bi-çimde yerine getirilmesinden daha az tanrının hoşuna gider.29

Ayrıca pazar günü bu işe ayrılmıştır ve Baxter'e göre, meslekle-rinde tembel olanlar, zamanı geldiğinde, tanrıya ayıracak zama-nı olmayanlardır.28 Sessiz olma buyruğu —İncil'deki "her gereksiz sözcük" için ceza tehdidindenhareketle —öz-denetimin eğitimi için güvenilir asketik bir araçtır. Çağdaşları-nın Puritanın derin "melankoli" ve usuratsız"lığı olarak algıladıkları durum,

status naturaüsin tarafsızlığının yıkılmasının bir sonucuydu ve düşünmedenkonuşmanın yasaklanışı da bu amaca hizmet ediyordu.29 Burada, Pietizmin duygu özelliğinden dolayı farklılaştığı noktalar yer alır. AşınLutherci bir anlamda vurguladığı halde, Spener'e göre meslek uğraşı tannhizmetidir —ve bu da Lutherci bir görüştür— ve mesleki huzursuzluk insanıtanrıdan uzaklaştırır. Bu Püritenizmdekinden çok farklı olan bir özelliktir.136 2. Asketik Protestanlığın Meslek AhlâkıBuna göre,' Baxter'in temel eserinde, hep tekrar edilen, ba-zen tutkulu bir biçimde istenen zor ve sürekli bedensel ya daruhsal işin vurgusudur. Burada iki güdü birlikte iş görür. Öteyandan iş, Batı kiliselerinde her zaman değerleri olan30 ve yalnızdoğudakilere değil, bütün dünyadaki manastır kurallarına karşıkesin bir karşıtlık içinde olan, kabul görmüş asketik bir araçtır.Püritenizmin unclean life kavramı, altında toplandığı bütünsaldırılara karşı, rolü hiç de az olmayan özel bir korunma aracı-dır. Püritenizmindeki cinsel asketizm, manastır anlayışındantemel ilkesi bakımından değil, derece olarak farklıdır ve evlilikyaşamının pratik sonuçları manastıra göre daha geniş bir alanayayılır. Cinsel ilişkiye, evlilikte bile, yalnız tanrının şanını arttır-mak için tanrı tarafından istenen bir araç olarak "üretken ol veçoğal" buyruğuna uyarak izin verilir. Dini şüphelere karşı oldu-ğu gibi, bütün cinsel tahriklere karşı da —soğuk banyoların yanısıra ölçülü bir perhiz, sebze perhizi— şu reçete verilir:"Mesleğinde var gücünle çalış."Fakat iş, her şeyden önce, yaşamın tanrı tarafından yazılmışkendi içinde amacıdır. Aziz Paulus'un "çalışmayan, yememeli-dir" cümlesi herkes için geçerlidir. İşe karşı isteksizlik, kutsan-mıştık durumunun eksikliğinin işaretidir.Burada, Ortaçağ görüşünden ayrılan noktalar açıkça ortayaçıkar. Aquinalı Thomas da o cümleyi yorumlamıştır. Fakat ona30 Pietizm'de de durum aynıdır. Pietizmin özelliğini yansıtan anlayış şöyledir: BirAdem'in günahından dolayı ceza olarak verilmiş olan mesleki sadakat, insanınkendi istemesinin yok olmasına yarar. İnsanın komşusuna sevgi hizmeti ola-rak meslek uğraşısı, tanrının şanına yönelik bir müteşekkirlik ödevidir(Lutherci bir anlayış) ve bu yüzden de isteksizce ve can sıkıntısı içinde yapıl-ması tanrının hoşuna gitmez. Bir Hıristiyan'ın kendini "işinde dünyevi bir in-san kadar çalışkan göstermesi" gerekir. Bu açıkça Püriten görüş biçiminin ge-risinde kalır.unclean life: (İng.) "temiz olmayan (kirli) yaşam"; Püritenler için 'bedene ö-nem veren'yaşam (çev.).Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu 137göre iş, yalnız, natura/i ratione bireylerin ve toplumun yaşamı-nın ayakta durabilmesi için geçerlidir. Bu amaç ortadan kalkıncacümlenin geçerliliği de kalmaz. Yalnız cins için geçerlidir, herbirey için değil. Bu durum çalışmadan sahip oldukları ile yaşa-yabilenleri kapsamaz ve aynı şekilde, tanrı katında eylemin ruh-sal biçimi olarak temaşa, sözel olarak ifade edilen yasaktan öncegelir. Geçerli teoloji için manastır "üretimin" en yüksek biçimi,thesaurus ecclesiaenin dua ve ilahilerle arttırılmasında yatar.Fakat doğal olarak ahlaki iş ödevi ile ilgili bu istisnalar Baxter'ıngörüşünde yer almaz, ama o güçlü bir vurgu ile zenginliğin hiçkimseyi koşulsuz buyruktan ayıramayacağı temel ilkesini güç-lendirmiştir. Varlıklı olan da çalışmadan yememelidir; çünkü ge-reksinimlerini karşılamak için çalışması gerekmese bile, fakirlergibi onun da boyun eğmek zorunda olduğu bir tanrı buyruğu

vardır. Çünkü tanrının öngörüsü, istisnasız bütün insanlar içinkabul edeceği ve çalışmak zorunda olduğu bir meslek hazırla-mıştır ve Luthercilikte olduğu gibi bu meslek boyun eğilecek veinsanın kendini geliştirmesine yarayacak bir ilahi takdir değildir,tanrının, bireylere onun şerefi için çalışmak üzere verdiği birbuyruktur. Bu açık ince farkın yaygın psikolojik sonuçlan ol-muştur ve ekonomik evrenin tannsal anlamının ileri gelişimleriile arasında (zaten skolastikte daha önce kurulmuş olan) bağ-lantı kurulmuştur.İşbölümü ve toplumdaki meslek örgütleri olgusu başkalarıtarafından olduğu gibi, yeniden rahatlıkla atıfta bulunabileceği-miz Aquinalı Thomas tarafından da tannsal dünya düzeninindolaysız sonucu olarak yorumlanmıştır. Fakat insanın bu evren-deki yeri ex causis naturalibusıî" izler ve rastlantısaldır(contingeni" skolastik dilsel kullanıma göre). Daha önce dethesaurus ecdesiae: (Lat.) "kilise külliyatı" (çev.).ex causis naturalibus: (Lat.) "doğal nedenler (dizisi)" (çev.).contingent: (Lat.) "koşullara bağlı olan"; 'zorunlu'nun tersi (çev.).138 2. Asketik Protestanlığın Meslek Ahlâkıgördüğümüz gibi, Luther'e göre, insanlara nesnel tarihi düzeninsonucu olarak verilmiş durumlarda ve mesleklerdeki yerleri,tanrı iradesinin dolaysız sonucudur ve bireyin tanrının ona tah-sis ettiği o yerde ve o sınırlar içinde kalma azmi, onun dini öde-vidir. Lutherci dinselliğin "dünya" ile ilişkisi başından beri tü-müyle kesin değildir ve öyle de kalmıştır. Luther'in ahlaki ilkele-ri Paulusçu düşüncenin dünyaya karşı umursamaz tutumundankendini tamamen kurtaramamıştır, dünya yeniden biçimlendiri-lemez ve bu yüzden de insanlar onu olduğu haliyle kabul etmekzorundadırlar ve ancak bu dini bir görev olabilir. Öte yandan,Püriten bakış açısı içinde özel ekonomik kârın karşılıklı oyunu-nun ilahi niteliği farklı bir görünüm alır." Pragmatik yorumunPüriten eğilimine sadık kalınarak, işbölümünün ilahi amacı ü-rünlerinden tanınır. Burada Baxter'ın açıklamaları, birden fazlanoktada Adam Smith'in işbölümünü tanrılaştırmasını hatırlatır.Meslekte uzmanlaşma, işçinin yeteneğinin gelişmesini olanaklıkıldığından, üretimde niceliksel ve niteliksel artışa yol açar ve o-lanakk en fazla sayıda iyi ile aynı olan ortak iyiye hizmet eder.Buraya kadarki güdü yalın yararcı bir güdüdür. Zamanının dün-ya edebiyatının bakış açısı ile de yalandan ilişkilidir. Böylece,Baxter şu öğeyi tartışmasının en üstüne koyunca özgün Püritenvurgu öne çıkar; "belirlenmiş bir meslek dışında bir insanın işetkinliği yalnız değişken ve geçici olabilir ve zamanının daha faz-lasını işten çok tembellikle geçirir" ve şöyle tamamlar, "ve o(meslek sahibi işçi) işini düzen içinde yerine getirir, oysa birbaşkası ebedi bir karmaşa içinde kalır ve işi, ne yer ne de zamantanır, bu yüzden belirli bir meslek {certain calling, başka du-rumlarda stated calling denir) herkes için en iyi durumdur." Sı-radan günlük işçinin zorlandığı değişken işi çoğunlukla kaçı-nılmazdır ama her zaman, istenmeyen ara bir durumdur. Dahacertain cailing/stated calling: (İng.) "kesin meslek'Tkonmuş (belirlenmiş)meslek" (çev.).Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu 139önce de gördüğümüz gibi, işsizin yaşamı dünyevi asketizmin sis-tematik-medotik özelliğinden de yoksundur. Quaker ahlakınagöre de insanın meslek yaşamı tutarlı bir asketik erdem talimi-dir, itinayla yöntemli bir biçimde mesleğinin ardından giderken

ortaya çıkan bilincinde, kendi kutsanmışlık durumunun bir is-patıdır. Tanrının istediği kendi başına bir uğraşı değildir, ussalbir meslek uğraşısıdır. Püriten meslek kavramında vurgu herzaman, mesleki asketizmin metodik özelliğindedir. Luther'deolduğu gibi tanrı tarafından bir kez çizilen kadere razı olma dadeğildir. Böylece, herhangi birinin birden fazla mesleği birleşti-rip birleştiremeyeceği sorusu, ortak iyi ya da kişinin kendisi içinyararlı ise31 ve kimseye zarar vermiyorsa ve insanın bu birleşikmesleklerden birine karşı sadakatsiz olmasına yol açmıyorsa, o-lumlu olarak yanıtlanır. Ayrıca meslek değişimi de eğer düşün-cesizce değil de tanrının daha hoşuna giden, yani genel ilkelereuygun olarak, daha yararlı mesleği elde etmek için ise, hiç de iti-raz edilecek bir durum olarak görülmez. Ve hepsinden önemli-si: bir mesleğin yaran ve buna uygun olarak tanrının hoşuna gi-derliği ilk önce ahlaki kurallara göre ve daha sonra "bütün" içinüretilen malların önemine göre ölçülür, fakat o zaman da üçün-cü ve doğal olarak pratik açıdan en önemli bakış açısı ortaya çı-kar-, özel ekonomik "kârlılık". Çünkü bir Püritenin yaşamın heroluşumunda etkisini gördüğü o tann eğer kendinden olan biri-ne kazanma şansını verirse bunu amaçlı yapar. Ve buna uyarakinançlı Hıristiyan, kendine çıkar sağlayacak bu çağrıya uyar."Eğer tanrı size, ruhunuza ya da bir başkasına zarar vermedenbaşka bir yoldan kazanacağınızdan daha çoğunu yasal olarak ka-Püriten edebiyatında sık sık vurgulandığı gibi tanrı, insanın komşusunu ken-dinden fazla sevmesini değil, kendisi kadar sevmesini buyurmuştur. Ayrıca in-sanın öz-sergisi ödevi de vardır. Örneğin, sahip olduklarını komşusuna göredaha amaca uygun ve böylece tanrının şanını arttırıcı biçimde kullanan, kom-şu sevgisi gereği bunları paylaşmak zorunda değildir.140 2. Asketik Protestanlığın Meslek Ahlâkızanmanızı sağlayacak bir yol gösteriyorsa ve siz bunu geri çeviri-yorsanız ve daha az kazanç getiren yolu izliyorsanız, o zamanmesleğinizin amaçlarından birine ters düşersiniz, tanrının vekiliolmayı ve onun verdiği ve istediği zaman onun için kullanabile-ceğiniz armağanlarını kabul etmeyi reddediyorsunuz demektir.Zengin olmak için, bedensel zevkler ve günah için değil, tanrı i-çin çalışmalısınız". Zenginlik, tembelliğe ve günahkâr yaşamzevklerine karşı bir tahrik ise, o zaman tehlikelidir ve daha sonrakaygısız ve zevk içinde yaşayabilmek amacıyla peşinden koşulu-yorsa, ancak o zaman kötüdür. Ama mesleki görevin yerine geti-rilmesi açısından zenginliğe ahlaki olarak izin verilmekle kalın-maz, buyurulur da.32 Kendisine emanet edilen yeteneği geliş-tirmediği için reddedilen uşak ile benzerlik, aynı şeyi dile getiri-yor gibi görünüyor. Çoğunlukla iddia edildiği gibi, fakir olmayıistemek, hasta olmayı istemek ile aynı şeydir; iş kutsallığı açısın-dan kınanır ve tannnın şerefine de zarar verir. Ve özellikle, çalı-şabilecek durumda olanın dilenmesi, yalnız tembellik olduğu i-çin günah değildir. Havarinin söylediklerine göre, aynı zamandainsanın komşusuna karşı işlediği bir günahtır da.32 Bu çok önemlidir. Bir kez daha şuna dikkat çekelim: teolojik ahlakın kuramı-nın kavramsal olarak geliştirdikleri, bizi burada ilgilendirmiyor; bizi ilgilendi-ren müminlerin pratik yaşamlarında geçerli olan ahlakın ne olduğu, meslekahlakının dini yönlendirilişinin pratik olarak nasıl bir etkisinin olduğudur. Ka-tolik ahlak edebiyatında, özellikle Cizvit edebiyatında, örneğin, kâra izin ve-rilmesiyle ilgili —bu konuya, burada girmeyeceğiz— tartışmalara rastlanır ve

bunlar Protestan ahlakçılarının görüşlerine benzer ve hatta "izin verme" ya da"hoşgörü"de daha da ileri gittiği görülür. Asketik yaşamın dini ödününün so-kaktaki adam için geçerli olan kesinliği olgusu bir kenara bırakılırsa, kuram-daki güçlü fark ortaya çıkar: Katoliklik içinde yer alan bu açık fikirli görüşler,daha ılımlı ahlak kuramlarının ürünü olup kilise otoritesi tarafından yasak-lanmamış ama bunlara kilisenin en ciddi ve katı taraftarlarınca itiraz edilmiştir.Oysa, Protestan meslek kavramı asketik yaşamın en ciddi taraftarlarını kapita-list kazanca yönelik yaşamın hizmetine vermiştir. Öbür yanda koşullu olarak i-zin verilen, burada pozitif ahlaki bir iyi olarak görülür.Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu 141Belirli bir mesleğe sahip olmanın asketik öneminin vurgu-lanması çağdaş işbölümünün ahlaki haklılığını sağladığı gibitüccarların kâr sağlamalarının ilahi anlamını da gösterir.Senyörlerin asil tembelliği ve sonradan görmelerin bu halleri,asketizm tarafından aynı şekilde nefretle karşılanır. Buna karşı-lık orta sınıf, kendini yetiştirmiş burjuva ahlaki onayını alır:"Tanrı onun ticaretini kutsasın" deyişi tanrısal yolu başarı ile iz-leyen azizler için söylenmiştir ve ona inananları bu dünyada ö-düllendiren Eski Ahit tanrısının bütün gücü, Baxter'ın nasihati-ne uyarak, kendi kutsanmışlık durumlarını İncil'deki kahraman-ların ruhsal yapıları ile karşılaştıran ve İncil'in özdeyişlerini "biryasa kitabının paragrafları gibi" yorumlayan Püritenler için deaynı yönde etkili olmuştur. Eski Ahit'in özdeyişlerinin de çokanlaşılır olduğu söylenemez. Luther'in konuşma dili içindedünyevi anlamda "meslek" kavramını, ilk kez Jesus Sirach'tanbir paragrafı çevirirken kullandığını daha önce görmüştük. Fa-kat Jesus Sirach'ın kitabı Helenistik etkilere rağmen, bütün dilegetirdikleriyle Eski Ahitin, geleneksel etkiyle genişletilmiş bö-lümlerine uyar. Bu kitabın, günümüze dek Lutherci Alman köy-lüleri arasında çoğunlukla özel bir ilgi görmüş olması, Lutherciözelliklerin Alman Pietizminin çeşitli eğilimlerinde kendini,Jesus Sirach'ı tercih eder biçimde dışa vurması gibi, çok kendineözgü bir durumdur. Tanrısal nesneler ile bedensel nesneler ara-sındaki kesin ayrımları ile Püritenler, Apokrifa'yı telkin edilme-diği için yadsımışlardır. Kitabı Mukaddes metinleri arasındaEyüb'ün kitabının etkisi, bir yandan, Kalvinist görüşe de uyan,insani ölçülerden sıyrılmış yüce bir tanrının mutlak egemenliği-nin yüceltilmesi ile, öte yandan Calvin için pek önemli olmayanfakat Püritenler için çok önemli olan tanrının kendi insanlannı—yalnız Eyüb'ün kitabında!— bu yaşamda ve maddi anlamdakutsayacağı bilincini bağdaştırması yüzünden çok güçlü olmuş-tur. Mezmurların en duygusal kıtalarında ve Süleyman'ın Mesel-142 2. Asketik Protestanlığın Meslek Ahlâkılerinde ortaya çıkan doğu Quietizmi, meslek kavramı için çokönemli olduğu halde, Baxter'ın geleneksel bir hava içindekiKorinthoslulara Birinci Mektup'a yaptığı gibi, hiç ele alınmamış-tır. Bu yüzden, tanrının hoşuna giden eylemlerin işareti olarakgörülen biçimsel yasallığın yüceltildiği Eski Ahitin ilgili bölümle-rinin özellikle üzerinde durulur. Musa yasalarının törensel ya datarihte sınırlanmış buyruklarının Yahudi halkını içerdiği için Ye-ni Ahit ile geçerliliğini yitirdiği ama başka bakımlardan Iexnaturaerun bir ifadesi olarak geçerliliğini her zaman koruduğuve koruyacağı kavramı, bir yandan çağdaş yaşama uyum sağla-yamayan buyrukların ayıklanmasını olanaklı kılmış, bir yandanda Eski Ahit ahlakının özgür yolunun birbiriyle ilişkili sayısız ö-zellikleriyle, bu tür Protestanlığın dünyevi asketizmine özgü,kendini doğrulayan ve ölçülü yasallık ruhuna güçlü desteğinivermiştir. Çağdaş birçok yazar gibi, yeni yazarlar da İngiliz

Püritenizminin temel ahlak eğilimini "İngiliz İbraniciliği" olarakadlandırmakta, doğru anlaşıldığında, haklıdırlar. Filistin Yahudi-leri Eski Ahit yazılarının ortaya çıktığı dönemdeki gibi düşünül-memeli, yüzyıllarca biçimsel, yasal ve Talmud eğitiminin etkisialtında kalmış olan Yahudiler düşünülmelidir. Ve o zaman bile,koşutluklar kurulurken çok dikkatli olunmalıdır. Eski Yahudili-ğin yaşamı doğal bir tutum içinde değerlendirme eğilimi,Püritenizmine özgü özelliklerden çok uzaktır. Aynı şekilde —bunun da gözden kaçırılmaması gerekir— Ortaçağ ve YeniçağYahudilerinin ekonomik ahlakının, gelişen kapitalist ethos için-de, her ikisinin de durumunu belirleyen özelliklerinden uzaktır.Yahudiler siyasal ya da spekülatif yönde eğilimi olan "maceracı"kapitalizm tarafında yer almıştır: ethoâa.n, tek bir sözcükle, par-ya. —kapitalizm idi—, Püritenizm ise burjuva işletmesinin ve işinussal örgütlenmesinin ethosunu içinde taşıdı. Yahudi ahlakın-dan da sadece bu çerçeveye uyanları aldı.Protestan Ahlakı re Kapitalizmin Ruhu 143Eski Ahit kurallarıyla yaşam üzerinde etkili olunmasının so-nuçlarının ortaya konulması —çok çekici bir görev ama bu za-mana kadar Yahudilik için bile araştırılmamış— bu taslağın çer-çevesi içinde olanaksızdır. Daha önce Püritenlerin genel alışkan-lıkları ile ilgili olarak değinilen ilişkilerin yanında, her şeydenönce tanrı tarafından seçilmiş halk olduklan inancının gündemegelmesi, büyük bir Rönesans deneyiminin yaşanmasına yol açtı.İyi yürekli Baxter'ın, başka bir yerde değil de İngiltere'de vegerçek kilisede doğmasına izin verdiği için, tanrıya şükrettiği gi-bi, tanrının kutsanmışlığı ile insanın sahip olduğu bu mükem-melliğe şükretmesi, Püriten burjuvazinin yaşam tutumunu etki-ledi ve kapitalizmin o kahramanlık dönemine özgü biçimsel, ka-tı ve doğru sözlü niteliğinin oluşmasını sağladı.Şimdi,.meslek kavramının Püriten yorumunun ve asketik ya-şam biçiminin kapitalist yaşam biçimini doğrudan doğruya etki-lediği noktalan açıklığa kavuşturmayı deneyeceğiz. Daha öncegördüğümüz gibi, asketizm bütün gücüyle tek bir şeye karşıydı:Varlıktan doğal zevk alınması ve onun hazzını oluşturan şeyler.Bu eğilim, kendine özgü bir biçimde, I. Jacop ve I. Karl'ınPüritenizme karşı savaşta yasa haline getirdikleri ve bütün kür-sülerden okunması I. Kari tarafından duyurulan Book ofSports'da* dile gelir. Püritenlerin kralın pazar günleri ayin dışında bazıpopüler eğlencelere yasal izin vermesine karşı delice savaşmala-rı yalnız Sabbat dinlencesinin** bozulmasına neden olduğu içindeğil, aynca azizlerin düzenli yaşam biçimlerinden isteyerek a-yartılmalarına yol açmasına bağlıydı. Ve kralın o sporların yasal-lığına karşı herhangi bir saldınyı katı cezalar ile tehdit etmedekiamacı, Püritenizmin devlet için çok zararlı olan anti-otoriterasketik eğilimini kırmaktı. Bugün nasıl kapitalist toplumBookof Sports: (İng.) "Spor (İdman) Kitabı" (çev.).Sabbat: Tann'nin "dinlendiği" "Pazar" günü; katı dinsel görüşlere göre hiçbir"iş" yapılmaması gereken gün (çev.).144 2. Asketik Protestanlığın Meslek Ahlâkı"çalışmak isteyeni" işçi sınıfının sınıf ahlakına ve otorite düşma-nı sendikalara karşı koruyorsa, monarşik feodal toplum da aynışekilde, "zevk peşinde olardan", doğmakta olan burjuva ahlakı-na ve otorite düşmanı asketik eğilimli ayinlere karşı korudu.Buna karşılık Püritenler en önemli özelliklerini öne sürdüler:yaşarn biçiminin asketik ilkesi. Çünkü Püritenlerin ve hattaQuakerlerin de spora karşı olmaları, ilkece bir karşı çıkış değil-di. Ussal bir amaca, fiziki yeterlilik için gerekli olan yeniden ha-yat vermeye hizmet etmesi gerekiyordu. Buna karşılık, dolu diz-gin bir yaşamın disiplinsiz güdülerinin aracı olması durumuşüpheyle karşılanıyordu ve yaLn zevk aracı olunca ya da boş gu-rur, ham güdü ya da usdışı kumar zevkini uyandırınca, doğal o-

larak, kabul görmüyordu. İnsanı mesleki uğraşıdan uzaklaştırdı-ğı gibi, dinsellikten de uzaklaştıran güdüsel yaşam zevki, kendi-ni "senyör"lere ait spor olarak ya da ortalama insanın dans sa-lonlarına ya da meyhaneye gidişi olarak tanımlasın, o haliyle,ussal asketizmin düşmanı idi.Ayrıca, doğrudan doğruya dini değeri olmayan kültür varlık-larına karşı da güvensiz ve düşmanca bir tutum içindeydi.Püritenizmin yaşam idealinin, kültüre karşı karanlık bir tutucu-luk içerdiği söylenemez. Bunun tam tersi, en azından bilim açı-sından —Skolastizme duyulan nefret dışında— doğrudur. VePüriten hareketin önde gelen temsilcileri Rönesans kültürünegömülmüşlerdi: Hareketin Prespiteryen kanadının vaizleriKlasizmin ilkeleriyle doluydu; radikaller bile, teolojik polemikteo tür bilgiçlik taslamaya utanmadılar. New England kadar hiçbirülkede, ortaya çıkışının ilk yıllarında, bu kadar çok "uzman" ol-mamıştır. Karşıtlarının hicivleri, örneğin Samuel Butler'ınHudibras\ gibi, ilk başta Püritenlerin bilgiçliklerine ve okuldialektiklerine yöneliktir: Bu da, kısmen, katolik fıdesProtestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu 145implicitaya karşı tutumun sonucu ortaya çıkan bilginin dinseldeğerlendirilmesi ile ilgilidir. Fakat insan bilimsel olmayan yazınalanına ve özellikle güzel sanatlara baktığında farklı bir durumlakarşılaşır. Burada asketizm eski İngiltere'nin mutlu yaşamı üze-rine bir buz parçası gibi çöker. Bunun olumsuz etkisi dünyevieğlenceler üzerinde de duyulmuştur. Püritenlerin "batıl inanç"kokan, büyüye dayalı kutsanmışlıkları hatırlatan her şeye karşıduydukları kızgın nefret, Noel kutlamaları, Mayıs Ağacı ve kendi-liğinden oluşan bütün dini kültürel etkinlikleri de kapsıyordu.Hollanda'da çoğunlukla katı bir realizm içinde büyük bir sana-tın gelişmesinin olanaklı olması otoriter ahlaki yönetiminin neölçüde sarayın ve naipler topluluğunun (bir rantiye tabakası)etkilerine karşı çıkılabildiğini gösterdiği gibi, Kalvinist teokrasi-nin kısa süren egemenliğinin ölçülü bir devlet kilisesine dö-nüşmesinden ve asketik gücünü farkedilir derecede yitirmesin-den sonra zenginleşen küçük burjuvanın yaşam zevkini de gös-terir. Püritenler tarafından tiyatro da hoş karşılanmazdı ve ero-tizmin ve çıplaklığın katı bir tutumla olanaklı olanın sınırlan dı-şına çıkarılmasıyla, sanatta olduğu gibi edebiyatta da köklü birbakış açısı kalamaz. "Aylak konuşma", "aşırdık", "boş gösteriş"**kavramları —hepsi usdışı, amaçsız, asketik olmayan ve bütünbunların üstüne tanrının şanına değil de insanlarınkine hizmeteden davranışların işaretidir,— sanatsal güdünün kullanılması-na karşı, ölçülü amaçlılığı öne çıkarmaya karar verirken her za-man elde hazırdı. Bu, özellikle insanın süslenmesinde, örneğinelbiseleri için geçerliydi. Bugün kapitalist üretimin"standardizasyon"una götüren yaşam biçimini birörnekleştirmeeğilimi, "yaratıkları tannlaştırma"nın reddinde ideal temelinibulmuştu. Püritenizmin içinde bir karşıtlıklar dünyası taşıdığı,fides implicita: (Lat.) "bağlayıcı inanç" (çev.).y

idle talk/superfluities/vain ostantation: (İng.) aylak konuşma/aşırılık/boş gös-teriş (çev.).146 2. Asketik Protestanlığın Meslek Ahlâkısanattaki ebedi büyüklüğe duyulan güdüsel duygunun, önder-lerinin arasında, "Şövalyelerin atmosferindekinden daha güçlü

olduğu, "eylemleri" Püriten tanrısının gözünde çok az kutsan-mışlık bulduğu halde, Rembrandt gibi eşsiz bir dahinin yarattık-larında dar çevresi tarafından, çok temelden, belirlenmiş olduğuunutulmamalıdır. Fakat, Püriten yaşam biçiminin ilerki gelişme-lerinin birlikte getirebileceği ve aslında belirlediği, kişiliğin güç-lü bir tinselleştirme hali, edebiyatı güçlendirdiği ve bu da dahasonraki nesillerde gün ışığına çıktığı sürece, genel görünüşte birdeğişme olmaz.Püritenizmin bütün bu doğrultulardaki etkilerinin buradatartışılmasını sonuçlandırmadan, şu gerçeği ortaya koymalıyız:Estetik ya da sportif zevklere hizmet eden kültür varlıklarındanzevk almaya verilen izin, her zaman, hep çok özel bir sınırlamay-la karşılaştı: hiçbir şeye mâl olmamalılar. İnsan, sadece tanrınınşanıyla ona lütfedilen malların mutemedidir. İncil'in hizmetkârıgibi, o da, kendisine emanet edilen her kuruşun hesabını ver-mek zorundadır ve bir kısmını tanrının şanı için kullanacağıyerde, kendi zevki için kullanması, en azından, tehlikelidir. Gö-zü açık olan hangi insan bu görüşün temsilcileriyle, bugüne ka-dar karşılaşmamıştır? İnsanın, ya hizmet eden bir mutemet ya da"kazanç makinesi" olarak boyun eğdiği kendisine emanet edil-miş mülküne karşı ödev düşüncesi, buz gibi ağırlığıyla yaşamınüstüne çöker. Mülk arttıkça, —asketik yaşam biçimi sınavı kaza-nırsa—tanrının şanı için kaybolmadan tutmak ve durmadan ça-lışarak çoğaltmak yükümlülüğü de artar. Çağdaş kapitalist ru-hun bir çok bölümleri gibi, bu yaşam biçiminin kaynağı da birkaç kök halinde Ortaçağ'a uzanır;33 fakat en önemli ahlaki te-mellerini asketik Protestan ahlakında bulur. Kapitalizmin geliş-mesindeki anlamı çok açıktır.J3 İşyerinin, büronun, genel olarak "işin" ve özel konutun —firma ve isim ola-rak— iş sermayesinin ve özel olanakların, birbirinden ayrılması eğilimi, hepsibu yönde yer alır.Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu 147Dünyevi asketik Protestanlık —şimdiye kadar söylenenleri ö-zetlersek—mülk sahibi olmanın verdiği doğal zevke var gücüylekarşı çıkmış, tüketimi, özellikle lüks tüketimini sınırlamıştır.Buna karşılık, mal kazancını, psikolojik olarak geleneksel ahla-kın yasaklarından kurtarmış, kazanç uğraşısının zincirlerini ko-parıp bunu yalnız yasal hale getirmekle kalmamış, ayrıca(tartışılan anlamda) doğrudan doğruya tanrının isteği olarakgörmüştür. Bedensel zevklere ve dünyevi mallara olan bağımlı-lığa karşı savaş Puritanlar'dan başka büyük Quaker apolojistiBarclay'in de açıkça doğruladığı gibi, ussal kazanca karşı bir sa-vaşım olmayıp, mülkün usdışı kullanımına karşı bir savaşımdır.Bireylerin ve toplumun yaşam amacı olarak tanrı tarafından is-tenen ussal ve yararlı kullanım onaylanırken, usdışı kullanım,her şeyden önce, feodal duygular açısından son derece doğal o-lan bedensel putlaştırma, lüksün yerilen dışa vuran biçimi ola-rak değerlendirilmesi ile açıklanır. İstedikleri, mülk sahibininküçük düşürülmesi değildi, mülkünü gerekli ve pratik açıdankullanışlı işlerde kullanmasıydı. "Refah"* kavramı, çok özgün birbiçimde, kullanım amacının ahlaki izin alanını sınırlar ve bukavrama bağlı olarak gelişen yaşam biçiminin, bu dünya görü-şünün en önemli temsilcileri olan Quakerler'de öncelikle ve a-çık biçimde gözlemlenmiş olması, doğal olarak, bir rastlantı de-ğildir. Feodalitenin oynak bir ekonomik tabana dayanan ışıltılıve parlak gösterişine karşı, ölçülü yalınlığın gösterişsiz zarifliğitercih edilir. Burjuva "yuva""sının temiz ve sade rahatlığı idealolarak gösterilir. Özel ekonomik zenginliğin üretimindeasketizm, haksızlığa ve açgözlülüğe karşı savaşmıştır —çünkü

açgözlülük "Mamnonizm" vbg. diye reddedilen bu şeyler, zen-gin olmak için zenginliği elde etmeye çalışmaktır: çünkü bu türbir mülkiyet bir tahriktir. Fakat burada asketizm her zaman iyiyicomfort: (Asıl metinde İng.) "refah" (çev.).home: (İng.) "yuva" (çev.).148 2. Asketik Protestanlığın Meslek Ahlâkıisteyen ve her zaman kötüyü —onların anlamında kötü: mülk veonun tahrikleri— "yaratan" güç olmuştur. Çünkü asketizm EskiAhite uygun olarak ve "iyi iş" anlayışının ahlaki değerlendirmeside tam bir analoji içinde kalarak zenginlik peşinde koşmayı,reddedilmesi gereken; fakat mesleki uğraşının ürünü olarakzenginliğe ulaşmayı tanrının kutsaması olarak görmekle kalma-yıp, ayrıca daha da önemlisi, durup dinlenmeden sürekli, siste-matik dünyevi meslek öğretisinin dini değerlendirilmesininasketizme ulaştıracak en yüksek araç ve aynı zamanda insanınyeniden doğmasının ve gerçek inancının en emin ve açık ispatıolması, bizim burada kapitalizmin "ruhu" olarak adlandırdığımızyaşam biçiminin yayılmasının en büyük manivelası olmuştur. Vetüketimin sınırlandırılması ile kazanç peşinde koşmanın serbestbırakılmasını birlikte ele aldığımızda ortaya çıkacak pratik sonuççok açıktır: asketizmin tasarrufa zorlaması ile biriken sermaye.Kazanılmış olanın tüketilerek kullanılmasına karşı konulan en-geller, sermayenin üretken kullanımını sağlamışur Bu etkininne kadar güçlü olduğu sayısal olarak çok kesin belirlemelerdenuzaktır. New England'da ilişki o kadar açık bir biçimde ortayaçıkar ki, bu durum John Doyle gibi mükemmel bir tarihçiningözünden kaçmamıştır. Fakat yalnız 7 yıl boyunca katı birKalvinizm ile yönetilen Hollanda'da en ciddi dini çevrelerde e-gemen olan yalın yaşam biçimi büyük zenginliklerle birleştiğin-de, aşırı bir sermaye birikimine yol açmıştır. Ayrıca, her zamanve her yerde geçerli olan, bugün bizde de güçlü burjuva yete-neklerinin asilleştirilmesi eğiliminin, Püritenizmin feodal yaşambiçimine karşı duyduğu hoşnutsuzluk ile gözle görülür biçimdeengellendiği, çok açıktır. 17. yüzyıl İngiliz merkantilist yazarları,Hollanda'nın sermaye gücünün İngiltere'ye göre üstünlüğünü,orada, burada olduğu gibi yeni kazanılmış zenginliklerin düzen-li olarak toprağa yatırılmamasına ve —çünkü sorun yalnız top-rak satın alımı değildir—feodal yaşam biçimi alışkanlıklarının a-Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu 149silleştirme yollarını aramamalarına ve bu yolla kapitalist kulla-nımdan uzak kalmamalarına atfederler. Puritanlarda da tarım e-konomisinin özellikle önemli, ayrıca dine de yaralı bir kazançbiçimi olarak değerlendirilmesi (örneğin Baxter'da) toprak sa-hibiyle değil, küçük çiftçi ile ve 18. yüzyılda da eşraf ile değil,"ussal" çiftçi ile ilgilidir. İngiliz toplumunda 17. yüzyıldan beri"mutlu eski İngiltere"nin temsilcileri "eşraf ile toplumsal güçle-ri değişken olan Püriten çevreler arasındaki çatışma devam e-der.3** Her iki özellik: Bir yanda bozulmamış yalın bir yaşam se-vinci ve öte yanda katı kurallı ve bir sıkılganlık içinde kedinehükmetme ve geleneksel ahlaki bağlar, bugün bile, İngiliz "halközellikleri" tanımında yan yana dururlar. Ve aynı şekilde, Kuzey

Amerika kolonilerinin tarihinde de "sözleşmeli hizmetkârlar"ınişgücünü kullanarak çiftlikler kurmayı ve lord yaşamı sürmeyi is-teyen "maceraperestler" ile Püritenlerin burjuva düşünce biçimiarasındaki kesin karşıtlıklar ortaya çıkar.Püriten yaşam kavramının gücü yeterli olduğu sürece herkoşul altında —ve bu doğal olarak sermaye birikiminin teşvi-kinden daha önemlidir— ussal burjuva ekonomik yaşam biçi-mine olan eğilimi destekleyecektir; onun en temel ve her şey-den önce, tek tutarlı temsilcisidir. Çağdaş "ekonmik insanın"beşiğinde o vardır. Püritenlerin kendilerinin de çok iyi bildiklerigibi, onların bu yaşam idealleri zenginlik "tahriklerinin" güçlüsınamaları altında bel vermiştir. Püriten ruhun en hakiki taraf-tarlarını, çok düzenli olarak, küçük burjuva ve çiftçilerin aşağıstatülerinden yükselen sınıflar arasında buluruz, oysa beatipossidentes Quakerler arasında da, eski idealleri inkâr etmiş-lerdir. Dünyevi asketizmin öncülerini, yani Ortaçağ'ın manastırBurada henüz dini kökenleri araştırılmamış olan öğeler, özellikle de honestyis the best policy cümlesi (Franklin'in kredi ile ilgili tartışması), Püriten kö-kenlidir.beati possidentes: (Lat.) "sahip olmanın (mülkiyetin) kutsanmışlığına erenler"(çev.).150 2. Asketik Protestanlığın Meslek Ahlâkıasketizmini de yenen hep aynı kaderdi: bu asketizmde(ikincisinde) ussal ekonomik eylem katı yaşam kuralları ile sınır-ları üzerinde etkisini iyice hissettirince, kazanılmış mülk, —inanç çatışmaları döneminde olduğu gibi—ya doğrudan doğru-ya asillere geçti ya da manastır eğitimini çöküşe doğru götürdü.Ve bir çok manastır reformundan biri, zorunlu hale geldi. Aslın-da, bütün mezhep kurallarının tarihi, belirli bir anlamda, mül-kün laikleşmesinin etkileriyle ortaya çıkan sorunlar ile sürekliyenilenen bir savaşımdır. Aynı şey, daha büyük ölçülerde,Püritenizmin dünyevi asketizmi için de geçerlidir. 18, yüzyılınsonlarına doğru İngiliz endüstrisinin serpilmesine öncülük e-den metodizmin güçlü bir biçimde yeniden "canlanışı" o tür birmanastır reformu ile pekâlâ karşılaştırılabilir. Şimdiye kadar bü-tün söylenenler üzerine bir motto olarak, John Wesley'den birparça yer alabilir. Çünkü mükemmel bir biçimde asketik eğili-min önde gelenlerinin, burada açıklanan görünüşteki karşıt iliş-kileri ve onlarla geliştirilen anlamı kavramış olduklarını gösterir.Wesley şöyle yazmıştır:"Korkarım ki, zenginliğin arttığı yerde dinin içeriği aynı öl-çüde azalmıştır. Bu yüzden de, eşyanın doğasına uygun olarak,gerçek bir dinin yeniden doğuşunun uzun süre kalıcı olabilece-ğini olanaklı görmüyorum. Çünkü din, hem çalışkanlık hem detutumluluk* üretmek zorundadır \e bunlar da ancak zenginliğeyol açar. Fakat zenginlik artınca, gurur, kızgınlık ve dünya sevgi-si de artacaktır. Kalbin sesini dile getiren bir din olanMetodizmin şimdi yeşil bir ağaç gibi serpilmişken, bu durumdakalması nasıl olanaklıdır? Metodistler her yerde çalışkan ve tu-tumlu olmuşlardır, bunun sonucu olarak da mülkleri çoğalmış-tır. Böylece bununla orantılı olarak gururları, kızgınlıkları, be-densel ve dünyevi arzulan ve yaşam kibirleri de artmıştır. Buindustry/frugality: (İng.) "çalışkanlık'Y'tutumluluk". (Weber İngilizcelerini deveriyor) (çev.).Protestan Ahlaki ve Kapitalizmin Ruhu 151yüzden de dinin biçimi olduğu gibi kalırken, ruhu yavaş yavaşyok olmuştur. Bunu önleyecek, saf dinin bu sürekli yozlaşması-

nı engelleyecek bir yol yok mudur? İnsanların çalışkan ve tu-tumlu olmalarını engellemeye kalkamayız. Bütün Hıristiyanlorıkazanabildikleri kadar çok kazanmaya ve tasarruf edebildiklerikadar çok tasarruf etmeye; yani bu sonuç olarak şu demektir:zengin olmaya teşvik etmeliyiz." (Bu teşvikin sonucu olarak,"kazanabildiği kadar çok kazanan ve tasarruf edebildiği kadarçok tasarruf eden", aynı zamanda, kutsanmıştık içinde gelişe-bilmek ve gökyüzünde bir servet biriktirebilmek için "verebildiğikadar çok vermelidir".) Buraya kadar gösterilmeye çalışılan iliş-kinin, bütün ayrıntılarıyla, ele alındığı görülmektedir.Wesley'in burada dile getirdiği gibi, ekonomik gelişim açı-sından önemleri, en başta, asketik eğitsel etkilerinde yatan ogüçlü dini hareketlerin ekonomik etkileri, düzenli olarak, ilkönce saf dini tutkuların doruk noktası aşıldıktan sonra açığaçıkmıştır, tanrı krallığını arama savaşımı zamanla, ölçülü birmesleki erdeme dönüşmüş, dini kökler yavaş yavaş yok olmuş,yerini dünyevi yararcılığa bırakmıştır. Dowden'in belirttiği gibi,Robenson Crusoe adlı popüler fantazideki bir yandan bir mis-yonu gerçekleştiren yalnız {terk edilmiş) ekonomik insan,"gurur pazarında" koşturarak yalnız bir arayış içinde gökyüzükrallığını arayan Bünyan'ın "hacı"sının yerini alır. " To make thebest ofboth vvorlds"' ilkesi, egemen hale gelince, —Dowden'ınönceden fark ettiği—"yumuşak yastık" ile ilgili Alman ata sö-zünde çok güzel dile geldiği gibi, iyi bir bilinç, rahat bir burjuvayaşamının araçlarından biri haline gelmiştir. 17. yüzyılın dinledopdolu o döneminin, arkadan gelen yararcı takipçisine bırak-tığı miras (yasal yollarla gerçekleşme koşuluyla) her şeyden ön-ce çok iyi —hatta denilebilir ki, riyakârlığa varan— bir para ka-to make the best of both worlds: (İng.) "her iki dünyanın da hakkını vermek(tadını çıkarmak)" (çev.).152 2. Asketik Protestanlığın Meslek Ahlâkızanma bilinci idi. Deo placere vixpotestin bütün izleri silinmiş-ti. Yerine özel bir burjuva meslek ahlakı doğmuştu. Bir burjuvaiş adamı biçimsel doğruluğun sınırlan içinde kalabildiği, ahlakieylemi lekesiz olabildiği ve servetini kullanış biçimi kabul edile-bilir olduğu sürece, tanrının kutsanmışhğı içinde durduğu ve a-çıkça onun tarafından kutsandığı bilinci ile, kazanç çıkarlarınınpeşinde koşabilir ve böyle yapmak zorunda olduğunu düşüne-bilir. Dini asketizmin gücü, bir de bunun üstüne, emrine ölçülü,bilinçli, olağanüstü çalışkan ve işe, tanrı tarafından istenen ya-şam amacı olarak bakan işçiler verdi. Ayrıca, bu dünya nimetle-rinin eşit olmayan dağılımının tann inayetinin özel bir takdiriolduğu ve tamının bu farklarla, tek kutsamalarda olduğu gibi,bizi bilinmeyen hedeflere doğru götürdüğü yollu rahatlatıcı gü-veni de verdi. Calvin, birçok kez tekrar edilen ifadede bunu dilegetirmişti: "halk" yani işçi ve zanaatkarlar kitlesi, fakir kaldıklarısürece, tanrıya bağlı kalırlar. Hollandalılar (Pieter de la Court vebaşkalan) bunu laikleştirmişlerdi: İnsanlar, zorunlu olduklarızaman çalışırlar ve kapitalist ekonominin önde gelen düşünce-lerinden birinin bu şekilde dile gelmesi, daha sonraları zamanındüşük ücret "üretimi" kuramlarına girdi. Burada da, bizim defa-larca gözlediğimiz gibi, gelişim şemasına uygun olarak, düşün-cenin dini köklerinin yok olmasıyla, yararcı yönü, farkedilme-den kendine yol açtı. Ortaçağ ahlakı dilenmeyi hoş görmeklekalmadı, sadaka ile geçinen ruhban sınıfını yüceltti de. Dünyevi

dilenciler de sadaka vermeleri yoluyla mülk sahiplerine iyi işleryapma olanağı verdikleri için, bazen "mülk" olarak görülüp, öy-le değerlendiriliyorlardı. Hatta, Stuart'ın Anglikan toplumsal ah-lakı da bu tutuma çok yakındır. Bu konuda temel değişiklikleryaratmış olan Püriten asketizminin, o katı İngiliz fakirleri koru-ma yasasında görev alması gerekiyordu. Bunu yapabilirdi de,çünkü Püriten tarikatları ve katı Püriten topluluklar, kendi arala-rında, dilenmeyi hiç bilmiyorlardı.Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu 153Öte yandan, işçiler açısından bakıldığında, örneğin PietizminZinzendorf gibi düşünen bölümü, kazanç peşinde koşmayan,Havarilerin örneğine göre yaşayıp, müridlerin karizması ile do-natılmış işine sadık işçiyi yüceltti. Benzer görüşler, daha köklübir biçimde, ilk başlarda Baptistler arasında da yayılmıştı. Şimdi,doğal olarak, bütün asketik edebiyatı, istisnasız bütün inanç sis-temlerinde yaşamın kendilerine başka bir şans tanımadığı insan-ları düşük ücret karşılığında bile olsa iş sadakatlerinin, tanrınınçok hoşuna gideceği görüşü ile doluydu. Asketik protestanlığınbu açıdan bir yenilik yapması gerekmedi. Fakat o bu bakış açısı-nı hem güçlü bir biçimde derinleştirdi hem de onun etkisininortaya çıkmasını sağlayacak kuralı, işin, meslek olarak kavrama-nın kutsanmışlıktan emin olmak için en mükemmel, dahası tekaraç olduğu yollu psikolojik güdüyü yarattı. Öte yandan, işe kar-şı bu özel istekliliğin sömürüsünü yasallaştırdı. İşverenin parakazanmasını da "meslek" olarak nitelendirdi. Çok güçlü bir bi-çimde, işe ait ödevin meslek olarak yerine getirilmesiyle tanrıkrallığına varmak için verilen kapsayıcı uğraşının ve kilise eğiti-minin, doğal olarak mülksüz sınıflara yüklediği katı asketizmin,sözcüğün kapitalist anlamında, işin "üretkenliğini" arttırmak zo-runda oldukları açıktır. İşin "meslek" olarak görülmesi çağdaşişçinin olduğu kadar, kazanç kavramı ile orantılı olarak, işvere-nin de bir özelliği olmuştur. Sir William Petty gibi keskin birAnglikan gözlemcinin, 17. yüzyıl Hollanda'sının ekonomik gü-cünü, o ülkedeki birçok "muhalifin (Kalvinistler ve Baptistler)"çalışmanın ve endüstrinin tanrıya ödevleri olduklarını" düşü-nen insanlar olmaları olgusuna atfetmesi, bir zamanlar yeni olanbu olgunun, bir geri dönüşüydü. Kalvinist ve Baptist'lerinStuart'ların idaresi altındaki Anglikanlıkta, özellikle de WilliamLauds'un kavramlarında gördükleri tekelci mali dönüşümün"organik" toplumsal yapısının, yani Hıristiyantoplumsal bir üstyapı temeli üzerinde kurulu devlet ve kilisenin "tekelcilerle"154 2. Asketik Protestanlığın Meslek Ahlâkıbağlantısının karşısına, temsilcileri, devlet tarafından destekle-nen bu tür ticaretin ve sömürge kapitalizminin en tutkulu karşıkoyucuları olan Puritanizm, kişinin kendi yetenek ve karar ver-me gücüne dayanan ussal yasal kazanma güdüsünü koydu; bugüdü, —İngiltere'de devlet tarafından desteklenen tekelci en-düstrinin tümü kısa zamanda yok olurken— otorite gücündenbağımsız, bazen ona karşın ve ona karşı olan endüstrilerindoğmasında rol oynadı. Püritenler (Prynne, Parker), büyük kapi-talist işletmelerin onlara uyguladığı takibatların gerçek nedeniolan kendi üstün burjuva ticaret ahlaklarından gurur duyarak, oçevrelerin dalkavuk ve dolandırıcıları ile herhangi bir ilişkiyi,onları ahlaki bakımdan şüpheli bir sınıf olarak gördükleri için,reddettiler. Daniel Defoe, muhalefete karşı savaşı, banka kredi-lerini boykot ederek ve depozitleri iptal ederek kazanmayı ö-nerdi. İki tür kapitalist tutum arasındaki karşıtlık, büyük çapta,dini karşıtlıklar ile el ele gidiyordu. Non-konformistlere karşı o-lanlar, 18. yüzyılda bile onları her zaman spirit of shopkeeperstaşıyıcıları olarak görerek alay ettiler ve eski İngiliz idealini yoz-

laştırdıkları için onları suçladılar. Burada ayrıca Püriten ve Ya-hudi ekonomik ahlakları arasındaki fark da yatmaktadır ve çağ-daşlar (Prynne) ikincisinin değil de birincisinin burjuva ekono-mik ahlakı olduğunu zaten biliyorlardı.Yalnız çağdaş kapitalist ruhun değil, çağdaş kültürün de entemel öğelerinden biri olan meslek kavramı üzerine kurulu us-sal yaşam biçimi —bu tartışma bunu ispat etmeye yöneliktir—Hıristiyan asketizminin ruhundan doğmuştur. Franklin'in çalış-manın başında alıntıladığımız metni, kapitalizmin ruhu olarakadlandırılan tutumun, bizim burada Püriten meslek asketizmi-nin içeriği olarak belirlediğimiz tutum ile aynı olduğunu göre-bilmek için yeterlidir, yalnız şu farkla ki, onda, Franklin'in za-spirit of shopkeeper (İng.) "dükkan sahibi ruhu" (çev).Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu 155manında çoktan kaybolmuş olan dini temel yoktur. Çağdaş mes-leki uğraşının askeük bir damga taşıdığı düşüncesi yeni değildir.İnsanlığın içerdiği Faustça evrenselliğin terk edilmesi ile ortayaçıkan uzmanlıklarla sınırlanmış olma, bugünkü dünyada hertürlü değerli eylemin koşuludur, bunun böyle olduğunu, ayrıca"eylem" ve "terketme"nin birbirlerini kaçınılmazcasına koşulla-dıklarını yani burjuva yaşam biçiminin bu temel asketik güdü-sünü —bir yaşam biçiminin olmaması değil de, bir yaşam biçimiolması isteniyorsa— bilgeliğin doruk noktasında, "Wander-jahren"da ve yaşamının sonunda Faust'una verdiği Goethe bizede öğretmek istiyordu. Ona göre bu bilgi eskiçağ Atina'sının çi-çek açma dönemi gibi, kültür gelişimimiz boyunca kendini yine-lemesi çok zor olan ve insanlıkla ve güzellikle dolu bir çağı red-dederek uzaklaşma anlamına geliyordu. Püriten, meslek sahibiolmak istedi —biz, öyle olmak zorundayız. Çünkü asketizm ma-nastır hücrelerinden meslek yaşamına taşınınca ve dünyevi ah-laka egemen olmaya başlayınca, kendi açısından, çağdaş eko-nortiik düzenin teknik ve ekonomik varsayımları üzerine kurulumekanik-makine üretimine bağlı büyük evrenin kurulmasınayardımcı oldu; bu evren bugün, bu mekanizma içine doğmuş o-lan bütün bireylerin —•y&imz. doğrudan doğruya ekonomik ka-zanç ile ilişkili olanların değil—yaşam biçimlerini büyük bir güç-lülükle belirledi ve belirlemeye de devam edecektir. Baxter'ıngörüşüne göre, dünyevi mallar ile ilgili kaygılar, "insanın herzaman üstünden atabileceği ince bir palto gibi" yalnızca azizle-rin omuzlarında durmalıdır. Fakat kader, bu paltodan demir birkafesin oluşmasına hükmetmiştir. Asketizm dünyayı yenidenkurmayı ve kendi ideallerini dünyada gerçekleştirmeyi üstünealdıktan sonra, tarihte daha önce hiç görülmediği bir biçimdebu dünyanın mallan insanlar üzerinde artan ve nihayet kaçınıl-maz bir güç kazanmıştır. Bugün, onun ruhu (asketizmin ruhu)156 2. Askeük Protestanlığın Meslek Ahlâkı—kim bilir, belki de en sonunda—bu kafesten kaçmıştır.(Şimdi) mekanik temele dayanan muzaffer kapitalizmin artık budesteğe ihtiyacı yoktur. Güler yüzlü takipçisi aydınlanmanın gülrengi de, en sonunda, sanki soluklaştı ve "mesleki ödev" düşün-cesi, bir zamanların dini düşünce içeriğinin bir hayaleti gibi sinsisinsi yaşamımızda geziniyor. "Mesleki tatmin"in en yüksek ruh-sal kültür değerleri ile doğrudan doğruya bağlantısının kurul-madığı yerlerde, —ya da. tersine öznel ekonomik bir zorlama o-larak hissedilmediği yerlerde— bugün bireyler yorumlamaktanda tümüyle vazgeçmişlerdir. En serbest olduğu bölge olan Ame-rika Birleşik Devletleri'nde, dini ve ahlaki kılıfından sıyrılmış o-

lan kazanç uğraşısı, bugün ona bir spor karakterini veren yalındünyevi tutkularla birleşmiştir. Hiç kimse henüz, gelecekte o ka-feste kimin yaşayacağını ve bu devasa gelişimin sonunda da ta-mamen yeni peygamberlerin mi ya da eski düşünce ve ideallerinmi güçlü bir biçimde yeniden doğacağını ya da —bu ikisindenhiçbiri olmayacaksa—bir tür mekanikleşmiş taşlaşma ve bununyanı sıra kasılmış bir kendini beğenmişliğe mi geçileceğini, he-nüz bilmiyor. O zaman tabii ki, bu kültür gelişimi içindeki "soninsan"* için rahatlıkla şöyle denilebilir: "Ruh yoksunu uzmanlıkinsanları, yürek yoksunu zevk insanları: Bu hiçler, kendi kendi-lerine, daha önce hiç ulaşılmamış bir insanlık düzeyine tırman-dıklarını hayal ederler."Böylece, bu saf tarihi tartışmanın yüklenmek zorunda olma-dığı değer ve inanç yargıları alanına gelmiş oluyoruz. Bundansonra yerine getirilecek ödev, önümüzdeki taslakta sadece ilkanlamını ele aldığımız ussal asketizmin şimdi, toplumsal siyasalahlakın içeriği açısından, örgütün cinsi ve ayinlerden devletekadar toplumsal topluluğun her türü içindeki işlevini göster-"son insan": Nietzsche'nin, çağında yaygın olan insan için kullandığı deyim.(Bkz. Böyle Buyurdu Zerdüşt, "Zerdüşt'ün Öndeyişi", 5) (çev.)Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu 157mektir. O zaman hümanist ussallık ile olan bağlarının3' ve ya-şam idealinin ve kültürel etkilerinin, dahası, felsefi ve bilimseldeneyciliğe ve teknik gelişime ve manevi kültür varlıklarına etki-lerinin açıklanması gerekir. Daha sonra, en sonunda, Orta-çağ'daki dünyevi asketizm örneklerinden yalın bir yararcılığageçişinin tarihi evrimi, tarihi olarak dini asketizmin tek tek ya-yılma alanları boyunca izlenmelidir. Ancak o zaman, asketik Pro-testanlığın, modern kültürün öbür plastik öğeleri ile bağlantısıiçinde kültürel anlamının ölçüsü anlaşılabilir. Burada, önce, et-kisinin olgusunu ve türünü tek bir noktada, fakat oldukça ö-nemli bir noktada, ortaya çıkaran hareket noktasına kadar iz-lenmesi denendi. Fakat daha sonra buna karşılık, asketik Protes-tanlığın toplumsal kültürel koşulların bütünü tarafından, özel-likle de ekonomik koşullar tarafından, gelişimi ve özellikleri açı-sından etkilenişinin biçimi gün ışığına çıkmalıdır. Çünkü çağdaşinsan, genelde, en iyi niyetle de olsa, dini inanç içeriğinin, ya-şam biçimi, kültür ve ulusal karakter açısından önemini, olmasıgerektiği kadar ortaya koyamaz. Böylece ve doğal olarak, tek ta-raflı "materyalist" bir nedensel kültür ve tarih açıklaması yerinemanevi bir açıklamayı koymak hedefi olamaz. Her ikisi de aynışekilde olanaklıdır?6 fakat her ikisi de, bir araştırmanın ön ça-35 (Burada, değiştirilmeden olduğu gibi duran) bu uyarı, Brentano'ya onun ba-ğımsız öneminden şüphe etmediğimi gösterir. Hümanizmin yalın bir "ussal-lık" olmadığı, son zamanlarda yine vurgulanmıştır.36 Çünkü yukarıdaki taslağın, bilerek (bilinçli olarak) dini bilinç içeriklerinin"maddi" kültür yaşamı üzerindeki etkilerim ortaya koyan ilişkileri ele aldığın-dan şüphe edilemez. Bundan hareketle, çağdaş kültüre "özgü" her şeyi Pro-testan ussallığından çıkarsayan düzenli bir "yapı"ya geçmek kolay olurdu. A-ma, bu tür bir şeyi "toplumsal ruh"un "birliği"ne ve bir formüle indirgenebile-ceğine inanan amatöre bırakmak daha iyi olur. Yalnız şuna dikkat edilmesi ge-rekir: Ondan önce yer alan ve bizim incelediğimiz kapitalist gelişim dönemi-nin gelişimi, her yerde, ister engelleme olarak, ister ilerletme olarak, Hıristi-yanlığın etkisiyle koşullandırjmıştır.

158 2. Asketik Protestanlığın Meslek Ahlâkılışması olarak değil de, sonucu olarak iş görüyorlarsa, tarihigerçeklik alanında başarılan aynı ölçüde düşüktür.37

37 Bu cümlenin ve onu izleyen değini ve notların, bu çalışmanın amacı ile ilgilibir yanlış anlamayı engellemeye yeteceğini sanıyorum ve herhangi bir ekyapma nedeni görmüyorum— Kısmen bu çalışmanın tek başınalığını gider-mek ve bütün kültürel gelişim içine oturtabilmek için, önce din, tarih ve top-lum arasındaki evrensel tarihi ilişkinin sonuçlarını gösteren karşılaştırmalı birçalışmayı yapmaya niyetlendim. Bunlara yer verilecek, ayrıca yukarda kullanı-lan "tarikat" kavramını açıklamak ve aynı zamanda Püriten Kilise kavramınınçağdaş kapitalist ruh için ne anlama geldiğini göstermek üzere kısa bir dene-me de yer alıyor.

www.iskenderiyekutuphanesi.com


Recommended